Eş- Şehit esmasını şahit kullarına libas olarak giydirenin adıyla…
Her gün yeniden ve tekrardan hak ile batılın, zalim ile mazlumun, katil ile maktulün, sömürgeci ile sömürülenin fotoğraf galerisine bir yenisi ekleniyor. Resmedilen şahısların sürekli değişmesi dışında pozları hep aynı buluyoruz. Zira bu durum Habil ve Kabil’den beridir bir sünnet-i ilahi olarak devam etmektedir, edecektir de.
Dün Hz. Yahya, Hz. Zekeriya, Hz. Hamza, Hz. Hüseyin hakkı müdafaa ederken bugün aynı resimde bir Hasan El-Benna, Metin Yüksel, Malcolm X, Abbas Musavi ve nice fedaileri görüyoruz. Dün resim alanı Uhdud, Uhud ve Kerbela iken bugün Adeviyye, Hama, Halepçe, El- Halil olarak önümüze çıkmaktadır. Kabil, Ebu Cehil, Yezit fotoğraflarda en kötü pozlarda yakalanmış olmalarından olsa gerek ne kimse o resimleri görmek istiyor ne de onları hatırlamak istiyor. Bugün de aynı pozisyonda poz verenler var, mutmain olun ki onları da kimse ne görmek ne de hatırlamak isteyecektir. Dedik ya, sünnetullah gereğidir bu, böyle geldi böyle gidecek...
Bahsi geçen galeri ve içindeki resimler her şeyden daha net, daha berrak ve daha itiraz kabul görmez bir haldedir. Onda iman ile inkâr, tevhit ile şirk, doğru ile yanlış ayan beyan ortadadır. Bilirsiniz bizler resim çekerken ekseriyetle en güzel kadrajı yakalamak derdindeyizdir, keza çekilirken de en şık, en güzel halimizin çekilmesi için çaba veririz. Bulanık, kötü çıkmış resimleri de bir daha görmemek ve bellek kalabalığı yaratmamak adına hemen sileriz. Demek ki güzel resim huzur, sekinet ve mutluluk verirken kötü resim de huzursuzluk, sıkıntı veriyor. İşte tıpkı bu misal benzerliğiyle hayatımızda ya hoşnut bir pozda resmimiz yakalanır ya da en çirkin, en kötü durumda yakalanırız ilahi kadraja.
Camide kamet sonrası yere düşüp vefat eden nur yüzlü dedenin videosunu izledikten sonra böyle güzel bir son beni de bulur mu diye iç geçirdi genç adam...
Ehli iman olarak en güzel resimde razı olunmuş bir pozu olsun diye tüm hayatını sarf etmiş yiğitler işte o adını andığımız, yâd ettiğimiz, hatırladıkça bize huzur, mutluluk veren saidlerin resimleridirler. Said, Arapça bir kelime olup mutlu, mesut ve bahtiyar demektir. Onlar zamana, tarihe, toplumsal akışa, batıla, zillete meydan okumuş, herkes trenine değil çağrı trenine binmişlerdirler. Allah’ın çağrısı ile dirilmiş, çağa rağmen bir ihya silsilesi oluşturmuşlardır. Onlar iyilerdirler, iyileri arkadaş bilenenlerdirler ve onlar Kur’an-i kelam ile diridirler, asla ölmezler. Zira onlar ölümü öldüren adamlardırlar.
Biz onlara şehit deriz, peki kimdir şehit? Nedir bu makamı âli kılan? Nasıl bir yaşamdır ki bu, Kur’an-i övgülere mazhar olan?
Şehit, Kuran’da Allah’ın esmasından bir esma, Resûlullah’ın sıfatı bir de müminlerin özelliği olarak yer alır. Kur’an’a göre şehit; şahit olan, gözlemleyen, şehadeti tam olan, hayatı anlayan, anlamlandıran ve yaşayan şehadet insanıdır. Bu şuna delildir ki şehit kişi, iman etmiş, salih amel işlemiş ve ömrünü buna adamış kişidir. Bilinenin aksine şehadet, kanın akması ile tamamlanan bir eylem değil bilakis şehadet ile dolu bir hayat tarzını kuşanan, yaşayıp yaşatan kişi içindir.
Muhtevayı biraz daha açacak olursak deriz ki, şehit sırf Allah rızası için isteyerek, tercihen inandığı hakikat uğruna her türlü fedakarlığı göze alan, benliğini terk edip, imanını hayatının tüm safhalarında konuşturan kişidir. Yani mümindir, yaşamı izzet ve ihlas kokuludur. Kimileri de bu nadide yaşantıyı kanıyla taçlandırmış ve saadetini zirveye ulaştırmıştır.
İnsan süresi 22. Ayeti kerimede Rabbimiz şahitlerin çabaları, sa’ylerini övmüş ve şöyle buyurmuştur: “Bütün bunlar iyiliklerinizin karşılığıdır, çabalarınız, hoşnutluğumuzu kazanmıştır.” Ali Küçük hoca ayetin tefsirini yaparken dikkat çekecek şu mesajlara değiniyor: “İşte bu sizin mükafatınızdır, çalışmalarınız meşkur oldu. Amelleriniz şükre değer bulundu. Yaptıklarınız, işledikleriniz kabule şayan görüldü. Dünyada yaşadığınız hayat teşekküre değer bulundu. Elhamdülillah, Elhamdülillah, Elhamdülillah. Hedef buydu, dert buydu zaten. Hamdolsun ki hedefe ulaştık. Hani ne deniyordu? İnsanın bu dünyadaki gayretinin, çalışıp çabalamasının hedefi öbür tarafta Elhamdülillah diyebileceği bir hayata ulaşmasıdır. Bu dünyada yaptıklarının Allah tarafından beğenilip, şükre değer görülüp, teşekküre lâyık bulunup da kişinin sonunda Elhamdülillah diyebilmesidir.” İşte şehit, sa’yi meşkur olduğu halde ilahi kadraja girendir.
Hiç şüphesiz her şehit, geride kalanlara çok güzel mesajlar bırakarak gider. Ve kuşku yok ki hiçbir ölüm şekli şehadet kadar kişiyi etkileyecek muhtevaya sahip değildir. Zira şehadet bir muştu, bir çağrı, bir kandil ve bir mekteptir. Dirlik verir, kan pompalar, ayna misali insanın kendisini görmesini sağlar, kişinin yeni kararlar almasına, yeni başlangıçlar yapmasına vesile olur. Peki tüm bunların altında yatan ana unsur nedir? Yaşama oturtulmuş iman.
Nereye daldın diye sordu gazete okuyan gencin arkadaşı, samimi niyetlerinin derinliğine diye cevap verdi şubat ve şehadet adlı yazıyı okuyan bir diğer genç.
Evet, iyilerin yolu daima açıktır diye bir söz okumuştum, çoğu kişi için fazlaca klâsik bir laf olarak gelebilir ancak ayeti kerimede Rabbimiz iyileri şöyle müjdeliyor: "Kim Allah`a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah`ın nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştır!" (Nisa: 69) Bu süratle dönen çarkta kazananlar yalnızca iyiler olacaktır, Aliya’nın deyimiyle: “Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur.”
Öğrencileri ile gittiği resim sergisi sonrasında öğrencilerine şöyle seslendi beyaz ceketli öğretmen: O resimlerini gördüğünüz amcaların tümü şu an çok mutlular, çünkü onlar takdir belgelerini Allah’tan aldılar.
Çabaları Allah katında teşekküre layık görülen, yaşarken şahit, ölürken şehit, ilahi kadraja da said olarak girenlerden olmamız duasıyla…
Söz&Kalem Dergisi | Müzeyyen Sena Titiz