Hamd, dünyayı insanın hizmetine sunan Allah’a, selât ve selam hizmeti altındaki canlı, cansız her mahlûkata rahmetle muamele eden Hz. Muhammed’e, âline, ashabına ve tüm müminlerin üzerine olsun.
Peygamber efendimiz şöyle buyurur: “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlarda size rahmet etsinler...” (Tirmizî)
İbadet, imtihan ve imar gibi sebepler insanın bu dünyadaki varlığının temel bazı sebepleri arasında gösterilir.
Dünyanın varlığı ise, insanın varlığındandır. Dünyanın değeri içinde barındırdığı insanlardandır. Ondan ötürü Allah’u Teâla ayeti kerimede şöyle buyurur: “Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaran Allah’tır; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri sizin için faydalı olacak şekilde yaratan O’dur. Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için yararlı kılan, gece ile gündüzü faydalanacağınız biçimde yaratan O’dur. O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim, 32-34)
İnsan sorumlu bir varlık olması hasebiyle, her şeyle bir iletişimi ve ilişkisi vardır.
- İnsanın Allah ile ilişkisi
- İnsanın kendi benliğiyle ilişkisi
- İnsanın diğer insanlar ile ilişkisi
- İnsanın çevreyle ilişkisi
İnsan gibi tüm mahlûkatla bu tür bir iletişim ve ilişki içinde olan ikinci bir varlık yoktur. Ondan ötürüdür ki, her yaptığından sorumlu tutulan tek varlık insandır.
Müslüman için bu dünyada en küçükten en büyüğe, en kıymetsiz görülünden en kıymetli görünen mahlûkatlara kadar hiçbir şey amaçsız yaratılmamıştır. Her şey bu dünyada bir amaç ve gaye adına vardır.
Kur’an’da dikkat çekici anlatımlardan biri de Allah’ın kudretinin delili olarak sineğin gösterilmesidir. Kur’an, “Allah, sivrisineği örnek vermeyecek kadar aşkındır.” iddiasını kabul etmez. Bilakis Allah’u Teala ayeti kerimede şöyle buyurur: “Şüphe yok ki, Allah herhangi bir şeyi, bir sivrisineği, hatta onun da ötesindekini misal vermekten utanıp çekinmez”. (Bakara, 26.). Çünkü sosyal çevreden edinilen önyargılarla hareket edildiğinde tiksindirici olarak görülen varlıklarda da nice yaratılış ayetleri vardır.
İslam, doğadaki güzelliklerde Allah’ın cemal sıfatını görmeyi teşvik eder. Tabiattaki çeşitlilikle beraber hepsinin birlik oluşturduğunu düşününce, onlardan birinin yokluğu, bir tablodaki bazı renklerin silik kalması anlamına gelecektir. Nitekim Allah’u Teâla ayeti kerimede şöyle buyurur:” O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir. ( Mülk, 3-4). İşte dünya bu muazzam iddia üzerine kuruludur.
Allah âlemlere rahmet olarak gönderdiği peygamberini, sadece insanlığa değil, tüm varlığa rahmet olarak göndermiştir. İslam Peygamberinin nazarında varlık içinde ağacın ayrı bir yeri vardır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Zu-Kadr gazvesinden dönerken Zurayb (Zureybu’t-Tâvîl) mevkiine gelince, Ensar’dan Benî Harise kabilesi mensupları, “Ya Resûlallah! Burası bizim develerimizin otlağı, koyunlarımızın merası, kadınlarımızın çıkacakları yer, yani orman bölgesidir.” demişlerdir. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) “Kim bir ağaç kırarsa yerine bir fide diksin.” buyurmuştur. Bu buyruk üzerine orası orman haline getirilmiştir.” (el-Belâzurî). Hadislerde de ağaç dikmek özelikle teşvik edilmiştir: “Kim ağaç dikiminde bulunursa, onun için, ağaçtan hâsıl olan ürün miktarınca Allah sevap yazar.” (Müslim), “Bir kimse bir ağaç dikse, o ağaç meyve verdikçe ağacı dikene sevap yazılır.” (Münâvî), “Bir Müslüman bir ağaç diker veya ekin eker de ondan insan veya kurt-kuş yiyecek olursa, yenen şey onun için sadaka olur.” (Müslim)
Bu hadiste doğrudan ağaç dikimi teşvik edilirken dolaylı olarak da diğer canlılara yapılan iyiliklerin sadaka olarak nitelendiği ve teşvik edildiği görülmektedir. Müslüman bu pencereden bakmalıdır varlığa! Zarar vermek, İslam’ın reddettiği temel prensiplerdendir.
İslam’ın ortaya koydu evrensel ilkelerden biri de “zarar vermemektir” dedik. İslam Peygamber’inin (s.a.v.) bu konuyla ilgili bir hadisi şöyledir: “Kim başkasına zarar verirse Allah da ona zarar verir.” (İbn Mâce)
Kur’an-ı Kerim de Hz. Süleyman’ın büyük bir orduyla bir vadiden geçişini anlatılırken de zarar vermeme ilkesinin tüm canlıları da kapsadığı, tüm canlılara merhametle yaklaşmak gerektiği konusunda dolaylı bir mesaj vermektedir: “Nihayet karınca vadisine geldikleri zaman, bir karınca: ‘Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!’ dedi.” (Neml, 18) Ayette geçen “farkına varmadan” ifadesi, büyük bir ordu hâlinde de olsa müminlerin, masum insanlara zarar vermek bir yana, bilerek karıncalara dahi zarar vermeyeceklerini belirtmektedir.
Peygamber efendimiz, tarihin en mükemmel talebelerinin yetiştirirken onları bu konuda da eksik bırakmamıştır. Peygamber efendimiz bir keresinde ashabından Usame’ye şöyle sesleniyor: “Ey Usame! Acıkan ciğer sahibi her hayvan hususunda dikkatli ol, kıyamet gününde Allah’a şikâyet edilirsin.” (Nesâî, ) Bir rivayete göre: “Peygamberlerden birini bir karınca ısırdı. O da (öfkelenerek) karıncanın yuvasının yakılmasını emretti ve yakıldı. Allah Teâlâ ona şöyle vahyetti: ‘Seni bir karınca ısırmışken, sen tesbih eden bir ümmeti yaktın’.” (Buhârî)
Hz. Muhammed’in bu öğütlerinin geliştirdiği ahlaki tutum, bir sahabi tarafından şöyle örneklendirilmiştir: “Bir yerde mola verince, hayvanlarınızın istirahatini sağlayıncaya kadar ibadet etmezdik.” (Ebu Davud)
İşte bizim gökteki yıldızların terbiyesi buydu. Dünyayı sadece kendilerinden ibaret görmüyorlardı. Dünya ve içindekileri bir bütün, birinin yok olmasını binadan bir taşın eksilmesi olarak görüyor ve hizmetlerine sunulan diğer varlık ve canlılara merhamet penceresinden bakılıyordu.
Müslüman sadece kendisinden sorumlu değildir. Müslüman kendisinden ve çevresinden sorumlu insandır. Çevreye yabancılaşmış insan, yaratılıştan gelen kimi özeliklerini ihmal etmiş, farkında olmasa bile kendine yabancılaşmıştır. Çünkü doğal çevre onun yaratılışına tekabül eden zenginlikler ve güzellikleri içermekte veya onun kişiliğinin tekâmülünü ve olgunlaşmasını sağlayacak şartlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla insanın doğadaki zenginliklere, güzelliklere ve beşerî tekâmülün şartlarına aykırı bir zihniyet ve yaşam tarzına sahip olması, kendine yabancılaşması demektir. Dünya insan için yaratılmış fakat dünyanın dengesi sadece onunla kaim değildir. Onun için insan sorumlu bir varlıktır. Sorumluluğu altındaki varlıklara karşı mesuldür. Toprağa, hayvanlara, bitkilere, ağaçlara, suya hasılı dünya içerisinde yaşamını sürdürmesi için gerekli olan her varlığa karşı sorumludur, onları emanet olarak görüp muhafaza edebilmelidir.
Yaratılmış olan her şey bir düzen içerisinde yaratılmıştır. Kuran bunu şöyle bildirir:
"Biz göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları oyun olsun diye yaratmadık." (Enbiya-16)
Söz&Kalem | Ahmet Karaduman