Sevgiyle başladı her şey.. Hatta sevgi hep vardı.. Öyle diyor Melayê Cizirî: 'Husn û muhabbet her hebû / Heq aşiqê zatê xwe bû'.. Sevgiyi yarattı Allah ve ona gönlü mesken kıldı.. İlkin O sevdi.. O’nu.. Ve O’nun adını kendi adının yanına yazdı.. Ve rica etti Âdem.. O ismin sevgisine bağışlanmayı..
O.. Hep sevdi.. Sevmeyi, sevebilmeyi, sevdirebilmeyi öğretti.. Ve hep sevildi.. En sevgili oldu.. Daha doğmadan sevildi.. Daha annesinin rahmine düşmeden, hicret edenler oldu onun için hurmalıkları bol şehre.. Devesinin üstüne çıkıp O’nun geleceğini müjdeledi biri Mekke’nin en orta yerinde.. Ve başka biri.. Kavmin seni hicret etmeye zorladığı gün keşke ben de sağ olabilsem dedi.. Öyle sevildi ki.. Uzaklar diyarından bir Necaşi’nin gözüne yaş olup süzüldü yanaklarına.. Keşke ben de ona hizmet edebilseydim, onun ayaklarını yıkayabilseydim.. Arkasında yürürken biri, birden önüne geçti.. Seni o kadar çok seviyorum ki başına bir şey gelmesinden korkuyorum dedi.. Darağacına götürüldü biri.. O’nun yerinde olmasını istemez miydin sorusuna “Değil yerimde olması, şu an oturduğu yerde ayağına diken batarsa ölürüm” dedi.. Oğulları şehit olurken meydanda, o, O’nu sordu.. O iyiyse gam yok dedi bana.. Oğullarım feda olsun O’nun yoluna.. O’na bir şey olmasın diye bedenini siper etti biri.. Sana bir şey olmasın lütfen.. En güzel dostunun gözünden yanağına düşen damlayla uyanınca bir yılan soktu ayağımı dedi.. Ama kıyamadım seni uyandırmaya.. Bir kargaşa yaşandı.. Uhud’da.. Ve öldü dediler O’nun için.. Haydi kalksanıza o zaman, O’nun ölü olduğu bir dünyada biz niye yaşayalım ki diye bağırdı biri..
Sevdi.. Üzerine titredi.. Onlar karınlarına tek taş bağlarken o iki taş bağladı.. Hep onları tercih etti.. Taif.. Âhh.. Bir dışlanmışlık duygusu ve eğer bilselerdi böyle yapmazlardı.. Bir sefer dönüşü sarıldı Fatıma’sına.. Ağlama babasının kızı.. Bir ikindi vakti.. Dayandı bir kütüğe ve derinden bir âhh çekti.. Ben kardeşlerimi özledim dedi.. Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerim..
Kaçıyordu, kaçırtmadık Ya Resûllallah dedi birisi.. Üzüldü.. Gözleri doldu.. Biriniz onu cübbesinin altına saklasaydı ya belki tevbe ederdi..
Sevdi.. Eğer istersen benim ve Hatice’nin evladı olabilirsin.. Bir tebessüm yaydı buruk bir gönle.. Bir Yahudi genç vefat edecek dedi biri.. Yetişti.. Gönlünü açtı..
Gönlünü açtı.. Gönüller de ona açıldı.. Vefatına inanamadı ilkin kimse.. Heybetli bir zatın sesi yankılandı topluluğun ortasında.. Kim O’nun öldüğünü söylerse kafasını uçururum dedi.. Yaklaştı, gönlünü O’na en çok açan.. Kim O’na abd olmuşsa bilsin ki O öldü ve her kim de O’nun Rabbine abd olmuşsa bilsin ki O’nun Rabbi ölümsüzdür dedi.. Bir hüzün kapladı her tarafı.. Bir daha ezan okuyamadı Bilal..
O kadar sevildi ki.. Her kalem sahibi O’nu överek başladı kelamına.. Öyle ya, O, sözleri güzelleştiren biriydi.. Ben sözlerimle O’nu güzelleştirmiş olmuyorum, bilakis sözlerimi O’nunla güzelleştiriyorum demişti biri..
Bir edebiyat oluştu sırf O’nunla alakalı.. Şemâil’ini anlattı birileri.. Yüz hatlarını, kaşlarını, gülüşünü, bakışını.. O’nun her yönü ayrı bir sevgiyi hak ediyordu çünkü..
Hayatını vakfetti birileri sırf O’nun hayatını yazabilmek için.. Hayatıyla alakalı yazılan her kitap ayrı bir tat bıraktı dimağlarda.. O’nun o mübarek viladetini anlatmaya çalıştı birileri.. Mevlidlerle.. Çünki nûrun rûşen etti âlemi / Gül cemâlin gülşen etti âlemi.. Merhabalarla karşılandı mübarek doğumu.. Merheba ey bulbulê baxê wisâl / Merheba ey âşinayê zulcelâl...
O’nu göremeyenler naatler yazdılar O’na hediye etmek için.. Hayat dolu su’ya benzetti biri O’nu.. Umduğum odur ki rûz-i haşr mahrum olmayam / Çeşme-i vaslın vere ben teşne-i dîdâre su.. Ve bir diğeri yağmura benzetti O’nu.. Derin manalar yükledi şiirinin her bir mısrasına.. Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım / Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım / Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım / Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım.. Ruhunu O’nun yoluna adamış biri ruhum sana âşık diyordu.. Ruhum sana âşık, sana hayrandır efendim / Bir ben değil âlem sana kurbandır efendim.. Çok sevildi.. Anlatamayacağımız kadar çok.. Yollar aşıldı O’nun mübarek kabrinde bir gözyaşı akıtabilmek için.. Ne dualar edildi O’nun beldesinde vefat edebilmek için.. Bâki mezarlığına gömülüp her gün O’nun misk kokusunu içine çekebilmek için.. Habîb-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette / Teveffuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâdır bu..
Ve sevdirdi.. Şu denizi gösterip dal dersen dalarız Ya Resûlallah.. Anam babam sana feda olsun diye bağırdı biri.. Rükû ve secdeler kapladı dünya sahrasını.. Ölümü bile sevdirdi.. Hayata koşarken birileri, bin yıl yaşamayı arzularken; O’nun medresesinde eğitim alanlar hayata koşar gibi ölüme koştular.. Ve.. Ölümü öldürdüler..
Sevenler yaptılar her şeyi.. Belde belde yaydılar O’nun sevgi yüklü mesajlarını.. Diyarlar dolaştı bir diğerleri.. Biriktirdikleri sevgileri paylaştırdılar insanlığa.. Ölümü bile sevdiler.. Cihad meydanlarını boş bırakmadı hiç Ebû Dücaneler..
Birileri o kadar sevdi ki gözleri başka bir şeyi görmez oldu.. Kainatı bir semâ hâlinde tahayyül edip onlar da eşlik ettiler.. Kehkeşanın halka-i kübrasına mensup meczuplarız biz.. Derviş oldular bir diğerleri.. Açlık daha tatlı geldi saray hayatından.. Çölde seyre daldılar asûmanê pur sitâre’yi..
Sevenler baş koydular zorlukla dolu bir imtihan yokuşuna.. Ellerine bir çuval hurma verildi Ebû Ubeyde’nin.. Bir not düşüldü tarihe Habat diye.. Sevgi götürmüş ve yine sevgiyle dönmüştü Medine’ye.. Sevdiği davanın yanında ne ehemmiyete sahipti ki açlık?
Ölümler sunuldu tepsilerde önüne.. Ama ne ehemmiyeti vardı ki ölümün, sevgisi karşısında? Felçliydi bir diğeri.. Uykular kaçıracak kadar sevmişti.. Bana kalp kriziyle mi yoksa Apache ile mi ölmek istersiniz diye sorsanız ben Apache’yi tercih ederim demişti bir diğeri.. Ve gülüşler yayılıyordu bir diğerinin çehresine.. Biz ölümü seven adamlarız diyordu.. Diyar diyar sürgün edilirken biri, husûmete vaktim yok diyordu.. Ben muhabbet fedaisiyim..
Sevenler, hep anlayabildiler.. Sevenler, hep sevdirebildiler.. Zor ve kaba kuvvete mahal vermeden sevdiler.. Sevdirdiler.. İnandırdılar yarınlar adına..
Külfetsiz bir şeydi sevmek.. İnadına sevmek ve iliklerine kadar hissetmek.. Değişen tüm şartlara rağmen sevmek.. Hissiyatsızlaşan bir asra rağmen sevmek.. Sevebilmek.. Sevdirebilmek.. Çok uzakta değildi aslında aradığımız şey.. Bir tebessüm kadar yakındı eczaneler.. Ve bir sarılma kadar yakındı tüm uzak gönüller..
SERDAR AYHAN