Söz&Kalem Dergisi - Vuslat Şen
Tüm eksikliklerden münezzeh, en güzel isim ve sıfatların sahibi olan Allah Teâlâ’ya hamd ve senalar olsun.
Bedenimiz, ruhumuz gibi Rabbimizin bizlere lütfettiği büyük bir nimet, aynı zamanda bir emanettir. İnanan her erkek ve kadın, bu emanete sahip çıkmakla mükelleftir. Nitekim sahip olduğumuz her nimet gibi bedenimizin de üzerimizde hakkı vardır. Nimetin kıymetini bilen her mümin, bedenini salih ameller işleme ve iyiliğe yardım etme yolunda kullanmalıdır. Zira gün gelecek, bedensel gücümüzü, güzelliğimizi ve yeteneklerimizi hangi amaçla kullandığımızın hesabı sorulacaktır.
Bedenimiz ile ilgili sorumluluklarımızın başında onu örtmek, kem gözlerden ve kem sözlerden muhafaza etmek gelir. Bedenin örtülmesi, her şeyden önce dini yükümlülüktür. Aynı zamanda fıtri ve ahlaki bir davranıştır. Örtünmek, başkalarından ziyade, insanın kendisi için yaptığı bir iyiliktir. İnsanın kendisine olan saygısının ve özeline sahip çıkmasının bir göstergesidir. Mahrem yerleri örtmek, vücuda olan itinanın ve hayâ duygusunun bir yansımasıdır. Sadece insana has olan hayâ duygusunun kaynağı ise, Peygamberimizin ifadesiyle imandır. Doğduğunda bir örtüye sarılıp annesine emanet edilen insanoğlu, öldükten sonra da bir örtü altında yıkanır ve yine bir örtüyle kefenlenerek toprağa verilir.
Gizlenmek, kapanmak gibi anlamlara gelen tesettür, bir fıkıh terimi olarak erkek ve kadının dinen örtülmesi gereken yerleri örtmesi demektir. Din ıstılahında vücudun açılması, gösterilmesi ve bakılması yasaklanan yerlerine “avret” adı verilir. Örtünme ile ilgili Kur’an ve hadislerde Allah’ın emirleri ve Peygamberin tavsiyeleri vardır. Konu ile ilgili Kuran’da şöyle buyrulmaktadır: “(Ey Peygamberim!) Mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar hariç, ziynet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (Nur, 24/31) Bu ayetle, kadınların belli kişiler dışındakilere ziynetlerini göstermeleri açık bir dille yasaklanmış, başörtülerini örtmeleri ve ziynetlerini açığa vuracak davranışlardan kaçınmaları emredilmiştir.1
Başka bir ayette “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine daha uygundur.”(Ahzab, 33/59)Bu ayetle de Müslüman kadınların evlerinden çıkarken üzerlerine vücut hatlarını belli etmeyecek dış elbise almaları ve ev kıyafetiyle sokağa çıkmamaları emredilmiştir.2
Hz. Peygamberin sünnetinde giyimde; sadelik, tabilik ve temizlik gibi hususların yanı sıra, örtünmenin dini boyutuna da vurgu yapıldığı ve elbisenin, vücudun hatlarını belli etmemesinin ve içini göstermemesinin yanında, cinsler arasındaki farklılık ve diğer din mensuplarına benzememe gibi unsurlar ilke olarak belirlenmiştir.3
Hz. Aişe annemiz örtünme ile ilgili ilk uygulamayı şöyle nakletmektedir: “Allah ilk muhacir kadınlara rahmet etsin onlar, “Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar.”(Nur, 24/31) ayeti indiğinde, etekliklerini kesip bunlardan örtü yaptılar.4
Safiye binti şeybe şöyle anlatır: “Biz Aişe ile birlikteydik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ettik. Hz. Aişe şöyle dedi: Şüphesiz kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur suresindeki, “başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar.”(Nur, 24/31) ayeti inince, onların eşleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Hanımlarına, kızlarına, kız kardeşlerine ve akrabalarına bu ayeti okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah’ın kitabını tasdik ve ona iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı.5
Hz. Aişe’den nakledildiğine göre, Peygamberimiz ince bir elbise giymiş olan baldızı Esma’ya, “Ey Esma! Kadın ergenlik çağına ulaşınca yüz ve ellerine işaret ederek vücudunun şurası ve şurası dışında kalan yerlerini göstermesi doğru olmaz” 6 buyurmuştur. Erkek ve kadının namus ve iffetlerini koruması ve kadının örtünmesi gerektiğinden söz eden ayet ve hadislerde, örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülmektedir. Ancak, ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla, kadın ve erkeğin, fitneye sebep olmayacak, karşı cinsi tahrik etmeyecek ve ağır başlılığını koruyacak biçimde örtünmesi istenmektedir. Nitekim “Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi sizde saçılmayın.” (Ahzab, 33/33) ayetiyle Hz. Peygamberin hanımlarının şahsında bütün Müslüman kadınlara bu yönde uyarıda bulunulmaktadır.
Yukarıda belirtilen ayetlerle, Hz. Aişe’nin naklettiği hadis-i şerifler ve benzeri hadislerden hareketle, İslam âlimleri aralarında ayrıntı sayılabilecek bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bununla birlikte Müslüman kadınların namaz kılarken ve namaz dışında vücudun el ve yüz dışında kalan kısımlarını, aralarından dinen evlilik caiz olan yabancı erkekler yanında açık bulundurmamaları gerektiği konusunda görüş birliği içinde olmuşlardır. İslami hükümlerin iki temel kaynağı olan kitap ve sünnet böyle anlaşılmış, sahabe döneminden itibaren günümüze kadar da Hz. Peygamber tarafından getirilen ölçü ve açıklamalar asırlardır ana hatlarıyla korunmuş, yaşatılmış ve örtünme dini bir vecibe olarak kabul edilmiştir. 7
1Kurtubi, El-Cami’li Ahkami’l –Kuran, 152- 153.
2 Döndüren, 1, 81-83. Aynı doğrultuda görüş ve açıklama için bkz: din işleri yüksek kurulu
3 Heyet, İlmihal (İSAM), İstanbul 1999, 11, 73.
4 Buhari, Tefsiru’l- Kuran, 24/12, 13; İbni Kesir, Tefsiru’l –Kurani’l- Azim, 46,
5 Buhari, Tefsiru’l- Kuran, 24/12, 13; İbni Kesir, 46.
6 Ebu Davud, Libas, 31. 62.
7 Heyet, İlmihal (İSAM) 11,73.