Söz&Kalem - Betül Yapıcıoğlu
Kültür kavramını, çok farklı şekillerde tanımlamak mümkündür. Bu tanımlara göre İslam ile bağlantısı değişkenlik gösterebilir. Bu yazımızda İslam kültürü tamlamasında kullandığımız kültür; İslam’ın hayatımıza aksetmesi, yaşam tarzımızı belirlemesi, geleneklerimiz, örf ve adetlerimiz dahil olmak üzere bireysel ve toplumsal tüm ilişkilerimizi kapsayan bir anlam içerecektir. Bu yaklaşımla İslam kültürüne baktığımızda üzerinde duracağımız meseleler: İslam’ın kültürel zenginlikleri, farklı kültürlerle etkileşimi ve bu kültürel zenginliklerin yeniden ihya edilmesinin yolları olacaktır.
İslam’ın Kültürel Zenginlikleri
İslam devletleri, tarih boyunca dünyanın dört bir yanında İslam’ı hakim kılmak için kılıçlarla toprakları, Kur’an ve Sünnetten yeşeren akli ve kalbi ilimlerle de gönülleri fethetmişlerdir. Bunu bize bıraktıkları İslam kültür mirasından anlayabiliyoruz. Müslümanlar olarak bu kültürel mirası tanıdıkça ne kadar kıymetli bir hazineye sahip olduğumuzu, Batı’nın bize dayatmaya çalıştığı dinsiz kültürün ne kadar boş ve manadan yoksun olduğunu göreceğiz. Sahip olduğumuz bu kültürel miras, birçok alanda İslam’ın nakışlarının olduğu, İslam medeniyetinin izlerini taşıyan eserlerle doludur. Gelin birlikte bu eserlere biraz daha yakından bakalım.
İslam mimarisini yansıtan yapılar, manayla yüklü motifleri günümüze kadar taşımıştır. İslam mimarisinin en güzel örneklerinden olan Kubbetü’s-Sahra, 691-692 yılları arasında Emevi hükümdarı Abdulmelik bin Mervan döneminde yapıldığı düşünülen, Efendimizin (sav) üzerine çıkarak miraca yükseldiği kayanın (Sahratullah) üstüne inşa edilmiştir. Altın kubbelidir ve sekizgen yapıya sahiptir. Bu yapı cennetin kapılarını simgeler ve kare (dünya) ve daire (gökyüzü) arasındaki geçişi yani miracı temsil eder. Duvarları, Kur’an ayetleri ile süslüdür. Mavi, yeşil ve altın sarılı renk geçişleri cenneti ve İlahi tecelliyi temsil eder. İspanya’da yer alan el-Hamra Sarayı yine İslami motiflerin zarafetle buluşmuş hali gibidir. Mekke yönüne bakan avluları, su kanalları ve Arapça hatlarla dolu zarif sütunlarıyla İslam mimarisini yansıtan en güzel örneklerdendir. Bunlar gibi nice mimari eserler İslam’ın ortak kültürünü bizlere tüm zarafetiyle gösterir.
Gelelim edebiyat ve şiire...
Çok sayıda örnek verebiliriz ama burada İmam Bûsırî’nin meşhur Kasîde-i Bürde’sini zikretsek meramımızı anlatmaya yetecektir. İmam Bûsırî bir gün felç geçirir. Hasta iken kalbinden taşan Peygamber (sav) sevgisiyle Efendimize (sav) övgü olarak kasidesini yazar. Daha sonra rüyasında Efendimiz (sav) hırkasını yani bürdesini onun sırtına koyar. İmam Bûsırî uyandığında tamamen iyileşmiştir. Bu olay sebebiyle şiir “Kaside-i Bürde” (Hırka Kasidesi) olarak anılır. Şiir, Arapça belagatın en yüksek örneklerinden olup zarif teşbihler ve istiarelerle doludur. Her beyitte “mim” harfiyle kafiyeler yapılarak şiire ritim katılmıştır. Kaside-i Bürde saf sevgiyi ve derin bir tasavvufu barındırır. Dua ve zikir gibidir; şifa, bereket ve rahmet vesilesi olarak okunur.
İslam kültürü, sanatta zarafetin kaynağı olmuştur. Hat ve tezhip bunun en güzel iki örneğidir. Bu sanatlar yazıyı manevi bir estetik anlayışla birleştirir. Hat sanatı Kur’an’ı güzel yazmak amacıyla başlamış zamanla cami kubbeleri, levhalar ve kitap kapakları gibi birçok alanda kullanılmıştır. Tezhip de hat sanatını renk ve desenlerle taçlandırmıştır. Hat, sözün; tezhip ise görselliğin estetiğe bürünmüş halleri olmuştur.
İslam medeniyetinde bilim ve felsefeyi etkileyecek nitelikte İslam kültürünü işleyen birçok bilim insanı ve düşünür var olmuştur. Bu alanların önde gelen isimlerinden birisi de İbn Rüşd’dür. İslam medeniyetinin yetiştirdiği bir düşünürdür. Hukukçu ve tabip kimliği de bulunur. Batı, Aristo’yu İbn Rüşd’ün Aristo’nun eserlerine yazdığı şerhleriyle tanımıştır. İbn Rüşd, akıl ve felsefeyi İslam ile uzlaştırmaya çalışmıştır.
Tüm bunlarla birlikte İslam kültüründe topluma yardımlaşa, adalet, misafirperverlik, temizlik, komşuluk gibi güzel hasletleri aşılayan vakıflar bulunmuştur. Bu vakıflar sayesinde İslam kültürünü şekillendiren, bireyi ve toplumu ihya eden nice güzellik yayılmış ve nesillere taşınmıştır.
İslam’ın Farklı Kültürlerle Etkileşimi
İslam, hayatımızın her anını kapsadığı için var olduğumuz toplumdan soyut bir şekilde İslam’ı yaşamamız mümkün değildir. Bunun sonucu olarak İslam, İslam’ı yaşayan her toplumun kültürüyle barışık ve iç içe olmuş, temel esasları dışında belli kalıp ve ritüellere bağlı kalmamıştır. Bu insanlık için çok büyük bir nimettir. İlk olarak Asr-ı Saadet döneminde İslam Arap toplulukları arasında yayılmaya başlamıştır. Bu yüzden Kuran’ın dilinden bazı hükümlerin içeriklerine kadar birçok konuda İslam ve Arap kültürü birbirleriyle etkileşim halinde olmuştur. Şiir ve kaside gibi Arapların sözlü edebiyat gelenekleri İslamiyet’in ilerleyen yıllarında farklı kültürlerin edebiyatlarını etkilemiştir.
İslam’ın şimdiki İran topraklarında yayılmasıyla Farslar tasavvuf düşüncesini derinleştirmiştir. İslam saray kültürünü geliştirmiş, zarafet ve estetik katmıştır. Bilim ve edebiyat dili olarak Farsça uzun bir süre Arapçayla birlikte kullanılmıştır. 8-9. Yüzyıllarda Türklerin İslam’ı kabul etmesiyle İslam ve Türk kültürü etkileşim halinde olmaya başlamıştır. Türkler; cami, medrese ve külliyeler inşa ederek İslam mimarisine katkıda bulunmuş, ahilik gibi kurumlarla İslam kültürünü yaşatmaya çalışmışlardır.
Batı Rönesansını etkileyecek önemli bilimsel kaynaklar Endülüs Emevi döneminde Avrupa’ya aktarılmıştır. Endülüs, bu dönemde bilim ve sanat merkezi haline gelmiştir. Yine Abdulkadir Geylani, Said Nursi gibi Kürt asıllı mutasavvıf ve alimlerin İslam’ın yayılmasına katkısı çok büyük olmuştur. Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Ahmedê Xanî gibi Kürt şairler eserlerinde İslam’ın ve Kürt halk kültürünün izlerini taşımıştır. Kürtçe mevlit ve kaside okuma geleneği yıllar boyu sürmüştür. Böylelikle İslam birçok kültürü ortak zeminde buluşturmuş ve bu kültürlerin kendisine uyduğu kadarıyla taşıyıcılığını yapmış yegane din olmuştur.
İslam Kültür Zenginliklerinin İhyası
İslam medeniyetinin bize miras bıraktığı kültürel zenginlikleri manadan ve kültürden yoksun çağımızda yeniden ihya edebilmemiz adına ilk olarak yapmamız gereken şey, Rabbimizin bizi Müslüman kılıp İslam ümmetinin içerisinde var ettiği için her daim şükretmektir. Müslüman olmaktan, İslam’ı haykırmaktan hiçbir zaman çekinmemeli ve gocunmamalıyız. Tam tersi Müslüman olmaktan her zaman gurur duymalıyız, İslam’ı şeref saymalıyız. İslam kültürünü tanımalı ve tanıtmalıyız.Derslerle, eğitim ve seminerlerle bu kültürel mirası yeni nesillerle aktarmalıyız. İslam kültürünü sahiplenip özümsemeliyiz. Bu zenginlikler tarihin tozlu raflarında kalmamalı onları çağımıza uydurmalıyız. Yapabiliyorsak farklı İslam beldelerini ziyaret etmeli, bu coğrafyalarda İslam kültürünün izlerini aramalıyız. İslam kültürüne katkıda bulunmuş düşünürleri, şairleri, bilim insanlarını ilham kaynağımız yapmalıyız. Özellikle medya aracılığıyla kültürümüzü yaymalıyız. Sivil Toplum Kuruluşlarıyla, vakıf ve derneklerle İslam kültürünü ve bu kültüre ait güzel hasletleri ayakta tutmalıyız. Tüm bunlar ümmet bilincimizi geliştirecek bizleri ortak İslam kültür paydasında buluşturacaktır, bize kardeş olduğumuzu hatırlatacaktır, birliğimizi pekiştirecektir. Madde ile anlamsızlaşan durgun hayatlarımıza mana ile anlam katıp yön verecektir.