Söz&Kalem Dergisi - Ammar Arslan
Tarih boyunca hiçbir fetih gelişi güzel gerçekleşmemiştir. Fethe giden yolda Allah’ın nusretini celbeden ve nihayetinde başarıyı nasip eden bir takım sebepler vardır. Ve genelde bu sebepler, hem o fethi gerçekleştiren seçkin toplulukta, hem de liderlerinde zuhur eder.
Tarih boyunca Kudüs ile özdeşleşmiş ve Kudüs’ü fethetmiş şahsiyetleri inceleyeceğimiz bu yazımızda, Kudüs’ün fethine giden yolda Allah’ın nusretini celbeden sebeplerin bazılarını inceleyeceğiz. Bu sebepler adeta fethin şifreleridir. Bu anlamda Kudüs ile özdeşleşmiş şahsiyetlerden ilkini, Ebu Ubeyde Bin Cerrah (ra)’ı ve onun şahsında görünen şifreyi konu edineceğiz.
Hz. Ömer’in halifeliği yıllarında Şam diyarına emir olan Ebu Ubeyde B. Cerrah… Şam halkının kendisi hakkında söyledikleri şaşaalı, gurur okşayıcı sözlerini işittiği zaman, onları bir araya toplamış ve şu sözleri kullanmıştı: “Ben Kureyş’ten bir Müslümanım. İçinizde kırmızı veya siyah, takva yönünden benden daha faziletli olanınız varsa, onun emrine girmeye hazırım.”
Yıl 638… İslam ordusu Ebu Ubeyde B. Cerrah komutasında Kudüs önlerinde… İslam ordusu Kudüs’ü kuşatmış; Kudüs’ü, Miracın kalbi ve Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’yı tekrar İslam sancağı ile buluşturmaya kararlıydı. Öyle ki İslam ordusunun ve Ebu Ubeyde’nin kararlılığını gören Kudüs halkı, fazla direnmeden şehrin anahtarını bizzat Müslümanların halifesi Hz. Ömer’e vermek istediler. Ebu Ubeyde B. Cerrah, Kudüslülerin bu talebini geri çevirmeyerek Hz. Ömer’i davet eder.
Söz konusu Kudüs olunca, daha ehemmiyetli bir işim olamaz diyen Hz. Ömer, İslam devletinin halifesi olarak bizzat kendisi şehrin anahtarını Kudüs Patriğinden teslim almak için Kudüs’e doğru yola çıkar. Kudüs’e varan Hz. Ömer, hasret ve muhabbet ile Ebu Ubeyde’ye sımsıkı sarılır, hasret giderir. Ve nihayet Kudüs’ün anahtarı teslim alınır. Kudüs artık İslam orduları tarafından fethedilmiştir. Hz. Ömer, çokça özlediği dostu ile hasret gidermek ve biraz da dinlenmek için Ebu Ubeyde’den kendisini çadırına götürmesini ister. Çadırda gördüğü manzara karşısında Hz. Ömer, iliklerine kadar sarsılır. Ebu Ubeyde B. Cerrah’ın şahsiyetinin ve Kudüs’ün fethinde Allah’ın nusretini celbeden şifreyi şöyle dile getirir:
“Ey Kardeşim! Dünya herkesi değiştirdi, bir seni değiştiremedi.”
Şam emiri iken; etrafındaki kalabalıkların kendisine “Emirü’l Ümera” dediği bir zamanda, kendisini sadece Kureyşli bir Müslüman olarak vasıflandırıyordu. İslam ordularının genel komutanı iken, çadırında sadece üzerinde yattığı bir keçesi vardı. Şüphesiz Ebu Ubeyde’yi, Ebu Ubeyde yapan etken, şahsiyetini inşa eden harç, Peygamber efendimizden aldığı nebevi terbiyeydi. Peygamber (s.a.v) onlara, Talut ve ordusunun kıssasını anlatırken, ırmağın suyundan içenlerin nasıl döküldüklerini, düşman ile savaşmaya güç yetiremediklerini çok iyi tahlil etmişlerdi.
Zaman, mekân ve şahıslar değişse de sünnetullah hiçbir zaman değişmez. Dünya ırmağının suyu, tuzlu deniz suyuna benzer; insan o sudan bir içti mi susuzluğu artar da dinmez. Susadıkça içer, içtikçe susar; ta ki düşmanı ile mücadele etmeye güç yetiremez bir hale düşer.
Bugün onlarca Müslüman devlete ve milyarlarca Müslümana rağmen, Kudüs ve Mescid-i Aksa bir avuç siyonistin işgali altında inliyorsa, bunun en büyük sebeplerinden birisi de Müslümanların dünya konforu ile uyuşturulmalarıdır. Konfor insanı çürütür ve bağımlı kılar. Bağımlı insan, konforunu ve rahatını kaybetmek istemez. İşte Kudüs Fatihi Ebu Ubeyde B. Cerrah (ra) bu sırrı çok iyi bildiği için kendisini dünyaya bağlayacak, cihad ve mücadele sahasından alıkoyacak olan lükse ve konfora tamah etmemiştir.
Ebu Ubeyde, dünyanın konforuna kapılanların, dünyevileşenlerin, dünyalık sıfat ve unvanlara av olanların cihad ve mücadele meydanlarında savaşamayacağını bizlere bir kez daha öğretmişti. Dünyada, ancak kaybedeceği hiçbir şeyi olmayanlar Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için mücadele verebilir. Dünyalık anlamında bekçiliğini yaptığı “çokları” olanlar, mücadele etmeyi göze alamazlar. Çünkü onların kaybedecek çok şeyleri vardır. İntifada’nın mimarı Şeyh Ahmet Yasin “Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak çekmemizi beklemeyin! Çünkü biz bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!” derken, bu hakikati bir kez daha gözler önüne seriyordu.
O halde Kudüs ve Mescid-i Aksa meselesini kendine dert edinen, Filistin’de katledilen mazlumlar adına içinde devasa çığlıklar biriktirenlerin, Kudüs ile özdeşleşmiş öncü şahsiyetleri iyi tanıması, hayatlarını tahlil etmesi ve hayatlarının şifrelerini çözmeleri gerekmektedir. Ebu Ubeyde B. Cerrah (ra) ve sonrasında gelen diğer öncü şahsiyetlerde de görüleceği gibi, rahatımızı bozmalıyız. Rahatımızı bozmayı göze alabilmeliyiz. Hayallerimizi Kudüs ile süslemeli, hesaplarımızın başına Kudüs’ü yazmalı, Kudüs’ü hayatımızın eksenine almalıyız.