Post-modernizm aslında henüz hayatımızda yer edinmemiş ya da tarih sahnesine davet edilmemiş, anlamsızlıktan kurtulmak için açılmaya çalışılan yolun adıdır. Yazımıza fos-modernizm başlığı koymamızın sebebi ise bu çağın modern ile post-modern arasında oluşan anlamsız çağa verdiğimiz isim omasındandır. Yani çağları modern, fos-modern ve post-modern olarak dillendirmemiz aslında yaşanan bu anlamsızlık furyasını ifade etme amacı taşır.
Modernizmin eleştirisini tarih boyunca yapan ilim insanları modernden dönemden sonraki dönem için post-modern çağ ifadesini kullanmaları kanımca yanlış bir ifadedir. Fikrin ve zikrin belli olmadığı, geçmişin bir anda moda olabildiği, sonra bir anda yeniden demode olabildiği, bir sinema filmi ile geçmişte yaşayan bir sanatçının şarkılarının filmden sonra milyonlar tarafından dinlenmesi, hiç okunmamasına rağmen haftalık iki üç kitap alınması bunların lansmanının instagram storylerinde bol bol yapılması, bilgi kirliliğinin zirve yaptığı bu dönemde sosyal medya hesabından takip ettiği bir psikoloji sayfasında edindiği bilgilerle psikolog olmanın bu denli kolay olduğu bu denli karmaşık hiçbir çağ görülmemiştir insanlık tarihinde. Gelin hep beraber bu anlam köprüsünden intihar eden fikre post-modernden önce neden fos-modern diyeceğimizi anlayalım.
Çağlar öncesinde kendi coğrafyasında yaşanan kilise dalaverelerine karşın tüm dünya kültürlerine saldıran ve sonra özünden yani kendinden intikam almaya çalışan reformist, aklı öncü eden ve bir o kadar da edindiği öncüden uzak yenilikçilerin hayatımıza koyduğu şu 'modernizm' ve devamı 'post-modernizm' kavramlarını biraz konuşalım. Post-modernizm mefhum itibariyle modernin eleştirisini ve modernin ötesine gidilmesi gerektiğini ifade etmeye çalışan, ayrıca modernizmin eksiklerini sistematize etmek isteyen; topluma birden çok fikrin doğruluğunu, birden çok yönetim şeklinin mevcudiyetini, heterojenliğin olması gerektiğini, doğrunun ve gerçeğin birden fazla olabileceğini anlatmaya çalışır. Öte tabirle içi boş, dışı hoş modern kavramın kirli tarafını yolmaya çalışmış. Dünya savaşları ve halkın her türlü değişimsel evreleriyle beraber ortaya çıkan farklılıkları sahiplenmiş, herkesin içinden bir şeyler alabileceği eleştirel bir akım olma yolunda kendine vazife almıştır. 2. Dünya savaşının bila-ahirinde ve 20.yy son evresinde karşımıza çıkan ne idüğü belirsiz bu yaklaşım; resim , edebiyat , mimari vb güzel sanatlar alanında belirgin şekilde kendini hissettirmiştir ve kabaca modernizmin kuması olmaya karar vererek 'izmler' sahnesine marjinal bir giriş yapmıştır.
Günlük hayatımızın her yerine aksolan, evlerimize misafir ettiğimiz, kapılarımızı daha çalmadan içeri davet ettiğimiz “İzm'ler, İzm' i” modernizm; manadan koparak, maddenin egemenliğine buyur etmiştir bizi yıllar öncesinden. Biz İslam ile hemhal olduğunu iddia eden Müslüman coğrafyanın özü hak, sözü muğlak bireyleri de rüzgâra kapılma durumundan dolayı modern dünyanın perspektifini kendimize kısmen fikri elek mesabesine almış bulunduk. İnsanı merkez üssü yapan bir anlayışla kendine tapınmanın medeniyetini oluşturan modernizm, hakikatten ziyade bilim, rasyonalite ,gösteriş ve hedonizm endeksli bir ego uygarlığının mimari ideolojisi olmuştur.
Rasyonalite ve pozitivite çemberinde tradisyonel/gelenekçi kültürün siyasi, dini, toplumsal, ekonomik, sanat, edebiyat gibi tüm eklemlerini yeniden muayene etmeye ve ona yeni izahlar getirmeye çalışan modernizm, aslında kültürsüzlüğün hayat stili halidir. Gelenekten kopan modern dünya, bizlere mutluluk ve fikirsel çıkmazın izahi tatminini vaat ederek bilim atının üzerinde rehberlik etme vazifesini benimsemiştir!
Lakin ilerleyen zaman ile beraber modernist tarzın bize peşkeş çektiklerinin aslında bizi yeni fikri çıkmazlara sürüklediğini, mana ile maddenin hududunu maddeye imtiyaz vererek değiştirdiğini, bilimsel safsata diye tabirleri hayatımıza koyduğunu, takındığı entelektüel tavrın aslında ilmi temellendirmeyle değil sorunu açıklama yerine karmaşık oyalama mantığının anlamlandırılamamasının süksesi olduğunu anlamışızdır.
Fos-modernizm diye isimlendirdiğimiz modern ve post-modern arası fetret akımı, aslında bu mevzu bahis olan kültürsüzlüğün, yaşanan maneviyatsız ve popülist tarzın ilk başkaldırısıydı. Fos-modernizm, çağın eleştiri kültürünün yan anlamıdır da diyebiliriz.
İçinde bulunduğumuz komşular kümesi olan dünyanın ufak bir köy olarak yönetilme durumu kapımızı çalacaktı. O kapı çalışı ve bizim onu hayatımızda görmemiz kültürlerin baltalanması ve yeni bir kültürün başat olarak hayatımıza temas etmesi anlamı taşıyordu. Nitekim öyle de oldu. Dünya; insanın yeme şeklinden saç tarzına kadar, okunulan kitaplardan gündelik kavramlara kadar bir elbise değiştirme sezonunu açtı. Bu yeni ama kalitesiz şatafatlı elbise değiştirme durumu kulağa ve göze hitap ediyordu.
Öte yandan modernitenin getirdiği ipe sapa gelmeyen fikriyatlar ve hayat stili karşısında gard alan yığınlar da çıktı gün yüzüne, işte bu eleştiren yığınlar modernizm fikrini bir eleğe koydular neticesinde ise özünden kopmadan modern sonrası diye tabir ettiğimiz biri diğerinin devam versiyonu olan post-modernizm diye bir yol bularak kültürsüzlük üzerine bir kültür inşa etmek için kollarını sıvadılar ve post-modernistik döneme geçmek içinde anlamsız bir fetret dönemini göze aldılar yani fos-modernizmi.
Biz araf ahalisinin ise bu fos-modern çağın ağına takılarak imtihanların büyüğüne tabi tutuluyoruz. Lakin post-modernizm aynı zamanda farklı durumlara da yol açacak, nitekim işaret fişeklerini günümüzde bariz şekilde görüyoruz. Nasıl? dediğinizi duyar gibiyim.
Hemen izah edeyim. 20.yy sonlarında dünya kutuplaşan bir tablo çıkarmıştı karşımıza. Dünya düzenine ayak uyduranlar ve öte tarafta gücünü, düşünü ve düşüncesini geçmişten alan gelenekçiler. Kaynağı bakımından tarihsel farklılıklar yaşayan bu iki taraf post-modern anlayış ile çok sonradan aynı çatı altında bir araya gelecektir zira bugün gördüklerimiz aslında bu durumun ilk adımlarıdır.
Gelenekçi düşünce sahibi bireylerin, modern her türlü durumdan faydalanması ve modern olanın da geleneğin ilham gücü olan geçmişten faydalanması ortaya modern sonrası girift bir anlayış çıkardı ( Fos deme sebeblerimizden biri ) ve bu yeni karmaşayla beraber en gelenekçiden Foucault ya da daha günümüze gelelim Thomas Nagel'den fikirleri dinleme şansımız olurken öte tarafta ise en sözde modernden de geleneksel filozofların savunmasını dinleyebiliriz (bu son paragraftan kastımız; okumayı sorgulamak ya da tenkit etmek değildir, fikrin davasını gütme ve onu savunma mantığıdır.).Şimdi bunu da eleştirenler çıkacak ki çıkmalı çünkü fos-modern çağ her insanın kendi fikrinin müthiş bir haklı olma olabilitesini de ortaya çıkarıyor. Tam olarak bu yüzden de herkes fikrinin hamisi oluyor ve okumadan, fikri seviyesine bakmadan eleştiri yapmaktan kaçınmıyor ve kendine hata payı bırakmıyor. Bunun en klişe tabiri " Bu benim düşüncem, ben böyle düşünüyorum, fikrimiz farklı olabilir, kanaatimce " sözleridir. Ne de susulası bir söz!
Hayır, dersen kişiye saygısızlık; evet, haklısın dersen hakikatten feragat etme durumu ile baş başa bırakır insanı. İşte bu herkesin kendi mezhep imamı olduğu çağda, mana perdesi sonuna kadar kapanıyor ve madde coğrafyasının sakinleri fikir fikir uzaklaşmaya başlıyor altın çağımız geçmişten..
Toparlayalım;
Kurumlarımızın temel değerlerini kaybettiği, bireysel inançlarımızın tedirginleştiği ve değer dünyamızın her geçen dakika kıymetsizleştirilmeye çalışıldığı bu döneme ifade yoksunluğundan dolayı post-modern yani modern ötesi diyorlar. Üstad Cemil Meriç'in dediği "Her yüzyılda birkaç kişi düşünür diğerleri de onların düşündüğünü düşünür" sözünü az uyarlayarak şöyle söylemek istiyoruz “Bu yüzyıl birkaç kişi düşünmedi bundan dolayı diğerleri de ne düşüneceğini bilemedi, düşün dünyasından bihaber kaldı".
İnşallah tüm bu anlatılardan sonra literatürümüze post-modern tabiri yerine fos-modern tabirini koyarız. Daha bi tatmin oluruz belki. Bu arada fos kelimesi 'emeli olmayan, değersiz, yararsız olan, çürük, boş, kof anlamı taşır yani bu çağı anlamlandırmanın daha iyi bir tatminsel izahı olamaz. İyisi mi siz atın post-modernizm tabirini, değerin değersizleştirildiği çağa fos demeyeceğiz de ne diyeceğiz?
İslam'ın, izmler ve ideolojiler üstü bir mefhum olması ve her döneme hitap etmesi gelip geçen binlerce 'lojilere' rağmen zihinlerden çıkmaması en büyük mutluluktur ve bundan daha büyük mutluluk, 'İzm'ler üstü bu hakikat dinine mensup olmamızdır..
Hayırla, okumayla ve anlamlandırmayla kalın
Söz&Kalem - Yusuf Yetiş