Söz&Kalem Dergisi | Müzeyyen Sena Titiz
Düşünmemiz için anlamı, öğüt almamız için de aklı var edene sonsuz hamd ile...
Dünya bin bir nimetler tarlası, eşsiz icatlar atölyesi ve kusursuz resimler tablosu. İçinde var olan her bir şeyin sayısız anlamı, hikmeti ve sebebi var. Rabbimiz kusursuz yaratılan bu dünyanın şükrünü eda etmemiz, zatını daha iyi anlamamız, yaratılanları anlamlandırmamız için bize kendisinden, mahluklardan ve yaşamın zorlu yollarının pusulasından haber eden bir kitabe göndermiştir. Bunda hayatın formüllerini, imtihanların örneklerini, kevni oluşumun hikmetlerini, sahibinin azametini ve daha fazlasını buluyoruz.
Bu kitabe içerisinde bir âlem gizler, keşfettikçe daha bir tılsımlı olmaya, merak uyandırmaya başlar. O hem okunan El-Kitap hem düşünülen Ez-Zikir hem hidayete vesile olan Hüdâ hem de maddi manevi hastalıklar için Şifa’dır. Onun muhtevası hiçbir kitaba benzemez, hiç bir kitap ona asla yetişemez. Onu özel eden en önemli unsur, direkt Alemlerin rabbi tarafından gönderilmiş olması ve kıyamete değin onun tarafından korunacak olmasıdır. Akıllı kimseler için onda esrarengiz yol haritaları vardır. Hiç kuşkusuz o kitap, insanın bütün varlığına, hayatın bütün yönlerine hitap eder. Deyim yerindeyse o, Allah’ın kulları için tahsis ettiği kelamî bir danışmandır.
İşte bu kitabe kelamullah olan Kur’an’dır. Apaçık ve anlaşılabilir şekilde indirilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:” Apaçık Kitaba ant olsun ki, akledesiniz diye Kur’-an-ı Arapça okunan bir Kitap kılmışızdır.” (Zuhruf 2,3) Evet, açıktır çünkü İmanı, Allah yolunu, Müslümanca yaşamayı herkesin anlayabileceği bir açıklık ve netlik içinde anlatan, ortaya koyan bir kitaptır bu kitap. İçinde insanla ve insan hayatıyla alâkalı apaçık ayetler bulunan ve her şeyi açık açık beyan eden bir kitap. Allah Teâlâ onu yeryüzünde konuşulan bir dille göndermiştir ve dahi bu dilin de en açık ve doğru kullanımı ile. Yani insanoğlunun birebir yabancı olduğu, hiç var olmayan bir dil ile değil. O halde yukarıda da değindiğimiz gibi Kur’an’ı Kerim’e giden yol hiç kuşkusuz iyi bir Arapça bilgisine sahip olmaktır.
Okunmanın yanı sıra anlaşılmayı bekleyen bir mektup, hayatı kullanma kılavuzu ve dünya pasaportudur Kur’an. Ali Küçük Hoca tefsirinde Kur’an’ı Kerim’i doğru okuma ile ilgili şöyle bir kanaate varmıştır: “İslâm’ın okuma dediği eylem, dört azanın işlev gördüğü eylemdir. Bir okuma eyleminde, göz görür, dil telâffuz eder, akıl tercüme eder, kalp de tavır alır. Göz görecek, dil harfleri mahrecinden çıkarıp telâffuz edecek, akıl okunan bölümü anlayıp, tercüme edip kalbe aktaracak, kalpte ona göre tavır alacak. Öyleyse okunan bölümün manası mutlaka anlaşılmalıdır. Değilse hayata katacağı katkı orantısı epey bir düşük olacaktır.”
Arapça dili diğer tüm dillere oranla daha derin ve inceliklerle bezelidir. İslami kültür külliyatında tefsir, hadis, fıkıh ve akait gibi temel İslami ilimlerde kaynakların tamamı Arapçadır. Arapça bu kaynakları anlamanın olmazsa olmazıdır.
Arapçaya vakıf olmadan Kur’an’ın derin manalarını anlamaya kalkışmak doğru değildir. Çünkü Kur’an’ın kendisine has birtakım terimleri ve üslubu vardır. Bunları anlayabilmek için Arapça dil kurallarını, mecazını, kinayesini, teşbihini, muhkemini, mücmelini ve tasrihini bilmek gerekir. Bu araç olan ilimlere vakıf olmadan Kur’an’ı yorumlamaya çalışmak asla doğru olmaz. Tek bir harf anlamı tamamen değiştirebilir, tek bir hareke eylemin oluşumu etkileyebilir, zira yanlış kabul etmeyen bir dildir.
Örneğin; Allah Teâlâ Ankebut süresi 14. Ayeti kerime de şöyle buyurmaktadır: {وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا} “Vaktiyle biz Nûh’u kendi kavmine resul olarak göndermiştik. Nuh, bin yıldan elli yıl daha az bir süreyle onların arasında kaldı. Sonunda zulümlerini sürdürürlerken onları tufan yakaladı.” Burada geçen سَنة و عَام / senete we gamen kelimeleri literatürde eş anlamlı görünse de ve hemen hemen tüm tercümeler bu şekilde yapılsa da ikisi arasında bir fark var. Senete kelimesi zorluk ve sıkıntı ile geçen süreye delalet ederken gamen kelimesi ise rahat ve konforlu yaşam ile geçen süreye tekabül eder. Bu kelimelerin anlamlarına vakıf olduktan sonra idrak ediyoruz ki senete Hz. Nuh’un kavmi ile mücadele süresini ele almış, o zamanın inkârı ve inadına değinmiştir, gamen ise tufan sonrası iman edenlerin ulaştığı ferahlık ve kolaylık dönemine işaret etmiştir.
Aslında Arapça dili tamamen yabancı olduğumuz bir dil değil, günlük hayatta kullandığımız çoğu kelimenin menşei Arapça’dır. Misalen misal kelimesi dahi Arapça kökenlidir. Keza acele, acayip, adalet, aile, an, asgarî, asla, aslen vb. pek çok kelime. Ki bunlar yalnızca a harfi ile başlayan kelimelerden birkaçı. Her ne kadar toplumda öğrenimi zordur diye bir ön yargı oluşturulmuş olsa da pratik ve kolay bir metot birlikteliği ile çok kısa zamanda temel oluşturulabilir, kişi ilgi ve alakası ile onu zamanla daha üst seviyeye taşıyabilir.
Netice itibariyle dil, insan hayatı için önemlidir çünkü ihtiyaçları karşılamada kalp gibi işlev görür. Dolayısıyla herhangi bir dili öğrenmek o lisan sahiplerinin atan bir kalbi daha olmak demektir. Ondan olsa gerek bir lisan bir insan denilmiştir. Bu manada Arapçanın başka herhangi bir dilden farkı yoktur. Fakat Arapçayı gerçek anlamda Arapça yapan Arapların dili olması değil, bizatihi İslam’dır. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere tüm bu özellikler sebebiyle artık Arapça normal bir dil olmaktan öte İslam’ın ve Müslümanların dili olmaya dönüşmüştür. İşte bunun içindir ki Allah’ın istediği hayat nizamını daha iyi anlamak ve yaşamak için her Müslüman gücü nispetinde onu öğrenme gayreti vermelidir.
Evet, Kur’an-ı Kerim’i okumalıyız, okutmalıyız, anlamalıyız, anlatmalıyız, yaşamalı ve imkânlarımız ölçüsünde yaşatmalıyız.
Kur’an’ın gölgesinde geçirilecek bir hayat sürmemiz duasıyla...