Eylem (fiil, hareket, amel) kelimeyi aşar. Kelimenin kısır ve yetersiz kaldığı yerde söz eyleme düşer. Böyle düşünmek kelimenin değerini düşürmez. Kelimeyle meram anlatmanın imkansız kaldığı yerde eyleme müracaat edilir. (Müslümanca Yaşamak /Rasim Özdenören)
Tarihteki Yüz Büyük İnsan adlı kitabıyla bütün dünyada yankılar uyandıran Amerikalı bilim adamı Prof. Michael Hart’a kitabın ilk yayınlandığı tarihten on yıl sonra, Kahire’de çağırıldığı bir ödül töreninde, El-Ahram Gazetesi muhabirlerince sorulan; “Kitabınızın yayınlanmasının üzerinden 10 yıl geçti neredeyse. Kitabınızda birinci yeri Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ayırmıştınız, hâlâ bu görüşünüzde ısrarlı mısınız?” şeklindeki soruya şu cevabı vermişti:
“Bu ünlülerin ilk listesi. Bu sayı 200-300’e bile çıkarılsa Hz. Muhammed’in (s.a.v.) listenin başındaki yeri sabittir. Ben ünlüleri incelerken bazı sabit kriterler ortaya koydum. Bunlardan biri de, ünlülerin insanlık tarihinde bıraktıkları geniş ve derinlemesine izlerdir. Benim, ünlülerin en ünlüsü olarak Hz. Muhammed’i (s.a.v.) tercihim ise, O’nun hem peygamberliği, hem de dinî ve dünyevî seviyede fevkâlâde başarılı olmasıdır. İnsanlık ahlâkı, felsefî ve hukukî olarak İslâm’dan daha mükemmel bir din görmemiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefatından sonra da İslâm, dünyanın doğusunda ve batısında yayılmaya devam etti. Dünyada hâlâ bir çok insan kalpleriyle ve akıllarıyla İslâm’a yöneliyor. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) davet ettiği din, 14 yüzyıl önce medeniyetin ve kültür merkezlerinin dışındaki bir bölgede doğmuştu. Ve zor şartlar altında yol aldı. Buna rağmen İslâm, dünyanın her yönüne yol buldu. Ve inanıyorum ki Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi, her yönüyle mükemmel bir insan, bir daha gelmez.”
İtidal, ilim ve tahkik kalıcı; taklit, taassup, ifrat ve tefrit ise geçicidir. İfrat ve tefrit öyle mecralara taşındı ki, muhalif ulemanın kitapları yasaklandı, okunmaz oldu. Bazı kesimler, Gazzâli, Eş’arî kitaplarını yasaklarken bazı kesimler de İbn Teymiyye’nin, Mevdudi’nin vs. kitaplarını yasaklamışlardır. Hatta yasaklamakla kalmamışlar, Hülagu’yu hatırlatacak girişimlerde bulunmuşlar ve karşı oldukları zevatın kitaplarını yakmışlardır. Oysa Hz. Peygamber içine sinek düşen sıvının dökülmesini değil; düşen maddenin atılmasını emretmiştir. (Müslüman ve Mezhep /Abdülcelil Candan)
Şurası da bir gerçektir ki, dini tebliğ etmenin, hiçbir şekilde zorla Kabul ettirmeye, iman ettirmeye dayalı bir mantığı yoktur. İnanmak bir vicdan meselesi olduğu için, gerekli açıklamalar, deliller ortaya konulduktan sonra Kabul edip etmemek karşı tarafın tercihine bırakılır. Kendisine düşen tebliğ görevini yaptıktan sonra karşısındaki insanın reddetmesinden müminin üzerine bir sorumluluk yoktur.
( Kur’an’dan Cevaplar/ Cavit Yalçın)
Şu çağa Müslümanca bir yorum getirmekle mükellef olan bizler Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i genişçe bir eserden okumamışsak ve arada sırada tekrarlamıyorsak, gerçekten bu çok acı bir kayıptır ve büyük bir tehlikedir.
(İslam’ın Genç Davetçilerine/ Mehmet Göktaş)
Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tembelliktir. Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki, tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe savaşan bir düşman değildir. Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi, şekilden şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir. Tehlikesinin büyüklüğü de buradan gelmektedir. Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havailiktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değiştirir.
(Gençlerle Baş Başa/ Ali Fuat Başgil )
Heva sözlükte; istek, tutku, nefsin arzu ve hevesi, şehvet, şehvete karşı şiddetli eğilim, insanın bozulmasına yol açan bütün olumsuz içsel etkenler anlamlarına gelir.
Nefsin bu kısmı, vicdandır. Vicdan ise, insana Allah tarafından üflenmiş ruhtan kaynak bulur.
Dolayısıyla insan, içinde, kendisini sürekli olarak doğruya çağıran şaşmaz bir pusulaya, yani vicdana sahiptir.
(Kur’an’da Temel Kavramlar/ Cavit Yalçın)
Ey İbrahim! Tarihin en görkemli muzaffer kahramanı! Ey kurşun işlemez vücutlu! Ey çelik ruhlu! Ey ululazm peygamber! Sanmaki bir asırlık ilahi risaletin nihayetinde sona varmışsın! İnsanla Allah arasında mesafe yoktur. “Allah insana şah damarından daha yakındır.” Fakat insanın Allah’a giden yolunda ebediyet mesafesi vardır, sonsuzluk vardır. Sen ne sandın?! Sen risalette kemalin zirvesine eriştin; fakat kullukta henüz tam değil, eksiksin. Ey Allah’ın Halili! Ey tevhidin yeryüzündeki kurucusu! Ey Musa, İsa ve Muhammed(sav)’in yolunun açıcısı’ Ey İnsani görkem, ululuk, izzet ve olgunluk sembolü! İbrahim olmuşsun! Ama kul olmak daha zordur! Mutlak özgür, mutlak özgürlük olmalısın. Hiç kahramanlık türküsü okuma; zira insan zirvede dahi daima düşüş tehlikesi ile karşı karşıyadır. Doruklara çıkan kimsenin düşüşü daha tehlikeli, daha fecidir. İsmail’ini öldür! Kendi ellerinle kurban et! (Hac/Ali Şeriati)
Odunun, petrolün yanması ve atom çekirdeğinin parçalanmasından maddi enerji oluştuğu gibi, aynı şekilde insanı oluşturan aşamalardaki son şekillendirmenin başka yönü vardır ki o da, ahlaki yöndür.
Einstein, üç boyutlu olan mekâna dördüncü boyut olan zamanı ilave etmiştir. Ancak tarih araştırmacısı olan Toynbee son tetkikinde varlığa iki boyut ilave etmiştir: Hayat boyutu ve ahlak boyutu. Toynbee şöyle der: ”Bana; tarihçiler, tarihi niçin etüd ederler? diye soracak olurlarsa şu cevabı veririm:
“Tarihçiler tarihi etüd etmekle, kendisini tanımak ve O’na iman etmek için yarattıklarının etüd edilmesini isteyen Allah Teâlâ’nın emrine uymuş olur. Tarihçi bu vazifesiyle, her insan gibi hayatta elde etmeye çalıştığı bir hedefi olduğu için kendisini mutlu hisseder. İşte bunun için tarihi etüd eder.
Güç İrade Eylem / Cevdet Said