Söz&Kalem Dergisi | Muhammed Şafi Demir
“Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhari, Fedailü'l-Kur'an, 21.)
İmtihan arzı olarak yaratılan dünyamızda her birimize taksim edilen belirli nefes stokları bulunmaktadır. Bu stokları nerede ve ne şekilde kullandığımız şerefli yazıcılar tarafından kayıt altına alınmakta ve stok bitiminde gerçekleşecek olan sınırsız bir yaşamın nasıl olacağına dair belirleyici faktör olmaktadır. Stok sermayesini verenin istediği şekilde kullanan için sonuç Cennet aksi durumda ise sonuç Cehennem kapılarının açılması anlamına gelmektedir. Bu sermayenin en verimli kullanım mekânı kuşkusuz sermayeyi verenin evi ve en verimli kullanım şeklinin de sermayeyi verenin kitabı olacağı muhakkaktır. Bunu yeni nesle aktarmanın ise sermayeye sermaye katma anlamında olacağı da ayrı ve daha özel bir verimlilik olacaktır.
İslam tarihine baktığımızda Kur’an öğrenmenin belirli mekânlarda yapıldığı ve asli bir iş olarak önümüze çıktığı görülecektir. İlk dönemde Ebu’l Erkam’ın evinde bu işi gerçekleştiren Hz. Peygamber (a.s)’ın sahabilere bu şekilde Kur’ani bir bakış açısı edindirdiği ve o dönemin zorlu şartlarına direnen gençler yetiştirdiği görülecektir. Hicretin gerçekleşmesi ile Hz. Muhammed (s.a.v)’in Kuba’da kaldığı 12 günlük süre zarfında Mekke’de kalan ailesinin, evinin ya da yeni gideceği yerin sorunlarına çözümlerin değil, Kuba’da bir Mescid inşa etmenin derdine düştüğü görülecektir. Hakeza Medine’de de yapmış olduğu ilk iş bir Mescid inşa etmekti. Bu Mescitte Ashab-ı Suffa eğitim görecek ve eğitimleri genel anlamda Kur’an-ı Kerim üzerine olacaktı. Bir defasında Hz. Ömer (r.a)’nın elinde Tevrat’tan bir sahife gören Efendimiz duruma öfkelenecek ve öncelikle Kur’an-i bakış açısının edinilmesini hatırlatan şu sözleri söyleyecekti: “Allah (c.c)’a yemin ederim ki eğer Musa (a.s) sağ olup aranızda bulunsaydı bana uymaktan başka onun için helal (meşru) bir yol olmazdı” Bu Mescid ve bu bakış açısı çerçevesinde kurulan yeni devletin yaşamış olduğu çağ kendine Asr-ı Saadet dedirtecek ve kıyamete değin bir örneklik teşkil edecektir. Yalnızca bu kısa anekdotlar bile durumun önemini ortaya koymakta ve bizlere düşen görevin ne olduğunu hatırlatmaktadır.
İslami bir toplumun özlemi ile yaşayan Müslümanların -ki her Müslümanın bu özlem içerisinde olması gerekmektedir- bu hasretin son bulmasının mescitlere dönmek ve mescitleri ihya etmekten geçtiğini bilmeleri gerekmektedir. Mescidlerin eski ve ana fonksiyonlarına kavuşmasının İslami nesilleri, İslami aileleri ve nihayetinde İslami toplumu oluşturacağı anlaşılmalıdır. Allah (c.c)’ın evlerinden geçmeyen bir programın Allah’a ve O’nun razı olacağı bir topluma ulaştırmayacağını bilmemiz gerekmektedir. Maalesef bugün mescitlerimiz sadece namaz kılma yerleri ve yaz tatillerinde ortaokul ve üstü öğrencilerin Kur’an-ı Kerim dersi aldıkları mekânlar olarak kullanılmaktadır. Yılın 9 ayını materyalist bir eğitimle geçiren çocuklarımız sadece yaz tatilinin belli bir kısmında Kur’an-ı Kerim dersi alabilmekte ve o da Kur’an-ı Kerim’e geçecekleri vakitte kapanmaktadır. Bu durum okullar açıldığında okunulan derslerin unutulmasına sebebiyet vermekte ve bu durum her yıl aynı şekilde tekrar etmektedir.
Oysa okul öncesinden başlanılarak her kesimden insanın aidiyetini hissedeceği programlar ve yılın her ayında sürdürülen bir eğitim sunulmalıdır. Bu program namaz ve Kur’an-ı Kerim dersine ek olarak tecvid, tefsir, fıkıh, akaid, siyer, hadis vb. İslami ilimleri de kapsamalıdır. İşte bundan sonradır ki istenilen verim elde edilebilecek, İslami bir bakış açısı kazanılabilecektir.
Ne yazık ki mescitlerimiz bu faaliyetler ile donatılı değillerdir. Bu durum bizleri karamsarlığa sürüklememeli aksine sorumluluk bilincimizi arttırmalıdır. İslam dininde “din adamı” sınıfının olmayışı Müslüman olan her ferdi ilim öğrenmeye teşvik etmiş ve kabiliyetine göre her Müslümanı “tebliğ adamı” sınıfına dâhil etmiştir. Bu durum mescitlerimizi ihya etmemiz için yeterli bir gerekçe olarak bizlere şu sorumluluğu yüklemektedir: özellikle kendi çocuklarımızdan başlayarak yılın her ayında mahallemizdeki mescidleri Kur’ani bakış açısı edinme mekânları olarak ihya etme sorumluluğu. Peki, Kur’an öğrenme ve öğretmenin yoğunlukta olduğu yaz döneminde bu işi daha iyi nasıl yapabiliriz?
- Öncelikle mahalle mescidimizin devamlı bir müdavimi olmamız gerekmektedir. Allah’ın evini yalnızca namaz kılma yeri olarak görmek nasıl yanlış ise yalnızca ders verme yeri olarak da görmek o kadar yanlış bir bakış açısıdır. Allah’ın evine, O’nun misafiri olduğumuzun bilincinde olarak fırsat bulduğumuz her vakit gitme gibi önemli bir alışkanlığımızın olması gerekmektedir. Çocuklarımızın da bu durumu görmeleri onlarda mescitlere karşı sıcak bir kalbin oluşumunun tohumunu atacaktır.
- Çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim’i sevdirmeli ve bu sevgimizi Kur’an-i bakış açısı ile onlarda hissettirmemiz yerinde olacaktır. Ailemizde çıkan sorunlara Kur’an’ın bakış açısı ile çözümler bulmamız, çocuklarımız ile yaşları ile orantılı Kur’an’dan dersler işlememiz ve evimizin gündemini Kur’an ile şekillendirmemiz çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük eğitim olacaktır inşallah.
- Mahalle mescidimize gelen çocuklarımızda ve öğrencilerimizde yalnızca Kur’an-ı Kerim öğrenme gibi kısa hedefler oluşturmaktan kaçınmamız gerekmektedir. Çünkü bu hedefini gerçekleştiren öğrenci artık mescit ile işini bitirdiğini düşünüp yavaş yavaş kopacaktır. Bunun yerine uzun vadeli Kur’an-ı Kerim’i öğrenme, yaşama ve nihayetinde yaşatma hedefini koymamız, mescide gelen öğrencimizde mescitte hoca olma gibi uzun vadeli hedefler oluşturmamız daha iyi olacaktır.
- Kur’an-ı Kerim öğrenme yaşının ortaokul değil de okul öncesi olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Körpe zihinleri Kur’an ile yoğrulan çocuklarımızın Allah’ın izni ile sağlam şahsiyetleri oluşturacağını bilmeliyiz. Kendi çocuklarımız ile yakın akrabalarımızın çocukları ve komşularımız ile cami cemaatinin bu yaştaki çocuklarına Kur’an dersi verebiliriz. Bu yaş çocuklarının sevgi ile öğrenecekleri ve katı disiplinin Allah muhafaza ters etki yaşatabileceğini unutmayalım. Ortaokul ve üstü öğrencilerde ise sevgi merkezli bir disiplinin ve kuralların olması gerekmektedir. Aksi halde istenilen verim düşebilir.
- Mescidimizde belirli bir programın olması gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim dersi sonrasında belirli günlerde çocuklar için siyer, fıkıh, akaid, Peygamberlerin hayatı vs; yetişkinler içinde tefsir, risale, hadis vb. dersler işlenebilir.
- Mescidimizde öğrenci sayımıza göre gruplar oluşturmamız gerekli olacaktır. Bu grupları yaşlarına ve Kur’an’daki durumlarına (Elif Ba, yeni Kur’an’a geçmiş, Tecvid vs.) göre oluşturmamız daha verimli olacaktır.
- Mahalle mescidimizde verim elde etmek, öğrencilerimizi evlerinde gözlemlemek, mescide karşı sıcak bir atmosferin oluşmasını sağlamak, aileyi sürecin içerisine katmak vb. daha sayamayacağımız birçok vesilenin oluşabilmesi için Mescidimizin durumuna göre programlı haftalık aile ziyaretleri yapılabilir.
- Öğrencilerin camiye bağlılıklarını arttırmak adına aylık yarışmalar, haftalık oyunlar, 40 Hadis ezberleme yarışmaları, Sure ezberleme yarışmaları, cami dışında haftalık etkinlikler (futbol, gezi, piknik, yemek vb.) yapılabilir.
- Öğrencilerimiz belli bir seviyeye geldikten sonra ezan, kamet, tesbihat, kısa sureler gibi ezber çalışmaları yaptırılabilir.
- Yaşlı cami cemaati ile iyi geçinmek ve çocuklara zarar vermemelerini sağlamak adına namaz vakitlerinde çocukları kontrol altında tutmak ve onların namaz ve tesbihata katılmalarını sağlamak yerinde olacaktır. Kalan diğer vakitler için çocuklardan rahatsız olanlar ile onların niyetlerine göre hikmetle karşılık vermek sonradan oluşabilecek sıkıntıları en aza indirecektir inşallah.
- Kur’an-ı Kerim dersi verdikleri için zindanlara düşen, sıkıntı ve eziyet gören büyüklerimizin tecrübelerini öğrenmemiz, mescitlerden daha iyi verim almak adına bu işe kafa yoran dert sahibi salih arkadaşlarımız ile yapılacak istişarelerin verimin daha da artmasına vesile olacaktır inşallah.
Bizlere bahşedilen nefes stoklarımızı O’nun evleri olan mescitlerde geçirmek, İslami bir toplumun oluşmasına vesile olmak ve nihayetinde kalbi mescitlere bağlı olanlardan olup hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde O'nun arşının gölgesinde gölgelenenlerden olmamız duasıyla..