Söz&Kalem-Muhammed Nur Çöksü
Bilindiği üzere dünya, dış tehditlere karşı birçok savunma sistemine sahiptir. Bu savunma sistemlerinin yanı sıra insanoğlunun yaşayabilmesi için birçok faaliyeti de bir bütün olarak yapabilmektedir. Bizim gökyüzüne bakarak çıplak gözle anlayamadığımız tehliklere karşı yaşamın devamlılığının sürdürülebilmesi için dünyanın kendi savunma sistemleri vardır. İyonosfer tabakasının üstünde yer alan manyetosfer bizleri güneşten gelebilecek tehlikelere karşı korumaktadır. Bunu sahip olduğu manyetik alana borçludur. Eğer bu alanın varlığı söz konusu olmasa ozon tabakasının delinmesi ve insanların yeryüzünde yaşayabilmesi mümkün olmayacaktır. Peki nedir bu manyetik alan ve dünya bu manyetik alana nasıl sahip olmaktadır. Basitçe dünyanın merkezinde bir mıknatıs varmış gibi düşünebiliriz. Merkezde katı bir çekirdek onun da etrafını saran daha akışkan maddelerin hareketi olarak adlandırabiliriz. Ama manyetik alanın oluşmasındaki tek etken bu değildir. Çünkü dünyamıza benzeyen diğer gezegenlerde aynı özelliklerinin olmasına rağmen manyetik alana sahip değildirler. Demek ki manyetik alanın sürekliliği başka şartlarda bağlıdır.
Bu manyetik alan dünyayı koruyabiliyorsa bu gibi alanların yapay olarak üretilmesi de istenilen ölçekteki alanın havadan gelebilecek tehlikelere karşı korunmasında da rol oynayabilir mi? Bu soruyu sormazsak olmazdı herhalde. Nitekim manyetik alanın elektronik cihazlara zarar verdiği hepimizin malumudur. Oluşturulan manyetik alanın direkt olarak tehdidin yer aldığı alanda oluşturulmasına karşın sistemin elektronik parçaları tamamen zarar görmese bile yeterli seviyede olması cihazların düzgün çalışmasına engel olacağı malumdur. Hiçbir etkisi olmasa bile dünyanın manyetik alanından dolayı yönlerini bulan sistemler extradan bir manyetik alanla karşılaşması yön bulma noktasında sorunlar yaşayacağı kesindir.
Bu manyetik alanlar nasıl oluşuyor kısmında ise şöyle bir durum mevcuttur:
Birinci durumda doğal olarak manyetik alan oluşturan cisimler mıknatıs olarak adlandırılır. Ama manyetik alanın tek kaynağı bu değildir. Manyetik alan oluşturabilmek için iletken bir cisim üzerinden akım akışı sağlamamız yeterli olacaktır. Manyetik alanın büyüklüğü ise üzerinde geçen akıma ve sarım sayısına bağlıdır. İçerisinde akım geçen bir manyetik maddeler mıknatıs özelliği gösterirler. Yapay mıknatıslar oluşturmak için ise o cismin ferromanyetik özelliğe sahip olması gerekmektedir. Yani üzerinden akım geçen her cisim mıknatıs olma özelliğine sahip olamazlar. Ayrıca şu gerçeği de unutmamak gerekir yeterince gerilime maruz kalan yalıtkanlarda iletken olabilme özelliğine kavuşur bunun en güzel örneği yıldırımlardır.
Yıldırım gibi güçlü akım taşıyan bir oluşum sistemlerin iletim hatlarında aşırı gerilim indüklenmesine sebebiyet verecektir. Bu da sistemin zarar görmesinin kaçınılmaz olacağı demektir. Yıldırım benzeri bir arkın oluşumu ve doğru yöne hedeflenmesi hedefe ciddi tahribatlar verecektir. Bu durumun olabilmesi için havanın yalıtkanlığının yırtılabilmesi gerekmektedir. Bunun içinde yüksek gerilimlere çıkmamız gerekmektedir. Yıldırımın oluşumu akıllara yeni bir soru getirmektedir.
Peki mevcut yüksek gerilim hatları manyetik alan oluşturur mu ve bu manyetik alan dokunma olmaksızın insanlara veya sistemlere zarar verebilir mi cevabı kesinlikle evettir. Bu güçte bir akımın elbette saldırı aracı olarak kullanılabileceği bir gerçektir. Şu an mekanik olarak bu akımları ve gerilimleri taşıyabilecek bir sistem kurmak mümkün görünmüyor. Fakat yine de bölgesel alanlarda manyetik alanın var olması ya da saldırı yapacak sisteme manyetik bir müdahalenin olması sisteme zarar verecek ve istenilen bölgeyi koruyacaktır. Çok güçlü mıknatısların çekim alanı oluşturduğu da bir gerçektir. Bu çekme itme kuvveti de sistemin hareket kabiliyetini de kısıtlayacaktır.