Söz&Kalem-Selman Akman
‘’Nisyanıma meydan okuyan hatıralarım, mekanıdır seni anlatan her hecenin;
Sen ki mekanısın ey Kudüs! İsra ve miracı barındıran o kutlu gecenin.’’
Mekânsızlık, ruhun ve zihnin hem zamandan hem de cisimden koptuğu bir tükeniş ve yok oluş halidir. Zamanın hızlanmasıyla ve mananın kaybolmasıyla çağımızda mekanlar anlamsızlaşmaya ve zihinlerimizde, hatıralarımızda kaybolmaya başladı. İçinde bulunduğumuz dijital çağ ve sosyal medya, bizleri geçmişle olan bağlarımızdan ayırarak bir ‘’köksüzlük’’ haliyle yeri edinen bağlarımızı kopartıp bir ‘’mekânsızlık’’ içine hapsediyor. Ulaşım noktasında her yere varabiliyoruz ama aidiyet hususunda hiçbir yere ait hissedemiyoruz. Dünyanın farklı noktalarındaki bilgi ve gelişmeleri kısa bir süre zarfında öğrenebiliyoruz. Ama ne yazık ki bilgi ulaşımındaki bu hız, hissetmemizi ve duygusal ilişkiler oluşturma özelliğimizi de köreltiyor. Ruhumuzda ne bir şehir yer edinebiliyor ne de kalbimizde bir sokağın, bir caddenin izlerini bulabiliyoruz. Hal böyle olunca mekânsızlık hafızamızı törpülüyor ve hatıraların silinmesiyle anlamlar yok olmaya başlıyor. İşte tam da bu noktada, mekânsızlığı yok eden mekân olan, bir şehir olduğu gibi bir mana ve hatıra olan Kudüs'ü hatırlamak gerekiyor.
Mekânsızlığın zihinlerdeki hatıraları ve ruhlardaki duygularla anlamları yok ettiği yerde, mekân olarak hatıralarımıza anlam katan Kudüs'ü,nzihinlerimizin her zerresine kodlamalı ve duygularımızın her bağlantısına nakşetmeliyiz. Çünkü mekânsızlık, zihin kodlarımızı törpülemekte ve duygusal bağlarımızı köreltmektedir. Bundan dolayı Kudüs ne zihinlerimizde ne de duygularımızda karşılık bulamaz bir hale gelebilmektedir.
Bir zamanlar Kudüs, Müslümanlar için davaya götüren bir yön pusulası, sevdaya ulaştıran bir duygu, kıyam ve direnişle dolu hatıralarımızı diri tutan bir şehirdi. Şimdilerde ise çoğu kişi için özellikle gençlerde, Kudüs sadece bir coğrafi bilgiden ibaret olarak zihinlerde yer edinmiş durumda. Davamızın ve mücadelemizin bir mihenk taşı olarak sahip çıkmamız gereken Kudüs'ü, artık sadece bir bilgi notu ve coğrafi bir konum olarak takip eder hale geldik. Oysaki Kudüs'ü kurtaracak olan alışmışlık hali değil, her daim yenilenen ve diri olan bilinçli bir mücadele halidir.
Bağlılık, fiziksel veya maddesel olarak değil, mana ve duygu üzerinden inşa edilir. Mekânsızlık ise, bu anlam ve duyguyu yok ederek bağlarımızı koparmamıza neden olmaktadır. Bu yüzden de Kudüs'ü gözlerin görmesine gerek duymadan sevmek, Kudüs'ün acısını hissedip hüzünlenmek, Kudüs'ü bir ülkü olarak benimsemek ve dava olarak içselleştirmek bugünün insanı için oldukça zor bir hale gelmiş durumda. Mana ve duygu bağlarımızın bir ‘’derinleşme, içselleştirme’’ ile değil bir ‘’tıklanma, izlenme’’ ile kurulmaya çalışılmasından dolayı artık Kudüs'ü gerçek anlamda hissedemiyoruz.
Bunun bir sebebi de içinde bulunduğumuz dijital çağın ve sosyal medyanın mekânsızlığın içine çekerek bizleri yüzeysel bilgilere boğup, Kudüs gibi kutsal bir davayı ve derin bir mücadeleyi sadece ‘’görüntüye, ekranlara’’ esir etmesidir. Bu mekânsızlık durumu bizlerin sadece fiziksel olarak Kudüs'ten uzak kalmasına neden olmuyor. Aynı zamanda, zihinsel olarak hatıralarımızda dağılmasına ve ruhumuzun hissizleşmesiyle manevi olarak da Kudüs'ten uzak kalmamıza sebebiyet veriyor.
Zamanla hem fiziksel hem de ruhsal olarak Kudüs'ten mahrum kalıyoruz. Mekânsızlığın ortaya çıkardığı bu mahrum kalış yüzünden sadece Kudüs'ü değil artık hiçbir mazlum İslam beldesini hissedemiyoruz, zulüm gören hiçbir şehir ruhumuzda derin yaralar oluşturmuyor. Bir şehirde bir bombanın patladığı haberini duyduğumuzda bunun Kudüs'te mi, Gazze’de mi, Sana’da mı, Halep’te mi patladığı, mekânsızlaştığımız ve bundan dolayı hissizleştiğimiz için çoğu zaman fark etmez bir hal aldı bizim için. Bu asırda acılar ve hüzünler bu kadar çok aynı anda yaşanırken, mekânsızlık yüzünden hangi mekânın ne mana ifade ettiği belirsizleşip kaybolmaya başlıyor. Peki bu, hep böyle mi gidecek?
İşte bunca kargaşanın içinde, mekânsızlığa meydan okuyan mekândır Kudüs… O, alelade bir şehir değildir. Kudüs ki, hafızamızın temsilcisi, hafızamızın ta kendisidir. Tarih boyunca yüklendiği manalarla ve duygularla Kudüs'ün caddeleri, sokakları, binaları, duvarları ve her bir taşı mekânsızlığı aşarak bizimle derin bir bağ kurarak konuşuyor. Dualarıyla Hz. Davud’un, tebliğ adımlarıyla Hz. İsa’nın, miracıyla Hz. Muhammed'in (selam hepsinin üzerine olsun) mirası Kudüs'ün her karışında bize seslenmektedir.
Kudüs, medeniyetlerin beşiği ve maneviyat, kutsallık, direniş merkezi olarak hatıralarımızda mekânsızlığa meydan okumaktadır. Peki bizler bu merkezle, mekânsızlığı ve mesafeleri aşarak hangi bağları inşa edebiliyoruz? Zihin kodlarımızda ve hatıra haritalarımızda Kudüs'ü ne kadar içselleştirdik? Ruhumuzun diyarında ve mücadele sahasında Kudüs bizim için ne kadar derin bir yere sahip?
Bir problem var ki, mekânsızlığı iliklerimize kadar işleyip Kudüs'ü bizden, bizi Kudüs'ten alıkoyuyor. Gündemi elinde bulunduran mekânsızlık ve ifsat mekanizmaları, Kudüs ve Gazze gibi konuları ‘’bizi ilgilendirmiyor’’ düşüncesiyle bir ‘’sorun’’ olarak algılatmaya çalışıyor. Oysaki bu konular, Müslümanlar olarak İslami sorumluluğumuz ve insani olarak da vicdani yükümlülüğümüzdür. O yüzden her daim bizi ilgilendirdiğini unutmamalıyız. Kudüs'ün bizim için bir ‘’sorun’’ değil, peygamberlerden ve şehitlerden bizlere bir ‘’miras ve emanet’’ olduğunu her daim hatırlamamız gerekir. Bu farkı anladığımızda, işte o zaman mekânsızlığı aşarak Kudüs'e nasıl bakacağımızı ve onu nasıl anlayacağımızı da belirlemiş oluruz. Kudüs'ü her daim hatırlamalı, Kudüs'ü anlamalı ve sonra da anladığımızı anlatmalıyız.
İşte bu, mekânsızlık kafesini delip Kudüs'ü hak ettiği gibi yaşamaktır. Kudüs'ü yaşamak için Kudüs'ü hatırla, hatıralarında kaybolmasına izin verme. Kudüs'ü yeniden hatırladığında, içinde yaşamaya devam edecek. İçinde yaşayan Kudüs ki; işgal edilmiş ama direnen, yorgun düşmüş ama dimdik ayakta, dünyanın sessizliğine rağmen suskunluğu delerek izzete çağıran mübarek bir mekân… İçimizdeki Kudüs'ü keşfetmeli ve onu mekânsızlıktan kurtararak bütün hatıralara, bütün ruhlara ve zulüm gören bütün şehirlere özgürlük mekânı kılmalıyız.
Kudüs'ü hatıralarımızda unutursak, bütün bir manayı unuturuz. Kudüs'ü mekânsızlık zindanına hapsedersek, bütün mekânları esir ederiz. Kudüs'ü kaybetmek sadece bir toprak parçasını kaybetmek değildir. Kudüs'ün kaybı bütün bir manayı, duyguyu, hatırayı, emaneti ve mücadeleyi kaybetmektir. Kudüs'ü kaybetmek, unutmak ve sahip çıkmamak şehitlere ve şehitlerin davasına ihanet etmektir.
Mekânsızlığın değil mananın peşine düşmeli ve Kudüs'ümüzü yeniden inşa etmeliyiz. Mekânsızlığın tuzaklarına düşmeden Kudüs'ün manasını, mirasını ve intifadayla yükselen mücadelesini her yerde canlandırmak olmalı vazifemiz. Kudüs'ü haberlere hapsetmeden, hatıralarımızda ve yaşantımızda yeniden canlandıralım, inşa edelim. Kudüs'ü unutursan kaybedersin, Kudüs'ü hatırlayıp sahip çıkarsan kazanırsın.
Unutma! Kudüs’le, Gazze’yle sınanıyorsun…
Vesselam...