Modern zamanın hayatımıza getirdiği yeni kavramlardan bir tanesi de hiç şüphesiz tatil yapma kavramıdır. Dünya tarihinde belki de içerisinde yaşadığımız çağın insanları kadar tatil yapabilmiş kimseler olmamıştır. Özellikle Avrupa ülkelerinde hafta içi kazandığı tüm parayı hafta sonu eğlencelerine, yıl boyunca kazanılan paranın bir kısmını da yıllık tatillere harcamak ciddi manada yaygındır. Batılılar tatilin hakkını vererek hayatı kendileri için gerçekten “tatil” edebilmektedirler. Nitekim tatil kelimesi Arapça’da “tatil etmek, durdurmak” anlamlarına gelmektedir. Tatil, terim olarak da ara vermek, bir süre hizmet dışı bırakmak, bir süre bir etkinlikte bulunmamak anlamına gelir. Günümüzde daha çok kafa dağıtmak olarak da bilinir. Böylece tam anlamıyla tatil yapanlar aslında zihinlerini tatil edip bir şekilde hayatı ve zamanı durdurabileceklerini umarlar.
Bu modern kültürün etkisi dünyanın geri kalan kısımlarında ve nihayetinde İslam ülkelerine de yansımaktadır. Artık Müslüman evlatları da haftanın veya yılın yorgunluğunu atmak için tatil yapmak istemektedirler. Tatiller için hazırlıklar yapmakta ve kazandıkları paranın bir kısmını da buraya harcamaktadırlar. Aslında çok masum olarak görülen bu durum Müslümanlarda daha sonraları kafa karışıklığı meydana getirmiştir. Kendi geleneklerinde tatil mevzusunun olmayışı, tatil yapmak ve dinlenmek gibi mevzular üzerinde kafa yorma ihtiyacı gerektirmiştir. Özellikle Müslümanların vakit ile olan ilişkileri ve zaman mefhumuna dair yaklaşımları, hafta sonları veya yılın belli dönemlerinde hayatı tatil etme konusunda Müslüman zihinlerde çelişkiler meydana getirmiştir. İmtihan anında imtihanı dahi unutarak bir köşeye çekilip hayata bir süreliğine ara vermek hiç değilse vicdan ehli olan Müslümanların vicdanlarında rahatsızlık meydana getirmiştir.
Peki bu dünyayı imtihan dünyası, ömür sermayesini de elindeki yegâne yatırım varlığı olarak gören Müslümanların da tatil yapmaya veya dinlenmeye ihtiyaçları yok mudur? Elbette vardır. Lakin takdir edilir ki bu ihtiyaç, modern zamanın insanlığa sunduğu beş yıldızlı tatil paketleri ile giderilmemelidir. İşte tam burada, dinlenmenin tatil yapmaktan farkını ortaya koymak gerekmektedir. Dinlenmek, Allah (cc)’ın kullarına en büyük ikramlarından birisidir. Dinlenme vesilesi ile yorgun düşen beden ve zihin tekrar kendine gelir. Gün içerisinde tüketilen enerji, dinlenme sayesinde tekrar elde edilir. Dinlenme sayesinde bir sonraki iş için gerekli tüm hazırlıklar yerine getirilmiş olunur. Eksik kalmış, tamamlanmamış veya yarıda bırakılmış işlerin bitirilmesi için tekrar fırsat elde edilmiş olunur. Modern manada tatil ise en azı birkaç gün olmak üzere bazen aylara varan bir zaman dilimini sadece eğlenceye veya en hafif haliyle dinlenmeye ayırmaktır. Tatil ile aynı kökten türeyen atalet kelimesi, tembelliği ifade etmektedir. Uzun dinlenme süreleri de İslam geleneğinde atalet olarak görülmektedir. Görüldüğü üzere dinlenmenin ve tatil yapmanın işgal ettiği ortak bir anlam dünyası varsa da bu iki mevzu birbirlerinden epeyce farklıdır.
Yüce Rabbimiz, "Bir işten boş kaldığın zaman yeni bir işe sarıl ve uğraş! Ve Rabbine rağbet et, yönel!” (İnşirah Suresi) diye buyurmaktadır. Allah (cc) insanların yorulabileceğini takdir etmiş, lakin bu durumu hayatı tatil edip durdurmaları için bir bahane olarak kabul etmemiştir. Bunun aksine, yorulan kimsenin kendisini daha az yoracak bir işe yönelmesini telkin buyurmuştur. Hem böylece kişinin zihnini toparlaması da mümkün olacaktır. Yapılan bilimsel araştırmalar da bu yöndedir. Birkaç iş ile meşgul olan kimsenin erteleme davranışlarında ciddi manada azalma yaşandığı gözlenmiştir. Merhum Hasan el-Benna’nın “İşleri meşgul olanlar tamamlar.” minvalindeki sözü de bu durumu çok iyi bir şekilde ortaya koymaktadır. Bundandır ki sahabe efendimiz ve sonraki nesiller “hayat iman ve cihattır” düsturu gereğince sürekli olarak hareket halinde olmuşlardır. Ellerine geçen tüm fırsatları Allah’ın dini için bir uğraşa dönüştürebilmişlerdir.
Hem Müslüman kimse, boşa geçen vaktine yanan kimsedir. Allah’ın rızası doğrultusunda değerlendiremediği vaktini gafletten sayan kimsedir. Bundan dolayıdır ki Müslüman kimsenin boşa geçireceği bir vakti yoktur. Hele hele tatil edeceği, durduracağı bir vakti hiç yoktur. Birkaç günü, haftayı, hatta ayı sırf bir miktar kafa dağıtmak amacıyla heba etmemelidir. Evet, yorulabilir. Hem bedenen hem de zihnen dinlenmeye ihtiyacı olacaktır. Lakin bu dinlenme ihtiyacı, uzun bir süreliğine her şeyden soyutlanarak giderilmez. Yüce Rabbimiz, “O, sizin için geceyi örtü, uykuyu dinlenme fırsatı ve gündüzü çevreye dağılıp çalışma zamanı yaptı.” (Furkan Suresi 47) diyerek insanın çalışma ve dinlenme ile olan ilişkisini çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Dinlenme Müslüman için sadece gerekli olan enerjinin temini için kısa bir süreliğine fiili olarak hareketsiz kalmayı ifade etmektedir. Uyumak bir dinlenme örneğidir. Bunun dışında kalan faaliyetlerde Müslümanın ölçüsü faydalı bir işten yorulduğu vakit, farklı bir faydalı işe yönelmesi olmalıdır.
Örneğin, akşama kadar helal olan rızkının peşinde koşan bir adam dinlenme ihtiyacını çocukları ile ilgilenerek geçirmelidir. Eve gelip televizyonun karşısına dikilmek Müslümanca değildir. Ev işlerinden yorulan bir anne, çocukları ile akraba ziyareti yapma gibi işlere yönelmelidir. Ders çalışmaktan yorulan bir öğrenci, kitap okuma, bir dostu ile muhabbet etme veya hayır faaliyetleri içerisinde koşuşturabileceği bir işe yönelmelidir. Bu durum herhangi bir iş ve uğraşın kesinlikle yapılmaması gerektiği algısına uğrayan hafta sonları ve yaz ayları için de böyle olmalıdır. Temel işlerin bir nebze azaldığı bu dönemlerde, Allah (cc)’ın razı olacağı ve daha çok ihmal edilmiş işlere öncelik tanınmalıdır. Unutulmamalıdır ki haftanın veya yılın maddi ve manevi yorgunluğunu her şeyi tatil edip çılgınca eğlenmek ile veya her şeyi tatil edip evde saatlerce uyumak ile atmaya çalışmak, elindeki tek sermayesi vakti olan Müslümanın yapabileceği bir şey değildir.
Söz&Kalem | Ahmet Çalışkan