Söz&Kalem Dergisi | Mehmet Hüseyin Titiz
“Allah’ın boyası (ile boyandık). Boyası Allah’tan daha güzel olan kimdir? Biz O’na kulluk edenleriz.” (Bakara: 138)
Taraf olmak ile sorumlu kılındığımız şu dünyada hak ile batıl, şeriat ile zulüm ve nihayetinde tevhid ile şirk ayrımında bir tarafı seçme iradesi bahşedilmiştir bize. İradi olarak kimin boyası ile boyandığımız sorusu hayatımız için bize bir bakış açısı, o bakış açısı ile şekillenen bir dünya ve bunun neticesinde cennet ve cehennem kapılarını bizlere açmaktadır. Bu sebeple en önemli sorun olarak karşımıza çıkan bu konu kendimizi, ailemizi ve elimizin yetiştiklerini O’nun boyası ile bayama yükümlülüğünü omuzlarımıza yüklemektedir. Bunun en öncelikli basamağını da kuşkusuz ahlaki yapısı ve bilinci şekillenen gençlik öncesi evre oluşturmaktadır.
Geleceğe dair planlar yapan toplumbilimcilerin üzerinde kafa yordukları ve gelecek tahayyülleri doğrultusunda yetiştirmek istedikleri çağ gençlik çağıdır. Nihayetinde geleceği şekillendirecek olan ve kendilerinden sonra gelecek olan nesli de yetiştirecek olan kesim işte bu kesimdir. İslam tarihinde de Hz. Muhammed (s.a.v) gençlerle desteklendiğini belirtmiş ve bu gençler ile kıyamete kadar örneklik teşkil edecek bir mirasın temelini atmıştır. Onlardan sonra gelen İslami nesiller de kendi ataları veyahut kendilerine dayatılan rol modelleri bu mirasın süzgecinden geçirterek almış ve bu şekilde sağlam bir İslami yapı oluşturabilmişlerdir.
Ancak son yüzyılda İslam ümmetinin parçalanması ve küfrün her koldan rengârenk boyalar ile etrafımızı sarmaladığı bu çağda Müslüman ülkelerin gençliği de ne yazık ki manen buhranlar yaşamaktadır. Özellikle özenti, aşılanan yanlış özgürlük algısı, manevi eğitimin eksikliği/yokluğu, baskın gayrı İslami medya, ebeveynlerin bilinçsizliği gibi sorunlar bunlara sebebiyet vermektedir. Açıkçası bu buhranlardan kendini ve ailesini muhafaza edenlerin İslami hareketlere mensup kimseler olmaları, Müslümanlar açısından camia olmanın önemini de bir kez daha göstermektedir. İşte burada Müslüman birey ve Müslüman aile ile başlayan hedefin Allah’ın rahmeti ile başarı gösterdiği görülmüştür. Önermenin tersi olarak da sosyalizm, milliyetçilik ya da modernizm adı altında batıya meyillilik gösteren aile tiplerinde ise İslami yaşantı ilk nesilde ritüellerde bile olsa kendini muhafaza edebilmişse de sonraki nesilleri kurtaramamış ve gençliğini gayri İslami hareketlerin eline kaptırmıştır. Dünyevi kaygıları yüksek veya “biz yaşamadık onlar yaşasın” düşüncesini taşıyan ailelerin de aynı kaderi yaşamaları maalesef kaçınılmaz olmuştur. Bunun sebebine baktığımızda ise şunu görürüz; hayata bakış açımız, kimin boyası ile boyandığımız, hayatımızı ve neslimizin hayatlarını belirler. Çünkü bakmış olduğumuz pencere belli bir süreden sonra evimizin gündemini, aldığımız kararların önceliğini ve çocuklarımıza kazandıracağımız bakış açısını belirlemektedir. Bu süreç ince ve uzun bir yolun, kaderin, kendi ellerimizle belirlenmesidir.
“Her doğan İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hıristiyan veya Mecusi yapar.” hadis-i şerifi bize ebeveyn tutumunun ne kadar belirleyici bir unsur olduğunu göstermektedir. Burada aklımıza gelen soru, Yahudi, Hıristiyan ya da Mecusi olmayan ve kimliğinde Müslüman yazan ancak Allah’ın boyası ile boyanmamış ailelerin kendi çocuklarının fıtratına neler yapabileceği sorusudur. Bu sorunun cevabı yukarıdaki paragrafta geçmektedir. İşte burada fıtratın korunması adına, bilincin ve ahlakın şekillendiği gençlik öncesi dönem eğitiminin önemi ortaya çıkmaktadır. İslami bir gençlik için kuşkusuz bu şarttır. Bizlerin bu konuda pratik anlamda neler yapması gerektiği sorusuna burada değinelim inşallah.
- Öncelikli olarak evimizdeki atmosferin kimin boyası ile boyandığına bakmamız gerekmektedir. “Evimizde kimin sözü geçmektedir ve evimizin gündemini kim belirlemektedir?” sorularına cevap bulmamız lazımdır. Hayata bakış açımızın Kur’an ve sünnet çerçevesinde olması, tıkandığımız yerler için de tanıdığımız salih kimselerin istişarelerine ve önerilerine başvurmamız gerekmektedir. Böyle bir atmosferde büyüyen bir çocuk her konudaki ölçüsünün nefsi istekleri ya da dayatılan popüler kültür değil de İslam olması gerektiğini anlayacaktır. İşte bu anlama, bu yaş çocukları için yalnızca bir bilinç değil aynı zamanda bir vicdan da oluşturacaktır. Asıl önemli olan da zaten budur. Basit bir pratik örnek olarak, anne ve baba arasında yaşanan herhangi bir anlaşmazlığın İslami ölçülere göre mi yoksa anne veya babanın kendi istekleri ya da toplumun isteklerine göre mi çözüme kavuşturdukları sorusunun cevabı o ebeveynlerin çocuklarının bilinç ve vicdan eğitimleri için önemli bir derstir. Çünkü bu ders, çocuklarının gençlik döneminde kimin boyası ile boyanması gerektiğinin öğretimini vermektedir.
- Allah (c.c)’ı çocuklarımıza sevgi penceresinden anlatmamız gerekmektedir. Esma-i Hüsna derslerini ailecek işlememiz bu konuda verimli sonuçlar doğuracaktır. Özellikle gençlik öncesi dönemde Allah’ın El-Basir ve Es-Semi isimlerini kavrayan çocukta nerede olursa olsun Allah’ın kendisini gördüğünü ve işittiğini bildiği için kendisinde otokontrol mekanizmasının oluşmasına vesile olacaktır. Yalnızca hata yaptığında kendisini cezalandıracak olan değil, kimse görmese de iyilik yaptığımda ona kat kat mükâfatını verecek bir Allah’ın olduğunu bilerek hareket edecektir. İnşallah bu da ihlaslı ve takvalı gençlerin yetişmesine vesile olacaktır. Allah’ın El-Alim ismi ile kendisinin durumundan haberdar olduğunu, Er-Rahman ismi ile kendisine karşı merhametli olduğunu, El-Mucib ismi ile duasına icabet ettiğini, Es-Selam ismi ile kendisini selamete çıkaracağını, Eş-Şafi ismi ile kendisine şifa verdiğini, Er-Rezzak ismi ile kendisini rızıklandırdığını, El-Vekil ismi ile kendisine yardım edeceğini ve daha burada sayamayacağımız Allah’ın her Esmasının kendisi için bir kurtuluş olduğunu kavrayan çocukta Allah’a karşı muhabbet ve tevekkül artacaktır. Bu ise kâmil imanlı gençlerin yetişmesine vesile olacaktır inşallah.
- Kontrolsüz bir medyanın çocuklarımızda oluşturabileceği tahribat emin olalım ki savaşların oluşturabileceği travmalardan daha kötü olacaktır. Belki savaşlar yaşamının sonuna kadar geçireceği psikolojik rahatsızlıklara ve maddi olanaksızlıklara kapı aralayacaktır ancak kontrolsüz medya Allah muhafaza yaşamının sonunda asıl başlayacak olan sonsuz yaşamı için cehennemin kapılarını aralayacaktır. İşin zihinsel dağınıklık, zekâ geriliği, göz bozulmaları, yabancılaşma vb. sorunlarını bir tarafa bırakalım, kontrolsüz medya çocuklarımızda rol model olarak gayrı İslami örneklikler, gayri ahlaki alışkanlıklar ve ölçüsü Kur’an ve Sünnet olmayan bir yaşamı bilinç olarak sunmaktadır. Hz. Peygamber (a.s)’ın gençliğinde, çobanlık yaptığı dönemde, Mekke’de gerçekleşen cahili festivale katılmak istemesine karşılık Allah’ın onu sakındırması bizim için iyi bir örnek olmalıdır. Kanaatimce TV ve internetin kontrolsüz içerikleri o Mekke festivallerinden daha cahili ve tehlikelidir. En iyi haliyle tesettürsüz, noeli kutlayan ve İslami hassasiyetleri olmayan anneleri kızlarımıza; kulluktan yoksun bir yaşamla donatılmış, dünyevi meşgaleler dışındaki vaktini ailesiyle keyifli(?) zaman geçirerek tüketen erkekleri erkek çocuklarımıza baba olarak sunmaktadır. En iyi versiyonu ile yaşama geliş amacımızı çocuklarımıza unutturan bu konuya elbette kayıtsız kalmamalı ve belli sınırlar koymalıyız. Bu sınırları çocuklarımız ile beraber belirlememiz işimizi kolaylaştıracaktır. Birinci adım olarak teknoloji kullanımın okul öncesi ve ilkokul için günlük 45 dk veyahut 1 saat olarak belirlenmesi, ortaokul için ise 1 buçuk saat olarak belirlenmesi iyi olacaktır. Elbette buna uyulması için öncelikle ebeveynlerin kendi izledikleri süreyi buna göre kısmaları gerekmektedir. İzlenilen her yayının İslami süzgeçten geçirilmesi ve yalnızca İslami yayınların izlenilmesi atılacak ikinci önemli adımdır. Üçüncü olarak da bu süreler dışında kalan vaktin de aile içi kaliteli zamana ayrılması, boş vaktin doldurulması adına iyi olacak ve teknoloji eksikliğinin hissedilmesini engelleyecektir. Bu vakitlerin de kitap okuma, İslami sohbet, gezi, oyun ve evin bireylerinin ihtiyaçlarına göre belirlenmesi faydalı olacaktır inşallah.
- Günümüz okullarının çocuklarımızın bakış açısını İslami olmaktan uzaklaştırıp materyalist bir bakış açısına sürüklediği aşikardır. Bu tahribatın alternatif ortam ve okumalar ile giderilmesi gerekmektedir. Okul öncesi dönemde de İslami kreşlerde çocuklarımızın yetişmesi kalp ve düşünce dünyalarının İslami olmasına inşallah katkı sağlayacaktır. Gönül isterdi ki bu kreşler gibi alternatif İslami eğitim okulları da üniversite düzeyine kadar olsaydı. Rabbim o günleri de görmeyi hassasiyet sahibi Müslüman ailelerimize nasip etsin.
- Cami atmosferinden geçmeyen bir çocuğun sağlam bir temel edinmesi de elbette zordur. Cami içerisinde İslami dersler almayı, sıcak ortamın sunmuş olduğu örtük öğrenmeleri edinmeyi ve okulların sunduğu kirli bakış açısına alternatif İslami bakış açısını kazanmayı çocuklarımıza sunmamız gerekmektedir. Yeryüzünün cennet bahçeleri olan mescitlerimizi çocuklarımızın eğitim yuvası olarak görmemiz İslami gençliğin oluşmasına vesile olacaktır inşallah.
- Bütün bunların yanında çocuklarımıza salih arkadaşlıklar edinmeleri için de yardımcı olmamız gerekmektedir. Salih arkadaşlarımızın çocukları ile tanıştırmamız, aralarında muhabbet oluşması adına hediyeleşme gibi güzel hasletler kazandırmamız yerinde olacaktır. Nihayetinde arkadaşlık bağı da insanın hayata bakışını etkileyen önemli etkenlerdendir. Bu konuda da çocuklarımıza rehberlik etmemiz güzel neticeler doğuracaktır inşallah.
Rabbim bizleri ve çocuklarımızı O’nun boyası ile boyananlardan eylesin. Bizlere ailelerimiz ile beraber O’nun boyası ile boyalı bir toplum kurmayı nasip etmesi duasıyla..