Kıymetli okurlarımız, bir ay aradan sonra tekrardan beraberiz. Kavramları ele almaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. İnşallah bu ay sizlere yine günümüzde sıklıkla duyduğumuz ve özellikle aydın, yazar ve akademisyenler tarafından birçok bilimsel konuda değinilen pozitivizm kavramını inceleyeceğiz. Pozitivizmi tarihsel arka plan ve günümüze değin gelinen süreçte bıraktığı etkileri çerçevesinde açıklamaya çalışacağız.
Kelime anlamı ‘olguculuk’ olan pozitivizm, bilginin sadece gözle görülebilir ve bilimsel ölçütler yoluyla bilgi edinilebileceğini savunan düşünce akımıdır. Batı dünyasının seküler bir görünüm kazanması ve bu bağlamda Batı’da siyasal, toplumsal ve iktisadi kavramların ortaya çıkışının temelinde doğrudan ya da dolaylı olarak kilise kurumu yatmaktadır.
Kilisenin sahip olduğu mantalitenin kendi içindeki çelişkileri ve toplum üzerinde uyguladığı kolonyal ve hurafe uygulamalar, en nihayetinde toplumsal kırılma ve olayların meydana gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu olayların en önemlileri olarak kabul edilen Rönesans ve Reform Hareketleri ile Fransız Devrimi’nin sonucunda; toplumsal kargaşaların temel nedeninin din olduğu düşüncesi yaygınlık göstermeye başlamıştır. Böylece Batı’da din kurumu sorgulanmaya başlanmış, toplum yapısının gidişatı başta olmak üzere hayatın her aşamasında somut verilere dayanan deneysel bir bakış açısı güçlenmiştir.
Düşünsel köken olarak Antik Yunan felsefesine kadar uzanan pozitivizm, yukarıda değindiğimiz süreçlerin ardından Fransız düşünür Auguste Comte tarafından sistemleştirilmiştir. Metafizik, soyut ve insanüstü kavramların varlığının mümkün olmadığı tezini ileri süren Comte, Tanrı ve din inancını sadece kiliseden ibaret görmüştür. Pozitivizmi kilisenin Batı toplumunu içine soktuğu buhranlara dayandırarak, insanlığın kaderini tayin etmede dini ve metafizik değerlerin miadını doldurduğunu iddia etmiştir.
Comte’un pozitivizmi Batılı devletler tarafından genel kabul görmüş, bu devletlerin sosyal politikaları başta olmak üzere eğitim ve hukuk sistemi ile siyaset kurumunun şekillenmesinde belirleyici olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma serüveninde önemli etkiler bırakan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin mühim isimlerinden Ahmet Rıza, pozitivizmin topraklarımızdaki öncüsü olmuştur. Ahmet Rıza çocukluğundan başlayarak Fransız okullarında yetişmiş, Batıcı anlayışı benimsemiştir. Nitekim İttihat ve Terakki’nin düşünsel merkezi Paris, askeri merkezi ise Selanik’tir. Osmanlı’ya geldiğinde Sultan Abdülhamit karşıtlığında örgütlü faaliyetler yürüten Ahmet Rıza, aynı zamanda pozitivizmin propaganda çalışmalarını yürütmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun altyapısında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin izleri yatmaktadır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin içerisinde barındırdığı birçok Batıcı düşünce, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel ilke ve esaslarında çeşitli alanlarda etkili olmuştur. Özellikle eğitim alanında fen bilimleri, sosyal bilimler ve tarih müfredatının sahip olduğu düşüncenin temelinde pozitivizm yatmaktadır. Fen bilimlerinde işlenen varlığın kökeni konusunda maddeci bir bakış açısı benimsenmektedir. Tarih müfredatında sorulan ‘İnsan nereden gelmiştir?’ sorusuna ise pozitivist bir perspektifte cevap aranmaktadır.
Böylesi bir eğitim süzgecinden geçirilerek günümüze kadar gelen Müslüman nesiller, zihinleri bulanık, hayata bakışında yüzü her zaman Batı’ya dönük bir şekilde yetiştirilmiştir. Ortaya çıkan ürpertici tablo, maalesef ki güçlü bir şekilde dile getirilmemektedir. Nesillerimizin ehemmiyeti için yapılması gereken şey, Batıcı eğitim müfredatlarının önemli ölçüde gündeme getirilmesi ve sorgulanmasıdır. Toplumumuzun geleceğinin selameti için bu olmazsa olmazdır.
Allah’a emanet olun, selam ve dua ile.
Söz&Kalem - Yusuf DEMİR