Söz&Kalem Dergisi | Muhammed Yusuf Oktuay
Adil olan Allah’ın adıyla
Meşru müdafaa ya da başka bir deyişle meşru savunma sözlük anlamıyla kendisine veya başkasına yönelmiş haksız bir saldırıya karşı o anki durum ve imkanlarla, saldırı ile orantılı bir şekilde saldırıyı engellemek için işlenen fiili ifade etmektedir.
Ceza hukukunda meşru müdafaa, bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmektedir. Saldırıyı yok etmek veya durdurmak için saldırıyla aynı orantıya sahip karşı bir güç kullanan kişi, meşru müdafaa hükümleri gereği ceza almaktan kurtulur. Hatta Ceza kanunlarında maruz kaldığı haksız saldırının etkisi altında olan kişi, “heyecan, korku ve paniğe” kapılarak meşru müdafaa sınırlarını aşması durumunda da cezalandırılamaz.
Meşru müdafaada önemli olan bir zorunluluk halinin olmasıdır yani meşru müdafaa zorunluluk durumunda başvurulan bir yoldur. Zorunluluk hali, TCK’ya göre kendisinin veya başkasının bir hakkına yönelik ağır ve muhakkak bir tehlikeye karşı başka suretle korunma olanağı bulunmaması şartıyla tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu altında işlenen fiilleri ifade eder. Örneğin, sokakta bir kimseye silahla ateş edildiğini gören üçüncü bir kişinin silahla ateş eden kişiyi durdurmak amacıyla, arabasıyla çarparak ölümüne neden olması halinde, arabayla çarpan kişi zorunluluk hali içerisinde fiili işlediğinden cezalandırılamaz.
Meşru müdafaanın saldırıya ve savunmaya ilişkin şartları mevcuttur. Bu şartlar sağlanmadan kişinin saldırı veya savunma filleri meşru müdafaa kapsamında değerlendirilemez.
Meşru Müdafaada Saldırıya İlişkin Şartlar
Meşru müdafaanın saldırıya ilişkin şartlarının ilki saldırının bulunması ve bu saldırının haksız bir saldırı olmasıdır. Kişinin kendisine veya bir başka kişiye yöneltilen saldırı haksız bir saldırı olmalıdır. Yapılan saldırının meşru bir açıklaması varsa bu saldırıya karşı meşru müdafaa hükümleri uygulanamaz. Örneğin, intihar etmek isteyen bir kimseye müdahale ederken güç kullanılması halinde, intihar eden şahsın kendisini engellemeye çalışan kişiye karşı savunma yaparak darp etmesi halinde, darp fiili için meşru müdafaa hükümleri uygulanamaz.
Saldırıya ilişkin şartlardan ikincisi ise saldırının korunabilecek bir hak için yapılması gerektiğidir. Meşru müdafaada haksız bir saldırı olması gerektiği gibi bu haksız saldırının korunabilecek bir hakka yönelik olması gerekmektedir yani meşru müdafaanın amacı bir hakkı korumak olmalıdır. Saldırıya uğrayan kişinin, meşru savunma ile korunması mümkün olmayan bir hakkı koruması halinde meşru savunma hükümlerinden yararlanması mümkün değildir.
Meşru savunmada diğer bir önemli nokta ise saldırı ve savunmanın eş zamanlı olması kuralıdır. Meşru müdafaa, kişiye yapılan saldırıyla aynı zamanda yapılmalıdır. Savunma ile saldırı aynı zamanda gerçekleşmemişse meşru savunma hükümleri uygulanamaz. Saldırı başlamadığı veya başlama ihtimalinin düşük olduğu hallerde veya saldırının bittiği hallerde meşru savunma hakkı kullanılamaz.
Meşru Müdafaada Savunmaya İlişkin Şartlar
Meşru müdafaa için savunma zorunlu olmalıdır. Saldırıdan savunma yapmadan başka bir şekilde kurtulmak mümkünse, kişi meşru müdafaa hükümlerinden yararlanamaz. Kişinin içinde bulunduğu durum ve şartlarda, savunma yapmak saldırıdan kurtulmak için gerekli olmalıdır.
Meşru müdafaada savunma yapılırken savunmaya ilişkin şartlar çerçevesinde savunmanın sadece saldırgana karşı yapılacak olması kuralı düzenlenmiştir. Yani kişi, saldırıyı yapan kişiye karşı meşru savunmada bulunabilir. Saldırıyla ilgisi olmayan üçüncü kişilere karşı yapılan eylem, meşru savunma eylemi olarak kabul edilemez
Meşru müdafaada gözden kaçırılan ve çoğu yargısal kararın meşru müdafaa hükmü vermemesine sebep olan diğer bir savunmaya ilişkin husus ise saldırı ile savunmanın orantılı bir şekilde yapılmasıdır. Nitekim Ceza hukukunun uygulamada en tartışma oluşturan konularından birisi savunma ile saldırı arasında orantılılık ilkesine uyulup uyulmadığı meselesidir. Saldırı ile savunma orantılı olmadığı takdirde meşru müdafaa hükümleri uygulanmaz. Savunmada aşırıya kaçılması halinde kişi ya haksız tahrik hükümlerinden ya da meşru savunmada sınırın aşılması hükümlerinden yararlanabilir. Örneğin, kendisine yumruk atan birine sopayla karşılık orantılılık ilkesine aykırıdır. Böyle bir durumda ise meşru müdafaada sınırın aşılması durumu söz konusu olur.
Meşru Müdafaada Sınırın Aşılması
Savunma meşru müdafaa şartları bulunduğu sırada başladığı halde, orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi ve mahkemenin bu durumu meşru müdafaa olarak kabul etmediği hallerde “meşru müdafaada sınırın aşılması” söz konusu olur. Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise kişi cezalandırılmaz. Ancak meşru müdafaada sınırın aşılması halinde ceza verilmemesi için gereken şartlar şunlardır:
- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
- Meşru savunma yapabilmek için zorunlu olan saldırıya ilişkin şartların tümünün mevcut olması,
- Meşru savunmaya ilişkin koşullardan “ölçülülük ya da orantılılık” koşulunun, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
- Meşru müdafaa sınırının aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Kişi saldırıya uğraması nedeniyle korku, telaş ve endişenin içine düşmektedir. Böylece kişinin davranışlarını yönlendirme yeteneğinde bir azalma meydana gelmektedir. Söz konusu kişinin içinde bulunduğu psikolojik ortam meşru savunmada sınırın aşılıp aşılmadığının tespitinde önem kazanır. Eğer kişi, korku ve telaşla değil de kin ve intikam duygusuyla saldırıya cevap verirse burada da meşru savunmada sınırın aşılmasından değil başka bir hukuki mesele olan haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasından bahsedilebilir.
Selam ve dua ile…