Adil olan Allah’ın Adıyla…
Sağlık insanoğlunun her daim öncelikli konuları arasında olmuş ve sağlıklı bir yaşam umuduyla çeşitli yollara başvurmuştur. Tarihin ilk dönemlerinden bu yana çeşitli hastalık ve rahatsızlıklarla mücadele eden insanlar, çağlarının gereklilikleri kapsamında bu hastalık ve rahatsızlıklara karşı da savunma refleksi göstermiş çeşitli tedavi yöntemleri geliştirmişlerdir. Özellikle Covid19 gibi bir salgın döneminde olduğumuz şu iki yıllık zaman zarfında sağlığın önemi tekrar hatırlandı. Sağlık çalışanları, söz konusu salgına karşı da tedavi yolları bulmak için canhıraş mesai harcamaktadır. Hastalıklar, salgınlar dünya üzerinde hep belirmiş, insanlar da bu hastalıklara karşı tedavi yolları aramış ve aramaya devam edecektir.
Artan teknolojik imkânlar, değişen nüfus oran ve yoğunlukları, kurulan büyük kentler sağlık konusunda da yeni arayışları beraberinde getirmiş; bu arayışlara büyük hastaneler, alanında uzman doktorlar, idari ve sağlık personelleri ile çözüm yolları üretilmiştir. Biz de bu ay ki Pratik Hukuk konumuzda bu büyük kentlerin büyük hastanelerinde hizmet veren sağlık personeliyle hasta bireylerin ilişkilerinden ve hasta haklarından bahsedeceğiz.
Öncelikle ve en temelde şunu söylemeliyiz ki her birey sağlık hizmetlerinden yararlanma ve tedavi edilme hakkına sahiptir. Başka bir deyişle herhangi bir sağlık kuruluşuna başvuran her birey ırkı, dili, dini, ideolojisi veya sosyal hali ne olursa olsun sağlık kuruluşunda var olan tanı ve tedavi imkanlarından faydalanma hakkına sahiptir. Bununla beraber hasta bireyin; doktorunu, sağlık kuruluşunu seçme ve tedaviyi herhangi bir evrede durdurma hakkı da vardır. Hiç kimse kendi rızası bulunmaksızın; tecrübe, araştırma veya eğitim amaçlı hiçbir tıbbi müdahale konusu yapılamaz, bununla beraber araştırma ve eğitim amaçlı olmazsa dahi hastanın rızası olmadan tedaviye başlanamaz ve tedavi hasta tarafından reddedilebilir.
Hastalar her zaman ve koşulda bireysel itibarları gözetilerek ve kişisel kimlikleri korunarak saygılı, nazik, şefkatli ve güler yüzlü bir ortamda tedavi olma hakkına sahiptirler aynı zamanda her türlü hijyenik şartlar sağlanmış, gürültülü ve rahatsız edici bütün etkenler giderilmiş bir ortamda sağlık hizmeti alma hakkına da sahiptirler. Bir diğer önemli hasta hakkı ise hastaların mahremiyet hakkıdır. Hastanın tedavisi esnasında kişisel verileri son derece gizliliğe uygun bir ortamda yapılmalı ve her türlü sağlık hizmeti sırasında mahremiyete azami derecede önem sarf edilmelidir. Hasta, mahremiyetinin korunmasını açıkça talep edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edilmelidir. Hasta, sağlık durumu ile ilgili bilgilerini bulunduğu dosya ve kayıtları, doğrudan veya vekili ile isteyebilir, inceleyebilir ve bir suretini alabilir. Bu kayıtlar, sadece hastanın tedavisi ile doğrudan ilgili olanlar tarafından görülebilir.
Hastaların sosyal, kültürel ve dini hakları da mevcuttur. Bu çerçevede hastane ve diğer sağlık kuruluşları imkanları ölçüsünde hastalara dini vecibelerini serbestçe yerine getirmeleri için gereken tedbirleri almakla yükümlüdür. Bununla beraber hastalar sağlık kuruluşlarının belirlenen usul ve esaslarını da gözeterek ziyaretçi kabul edebilir, muayene ve tedavi sırasında hastaya yardımcı olmak üzere; mevzuatın ve sağlık kuruluşunun imkânlarının elverdiği, hastanın sağlık durumunun gerektirdiği ölçüde tedaviden sorumlu olan sağlık personellerinin uygun görmesine bağlı olarak refakatçi bulundurması hakları da mevcuttur.
Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak sağlık personelleri mesleki uygulamaları çerçevesinde yasalar önünde sorumludur. Sağlık personellerinin kendileriyle ilgili yasaları ve yaptırımları bilmemeleri, onları sorumluluktan kurtarmamaktadır. Nitekim Türk Ceza Kanunu’nun 4. Maddesinin 1. Fıkrasına göre kanunu bilmemek mazeret değildir. Sağlık personellerinin hastalarına karşı bakım ve tedavi görevi vardır. Sağlık personelleri her türlü kusurlarından dolayı -hatta hafif kusurunda dahi- sorumludur. Bu nedenle, sağlık personelleri bu görevlerini en iyi şekilde yerine getirmelidir. Aksi takdirde hastanın veya yakınlarının tazminat davası açma hakkı vardır.
Sağlık personelinin kusuru sonucu hastalara tanınan tazminat hakkına değinecek olursak burada önemli ve belirleyici nokta hastanenin türünün ne olduğudur. Sağlık kuruluşu bir devlet kurumu mu yoksa bir özel kuruluş mu öncelikle bu belirlenmelidir. Zira devlet hastanesinde kamu hukuku, özel hastanelerde özel hukuk hükümlerine göre dava süreci başlatılmaktadır. Başka bir deyişle devlet hastanelerinde muhatap devlet iken özel hastanelerde muhatap devlet değil özel teşebbüstür.
Devlet hastanelerinde mağdur olan hasta tazminat davasını devlet memuru statüsünde olan sağlık personeline karşı açacağı için devlet aleyhine dava açmalıdır. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları ancak hastanenin bağlı olduğu idare yani devlet aleyhine açılabilir. Mağdur veya mağdur yakınları mağduriyetin sebebinin sağlık personelinin şahsında mı yoksa sağlık kuruluşunda mı olduğunu da tespit etmelidir. Kamu hizmeti verilirken sağlık personelinin şahsi hatası ile hastane organizasyonunun hatası birbirinden ayrılabiliyorsa ve bu durumda doktorun şahsi hatası hastane hatasına göre öne çıkıyorsa devlet memuru olan doktor aleyhine doğrudan tazminat davası açılması da mümkün olacaktır. Hizmetin devlet hastanesi kaynaklı kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde ise devlet aleyhine tazminat davası açılır ve devletin tazminat ödeme yükümlülüğünün doğması söz konusu olur. Tazminat davasının doğru mahkemede doğru kişiye karşı açılması bakımından bu tespitin yapılması önemlidir. Yanlış mahkemede açılan dava ciddi hak kayıplarına neden olmaktadır.
Hastalar ile özel hastaneler ve burada çalışan sağlık personeli arasındaki ilişki özel hukuka tabidir demiştik. Bu nedenle özel hastane doktorlarının ve diğer sağlık çalışanlarının hastalarda neden oldukları zararların tazmini ise İdare mahkemelerinde değil Hukuk mahkemelerinde talep edilebilir.
Doktor ile hasta arasındaki hukuki ilişki bir vekalet sözleşmesidir. Vekalet sözleşmesinin gereği olarak doktor, mesleğini yerine getirirken özenle davranmalıdır. Vekalet sözleşmeleri tek taraflı olamayacağından hasta, doğru tedavi için doktorun talimatlarına uygun davranmalıdır. Buna karşılık doktorun da hastasına karşı görevleri bulunmaktadır. Doktor, tedavisini hiçbir hataya yer vermeksizin gerçekleştirmek zorundadır. Çünkü doktor meslek alanı içindeki en hafif kusurunun neden olduğu zarardan dahi sorumludur.
Bu husus Yargıtay kararlarında da açık bir biçimde belirtilmektedir:
"Doktor, hastasının zarar görmemesi içi, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Hasta (doktordan) tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini bekleme hakkına da sahiptir".
Sağlıklı ve adaletli günlere…
Söz&Kalem Dergisi | Muhammed Yusuf OKTUAY