Kıymetli okurlar, önceki yazılarımızda incelediğimiz birçok kavramın ortaya çıkmasına ve gelişmesine doğrudan ya da dolaylı olarak en çok etki eden olaylardan birinin Fransız İhtilali olduğundan bahsetmiştik. Genellikle özgürlük ve bireysellik temelinde şekillenen kavramların doğuşuna zemin hazırlayan söz konusu devrimin yayılmasında olumlu katkısının olduğu kavramlardan biri de romantizm kavramıdır. Özünde yoğun bir şekilde duygu, düş, hayal gücü ve sanatsal ögeleri barındıran romantizm, Avrupa’da yaygınlığı yüksek olan realist düşüncelere karşı ortaya çıkmıştır.
Avrupa’da ortaya çıktığı ilk süreçte sade bir edebiyat akımı olarak boy gösteren romantik akım, Batı dünyasında egemen olan sağduyu ve akılcı düşünceye karşı duygu ve içgüdüyü esas almıştır. Romantik sanatçılar kaleme aldıkları eserlerde birey merkezli bakış açısı temelinde kişinin iç dünyasını, onu kasıp kavuran coşkuyu ve zevk duygusunu ağırlıklı olarak okuyucuya aktarma amacı gütmüşlerdir.
Fransız Devrimi’nin yol açtığı yeni düzende yayılmaya başlayan romantik eserler artık Batı insanının tercih ettiği ilk eserler arasında yer almaya başlamıştır. Bu ortamda doğup büyüyen nesiller hayatlarının merkezine sanatı ve duyguyu koymuş, benimsediği inanç ya da ideolojiyi sadece sanat merkezli olarak algılamıştır. Böylelikle Batı dünyasında zevk ve içgüdüyü hayatın temel özneleri olarak kabul eden bir insan tipi meydana gelmiştir.
Fransız Devrimi’nin İslam dünyasının Batıya açılan yüzü olan Osmanlı topraklarında etkilerinin hissedilmeye başlandığı 1860’lı yıllardan itibaren birtakım Osmanlı aydını romantik perspektifte eserler kaleme almaya başlamışlardır. Esasında Avrupa’da gördükleri eğitimden sonra ülkelerine dönen Genç Osmanlılar benimsedikleri yaşam tarzıyla birer gönüllü romantik olduklarını fazlasıyla göstermişlerdir.
Osmanlı bürokrasisinde etkin söz sahibi olan Genç Osmanlılar romantik yaşamı bir siyasal kimlik hüviyetine büründürmüştür. Nitekim Osmanlı’nın sonunu getiren askeri bürokrasi Jön Türklerin mirasını üstlenen subaylardan oluşmaktaydı. Romantizmin yücelttiği kriterlerden biri olan ulusal değerleri kutsayan İttihatçı subaylar koca imparatorluk dağılmış, İslam coğrafyasının önemli toprakları Batılı ittifakın insafına terk edilmiştir.
20. yüzyıla gelindiğinde romantizmin öne çıkardığı konular roman ve hikâye türü eserlerde yoğun bir şekilde işlenmiştir. Ülkemizin ünlü edebiyatçılarının yayınladığı birçok yapıtın içeriğinde zevk ve duygusallık ağır basmıştır. Romantik ögeler sinema sektöründe de etkin bir biçimde kullanılmış, çekilen filmlerin ortak noktası aşk ve zevkperizm olmuştur. Önemli bir savaşı veya destanı konu edinen bir eserde olayların kırılma anlarından çok karakterler arasında geçen duygusal ilişkiler ve aşk ön plana çıkmaktadır. Bunu bizzat şahit olduğum bir örnekle açıklamak istiyorum. Üniversite yıllarımda ödev amaçlı 6-7 Eylül 1955 olaylarının anlatıldığı bir romanı okumuştum. Yazar eserde olaya yalnızca 10 sayfalık bir bölüm ayırmışken iki karakter arasında geçen romantik anlara 190 sayfa ayırmıştı.
Romantik türden sinema ve edebiyat yapımlarına ilgi gösteren toplumun çoğunluğunu gençler oluşturmaktadır. Dolayısıyla yaşamın temel felsefesinin haz ve bireysellik olduğu kanısı gittikçe güçlenmektedir. Bu özneler İslam literatüründe insanı daima kötülüğe sevk eden ‘nefis’ kavramına karşılık gelmektedir. Nefsin insana emrettiği zevkperestlik ile romantizmin insanda uyandırdığı coşku ve içgüdü aynı kapıya çıkan farklı iki yol gibidir.
Yazımızda vurgu yapmak istediğimiz hususun sanat ve edebiyatın zararlarına değinmek olduğu sonucu çıkmamalıdır. Sanat herhangi bir düşüncenin ya da verilmek istenen mesajın kitlelere ulaşması adına önemli bir araç işlevi görmektedir. Nitekim herhangi bir roman ya da filmin topluluklarda uyandırdığı etki elbette ki göz ardı edilemeyecek seviyededir. Fakat şeytani düşünceler her alanda olduğu gibi sanat ve edebiyata da yön verme uğraşındadır. Bu doğrultuda yeni akımlar üreterek toplumları kanalize etmektedirler. Bizler de bu hakikatin bilincinde hareket etmeli ve bu tuzaklara karşı uyanık olmalıyız.
Allah’a emanet olun, selam ve dua ile.
Söz&Kalem Dergisi | Yusuf BİNGÖL