Yeni çağın bir parçası olarak medyanın ve otoritelerin başvurduğu manipülasyon yöntemleri, yanlış veri ve mantık yürütmeleri ile zihnimizde oluşturulan ‘safsatalar’ı ve bunlara karşı geliştirilmesi gereken mantıksal yöntemleri işlediğimiz yazı dizisinin son bölümünde safsatalara kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Felaket Tellallığı Safsatası: İleri sürülen bir tezin sonucunda doğruluğu meçhul ihtimallerin, felaketlerin sanki kesinlikle meydana gelecekmişler gibi sunulmasıyla, ileri sürülen tezi sabote etme yöntemidir. Bir hastanın internetten araştırma yaparak, kendi başına hastalıklar arasındaki en kötü ihtimalin geldiğini düşünüp, kendini harap etmesi durumuna benzer. Unutulmamalıdır ki en iyi görüşlerin, en iyi önerilerin dahi küçükte olsa bir felaketle sonuçlanma ihtimali vardır. İhtimaller iyi tartışılmalıdır fakat hükümler ihtimallere göre, bil hassa küçük ihtimallere göre verilmemelidir.
Yanlış İkilem Safsatası: Burada kişinin karşısındaki seçenekler muhatabı tarafından öyle olmadığı halde, ikiye indirilmektedir. Kişiye bütün mesele “olmak ya da olmamak” gibi sunulur. Oysa böyle bir tercih yapılmak zorunda değildir. Çok daha vasat çok daha isabetli seçenekler vardır aslında. Yani meseleden şişi de kebabı da yakmadan sıyrıla bilinir. Mesela münazara konularının bir çoğu böyledir: “Gökyüzü beyaz mıdır mavi midir?”, “Çok gezen mi daha çok bilir çok okuyan mı?”, “Şehit mi daha üstündür yoksa âlim mi?” vs. Tüm bu konularda da bir uca gitmeye gerek yoktur aslında, yani kişi iki seçenek arasında tercih yapmak zorunda değildir veya cevap ikisinin arasında tutulacak orta yolda olabilmelidir. Toplum kişiyi her zaman net cevaplara zorlamaktadır. Evet, bazen net olmak güzeldir ama bazen de iş göründüğü kadar net olmayabilir. Kısacası seçenekler her zaman evet-hayır, iyi-kötü, siyah-beyaz değildir bazen bunlar arasında gri seçeneklerde olabilir. Dolayısıyla kendimizi gereksiz ikilemlere hapsetmek zorunda değiliz ve unutmayalım iki vasat yol uçlar arasında tutulan yoldur.
Adam Karalama Safsatası: Yargıda bulunan kişinin yargısını mantık kuralları, ikna yöntemleri çerçevesinde çürütemeyince kişiliğinden dolayı veya sahip olduğu bazı fikirlerinden dolayı onu eleştirerek yargısını zayıf kılmaya çalışma yöntemidir. Sigaranın zararlarından bahseden birine “ama sende sigara içiyorsun” diye cevap vermek bu safsata türüne örnek olarak verilebilir. Bu safsataya düşen kişi parmağın gösterdiği hakikatle ilgilenmeden parmağın eğriliğine takılmıştır aslında.
Duygulara Başvurma Safsatası: Sözleri ile karşı tarafı ikna edemeyeceğini düşünen kişinin, muhatabını ikna edebilmek için duygularını harekete geçirmeye çalışmasıdır. Duygulara başvurma tehdit, duygu sömürüsü, mazeret şeklinde olabilir. “Tezimin kabul edilmesi gerekiyor. Çünkü üç yıldır gece gündüz demeden üzerinde çalışıyorum. Gözlerim bozuldu. Emeğimin hakkı verilmeli” diyen bir kişi tezinin içeriği ile ilgili bir savunma yapmamış tezinin kabulü için gösterdiği emeği ajitasyon aracı olarak kullanmıştır.
Delilleri Önyargılı Seçme Safsatası: Bu da önyargılı genellemeye benzeyen bir safsata türüdür. Bir tezi destekleyen veriler önyargılı bir yöntemle toplanmaktadır. Veri toplamanın tek bir amacı vardır o da fikrini insanlara yanlışta olsa kabul ettirebilmektir. Bu safsata türü içinde geçen yazılarımızda verdiğimiz Kinsey veri toplama yöntemi örnek olarak verilebilir. Dini naslardan kendi yaptığı her işi meşru gösterebilecek çıkarımlarda bulunan zevatın durumu da buna bir örnektir. Kişi hakkı bulmak için değil de tezini muhakkak doğru çıkarmak için bir araştırmaya girişirse doğrulanamayacak bir tez yoktur kanaatindeyim. Bu nedenle verilerin neyi söylediğinin yanında ne şekilde elde edildiği de dikkate alınmalı ve bu şekilde bir kanaate varılmalıdır. Örneğin; toplumun büyük kısmının hırsız olduğunu söyleyen biri cezaevlerinde ki hırsızlık suçluları ile yapacağı bir anket çalışması ile elde edeceği verilerle bu tezini doğruymuş gibi sunabilir.
Hatalı Benzetme Safsatası: Bizim kültürümüzde bulunan “teşbihte hata olmasın” sözü bu safsata türüne düşmeme çabasının bir tezahürüdür. Benzetmeler her zaman izah etmek istediği konu ile birebir örtüşmez ama bir konuyu izah etmenin en etkili yollarından biride benzetmelerdir. Bu nedenle ayet ve hadislerde birçok benzetmelerle karşılaşılmaktadır. Ama bu teşbihlerin ilahi kelama ait olduğu veya Resulullah’ın sağlam zekasından aksettiği kolaylıkla anlaşılmaktadır. Birçok hususu açıklayan, hedefine ulaşan, hatasız ve kusursuz teşbihlerdirler. Ama algıları haksız düşüncelerine sevk etmeye çalışan algı yöneticileri ise hatalı benzetmeler ile benzetmedeki hataları fark edemeyen kitleleri yanlış fikirlerine sevk edebilmektedirler. Örnek olarak “İşçi çivi gibidir. Çiviyi çakmak için başına vurulmalı. İşçiye de aynısı yapılmalıdır.” sözü verilebilir. Kişi bu benzetmeler ile sanki mantıklı bir bağlantı kurmuş gibi karşıdakileri ikna etmeye çalışmaktadır.
Kişisel Deneyime Başvurma Safsatası: İnsanlar birine tavsiye verirken çoğu zaman bunu sadece kendi kişisel deneyimlerine dayanarak yaparlar. Sadece kendilerinin denediği, sadece kendilerinde işe yarayan çözümleri, yöntemleri sanki işe yararlığı tescillenmiş metotlarmış gibi insanlara sunarlar. Örneğin hastalandığınızda yakın çevrenizden bazılarının “soğuk bir duş alsan bir şeyin kalmaz, yatağın altına gir terle bir şeyin kalmaz, iki üç gün yat bir şeyin kalmaz, yatağında uyuyarak iyileşemezsin…” gibi tavsiyelerde bulunduğuna şahit olmuşsunuzdur. İşte bu durumlar bu safsata türüne örnek olarak verilebilir.[1]
Bunlar safsataların yaygın örnekleridirler. Tutarsız duruma düşen birçok ilim insanının düştüğü en yaygın mantık hatalarıdırlar. Bunlar düşünen, akıl eden, mütefekkir bir topluluğun imtina edeceği durumlardırlar. Bunlara vukufiyet ve mümkün mertebe bu mantık hatalarından korunma bilinçli bir toplum için elzemdir. Biz insanların, algı yönetenlerin estirdiği rüzgarlarla savrulmayacağı bir toplum oluşturmak istiyorsak bu toplum insanları; neyi, kimin, nasıl, nelerle söylediğini araştırmayı bilmelidir.
Unutmayın ki ulu bir davamız var. Bizim cehaletimiz sebebiyle kimsenin aklına “tutarsız din” olarak işlememelidir. Her kesimden insanı ilzam edebilecek bu din ve sahip olduğu geniş külliyat, bizim zafiyetlerimiz sebebiyle zarar görmemelidir. Bunun için Müslümanlar mantık, edebiyat, sosyoloji, felsefe, siyaset, hitabet, hukuk vs. ilimlerde ilerlemelidirler. Terakki temennilerimle…
Söz&Kalem - Muhammed Harun Vergili
[1] Ertuğrul Uzun “Hukuk Metodolojisinin Sorunları” 8. Bölümünden istifade edilebilir.