Bilgi çağında yaşıyoruz. Her saniye ciltlerce yeni içerik üretiliyor. Dileyen doğru bilgiye, dileyen doğru olmasını dilediği bilgiye saniyeler içerisinde ulaşabiliyor. Bilgiye bu kadar hızlı ulaşabilen bu çağda bilginin doğruluğunu, yanlışlığını tartamayan kitle “ben bilmiyorum” erdeminden her saniye fersahlarca uzaklaşıyor. Bilgiye ulaşımın en rahat olduğu bu çağda; insanların Newton’dan fazla fizik, İbn-i Hayyam’dan fazla kimya, Mendeleyev’den fazla biyoloji belki İbn-i Sina’dan daha fazla tıp bildiği bu dönemde cehaletin, mantıksızlığın nirvanasını yaşıyoruz. Her saniye ekranlarda apaçık mantıksızlıklarla karşılaşıyor ve bunların algımıza kastetmiş safsatalar olduğunu dahi anlamadan anı geçiriyoruz. Mehmet Akif’in de belirttiği gibi bu kadar cehalet ancak ilime bu kadar rahat ulaşılmasıyla mümkün olabilirdi zaten.
Biz Müslümanlar olarak savunduğumuz bir inancımız var ve bunu topluma ulaştırma, doğru bir şekilde anlatabilme endişesi taşıyoruz. İslami müktesebatı okuyor, bu müktesebattan çıkarımlarda bulunuyor ve İslam’ın tutarlığını en iyi şekilde kavrayıp, kavratmak istiyoruz. Bazen hoş ilmi münazaralarla iyi sonuçlara ulaşıyor bazen de girişmiş olduğumuz cedelin pişmanlığıyla kalıyoruz.
Yine çağın bir parçası olarak bizler medyanın, otoritelerin başvurduğu manipülasyon yöntemleriyle karşılaşıyor onların gösterdiği mantık yürütme metotlarıyla hareket edip yanlış verilerden yanlış sonuçları çıkarıyor, yanlış dillere güveniyor ve bu sebeple zihnimizde oluşan bir çok safsatayla boğuşmak zorunda kalıyoruz. Birçok defa bu safsataları zihnimizden atamıyor hayatımıza onlarla devam ediyoruz.
İşte bunlara karşı mücadelemizi kuvvetlendirecek bir mantığımızın olması için literatürel anlamda safsataları yani yanlış mantık yürütmelerini diğer bir deyişle mantık hatalarını iyi bilmemiz gerekiyor. Bu ilim bizim düşmanlarımızın düştüğü safsatalardan zihnimizin berraklığını koruyacakken, bizimde düşüncelerimizi iyi izah edebilmemizi sağlayacaktır. Bu yolla muhakememiz kuvvetlenecek eldeki verilerle doğru sonuçlara ulaşabileceğiz. Bu ilim sayesinde mefkuremizi en tutarlı bir biçimde karşı tarafa ulaştırabileceğiz. Zira insanları iknanın yolu ilzamsa, cedel ilminin (tartışma, müzakere, münazara) inceliklerinden biri olan bu mantık yöntemini iyi bilmek gerekmektedir. Çünkü koca bir ilmi birikim içerisinde cahil bulunan, zihnine ilmi, arşiv tutulmamış bir kütüphane gibi dizmiş bulunan tutarsız insanları ancak yanıt veremez bir duruma getirerek, mest edecek bir surette anlatarak kısacası ilzam ederek ikna edebiliriz. Üstad’ında dediği gibi “Medenileri galebe ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.” İknanında en güzel yolu ilzam etmektir.
İyi bir tartışma, tutarlı bir aktarım için kişinin mantık hataları konusunda bilinçli olması gerekmektedir. Bu hem aktarımda bulunanın daha çabuk ikna edebilmesi hem de muhatap bir mantık hatası yaptığı zaman onun delilini çürütebilmesi için gereklidir. İşte bu mantık hataları teknik anlamda “safsata” olarak adlandırılır. İnsanların normal konuşma içerisinde bunları kullanması normal olabilir ama savunma veya hücum pozisyonunda konuşuyorsa bu safsatalar savunduğu argümanların sağlamlığına zarar verecektir. Şimdi belli başlı bazı safsata türlerini izah edelim:
- Otoriteye Başvurma Safsatası: Burada taraflardan biri kendince doğruluğuna güvendiği bir kaynağı ya da unvan sahibi bir kaynağı delil olarak sunmaktadır. Hâlbuki ki bir otorite sunulması fikrin içeriği ile ilgili bir durum değildir. Bir profesörün, uluslararası bir kurumun ya da toplumun çoğunluğunun benimsediği fikirler doğruluğu ispatlanmış, içeriği kanıtlanmış fikirler değildir. Nasıl bizce doğruluğu tartışılmaz olan belgeleri bizimle aynı fikirde olmayan birine sunamıyorsak aynen öyle de başkalarının muteber gördüğü argümanlar da bizim tezlerimizi çürütmeye yetmeyecektir. Ama maalesef bugün algı yöneticileri toplumun büyük bir kısmına yaldızlı sözler, göz boyayıcı unvanlarla en ala yanlışları doğru olarak göstere bilmektedir. Algıları bu şekilde yönetilen bir halkta nasıl olurda çoğunluğun sahip olduğu fikir doğru fikir olarak kabul edilebilir?
Örneğin; kişinin dindaşı olmayan bir kişi ile yaptığı tartışmada onu ikna edebilmek için kendi kutsal metinlerinden deliller sunması karşı taraf için bir şey ifade etmemektedir. Daha somutlaştırmak gerekirse Kur’an’ın vahiy olduğuna inanmayan birine zekat sisteminin tüm ekonomik, sosyal sorunlara çözüm olduğunu anlatabilmek için ayetlerden delil getirmemiz yetersiz olacaktır. Çünkü bizim kabul ettiğimiz vahiy otoritesini o kişi kabul etmemektedir. Dolayısıyla onu bu konuda ikna etmek için ona ekonomik tezler, sosyal çözümler üzerinden mantıki yollarla zekât kavramını izah etmeliyiz.
- Alakasız Kanıt ve Yanlış Sonuç Safsatası: Bazen bilerek bazen de yanlış bir muhakeme sonucunda bu safsataya düşülebilmektedir. Alakasız bir önermeden yanlış bir yargıya varılmasıdır. Örneğin; “İnsanlar iki ayaklıdır” önermesinden “O zaman deve kuşu insandır” yargısına varmak gibi bir örnek verilebilir. Tabi konuşma içerisinde safsatalar her zaman bu denli açık olmazlar ama konuşmasında bu safsata türünün en açık örneğini en net biçimde veren; “Ey İnsanlar! Hepiniz Adem’densiniz, Adem de topraktandır” ayetinden “Evet hepimiz Bingöllüyüz” yargısına ulaşan konuşmacı abimiz hariç J. Görüldüğü gibi örneklerde alakasız bir kanıtla çok yanlış bir sonuçlara ulaşılmıştır.
- Korkuluk Safsatası: Kişi karşı tarafın iddiasını önce çarpıtıp zayıflatır sonra bu zayıf halini baz alarak cevap verir. Bu safsataya muhatap olan kişi bu zayıflatılmış hali kabul eder ve müdafaaya geçmezse tutarlığını kaybeder, dinleyicilerin gözünde 1-0 geriler. Örneğin; Üniversitelerin eksiklerinden, işlevselliği yitirdiğinden bahseden birini üniversitelerin kapatılmasını istemeyle ya da eğitim karşıtlığıyla suçlamak gibi. Oysa bu kişi toplumunun faydası için bir adım atmanın yollarını arayan dert sahibi bir kişidir belki de. Burada korkuluk safsatasına muhatap olan kişi kendine yöneltilen ithamı defedemezse belki de halk gözünde üniversitelerin kaldırılmasını isteyen ilim, irfan karşıtı bir profil oluşturacaktır.
- Döngüsel Kanıtlama Safsatası: Burada kısır döngüye girilmektedir. Sunulan yargı yine ispatlanması gereken yargının kendisiyle desteklenirse döngüsel kanıtlama safsatası söz konusu olur. Örneğin; “Doğru söylediğine inanmıyorum” dediğiniz biri “Bana inanmalısın, çünkü ben hiç yalan söylemem” diyerek iddiasını destekliyorsa bu safsataya düşmüştür. Çünkü şüphemiz zaten tam olarak bu konu ile ilgiliydi.
- Konuyu Saptırma Safsatası: Bu tartışmayı mecrasından saptırmak için yapılan bir safsatadır. Kişi konuyu saptırırsa hem karşı tarafın tezini unutturmuş olur hem de kendi açtığı mecrada hakim durumu elde eder. Bunu ya tartışmada çok ustalaşmış olanlar hiç hissettirmeden yaparlar taraf olan siz dahi mecranın bu kadar hızlı değiştiğine şaşırırsınız ya da cahiller cahilliğinden yapar bir daha onu konunun asıl mecrasına döndüremezsiniz. İslam’da kadının durumunu anlatırken “Kadınlar Allah’ın emanetidir” diyen birine “Yoksa sen kadını emanet edilen bir eşya olarak mı görüyorsun?” diyen kişinin durumu bu safsata türüne güzel bir örnektir.
Bu ay beş safsata türünü yazdık. Gelecek yazılarımızda da diğer safsata türleri ile devam edeceğiz inşallah.
Söz&Kalem - Muhammed Harun Vergili