1
Akşam yemeklerini yedikten sonra çay bahçesine geçmek üzere yürüdüler. Metin yediği yemeğin vermiş olduğu mutlulukla Hasan'a şakalar yapıyor, yeni tanımış olduğu arkadaşlarına da tebessüm etmeyi ihmal etmiyordu. Boş bir masaya oturup kurulduktan sonra bir kişi hariç herkes çay istedi. Çay ocağının üzerindeki “İftara Açığız” yazısını okuyan Metin, Kadir'in diğerlerine heyecanla arabalar hakkında ki anlattığı hikâyeleri dinliyordu. O sıra kır saçlı kahveci çayları özenle taşıyıp masaya getirdi. Herkes çaylarından birer yudum aldıktan sonra sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Sohbet bayağı koyulaşmış kimse önündeki çayların ne ara bittiğinin farkına bile varmamıştı. İkinci çaylar söylendikten sonra Metin hafif bir gürültü duydu. Çay bahçesinde akordiyon çalan yarı yamalı pantolonlu acınacak durumda olan sefil halli iki çocuk ve gül satan orta yaşlı kilolu bir kadın gördü. İçinden acıma duygusuyla karışık belli bir öfke belirdi. Diğer arkadaşları böyle insanların hallerine alışmış olmalılar ki tepki bile göstermediler. Metin bu duruma şaşırdı, hem çocuk ve kadına hem arkadaşlarına üzüldü. Ne yapacağını biraz düşündü. O an ancak aciz gülümse ve umut dolu bir bakışla karşılık verebilirdi. Öylede yaptı çocuğa baktı, baktı, baktı... Çocuk ise hiçbir şey olmamış, sanki Metin ve arkadaşları yokmuş gibi akordiyonunu çala çala uzaklaştı, gitti bir süre sonra gözden kayboldu.
2
Elindeki akordiyonla sokak sokak dolaşmayı istemsizce adet haline getiren henüz 12 yaşındaki bu çocuk, Akor Demir’den başkası değildi. Yine her zaman ki gibi sabahın erken saatlerinde uyanıp yarı yamalı pantolunu giymiş, kirli ve parçalanmış kazağını hızlıca üstüne geçirivermişti. Akordiyonunu kabından çıkarıp özenle silerek yola koyulmuştu. Ne de olsa gün boyu acı acı öten, sokak sokak gezen ve kirlenip tozlanan akordiyonu olacaktı. Ona en azından silerek de olsa değer vermesi bile işine olan saygısını gösteriyordu. Yoluna devam edip sokakları birer birer gezerken Sarıkonak caddesine gelmişti ki Demir! Demir! Akor Demir! (Akordiyon çaldığı için arkadaşları ona ‘Akor’ lakabını takmışlardı) sesiyle irkildi birden. Arkasına dönüp baktığında onu çağıranın Semih olduğunu gördü. Mahalle arkadaşı olan Semih Akor'un komşusu aynı zamanda kan kardeşiydi. Yaşıt oldukları için birlikte büyümüştüler. Yaşantısı akordiyon çalarak geçimini sağlamaktan öteye geçememişti. Ebeveynlerinin durumuna gelince Semih’in durumundan farksızdılar. Beşik çalgıcılığı fikrini sonuna kadar savunan bu insanlar bir de bu durumla iftihar etmekten geri kaçınmıyorlardı. Geldiği yöne doğru biraz yürüdü. Semih’e yaklaşınca nefes nefese kaldığını gördü.
-Hayırdır kardeşim bir şey mi var? Nefes nefese kalmışsın.
-Hayır kardeşim hayır. Şu bizim gül satan Gonca abla var ya.
-Hee var ne olmuş ona?
-Bize bi teklifi varmış, seni göremeyince bana söyledi. Dedi ki ben gül satıyorum sizde akordiyon çalışıyorsunuz gelin birlikte çalıp birlikte satalım hem daha fazla para kazanırız hem bir birimize göz kulak oluruz.
Bende Akor’a sorayım ona göre bir karar alıp sana haber veririz abla dedim. Eee ne diyon bu işe? Akor biraz ciddiyetle düşündükten sonra tebessüm ederek.
-Olur Semih niye olmasın hem de çok güzel olur. Ben de yalnız yalnız çalmaktan sıkılmıştım zaten. Dediği gibi birbirimize göz kulak ta oluruz. Zaten Gonca abla çocuğu olmayan dul bir kadın, bakarsın bize çocuğu gibi de davranır.
-Aynen kardeşim haklısın. Peki o zaman ben hemen Gonca ablaya cevabımızı iletirim yarında ilk iş olarak Gonca ablanın evinin önünde buluşuruz.
-Tamam Semih. Hadi parmakları çalıştırmaya devam yarın görüşürüz.
-Görüşürüz.
Ardından Sarıkonak caddesinden devam eden Akor çarşıya doğru yol aldı. Akordiyonunu çala çala yürüdü yürüdü. İnsanların kendisine olan bakışlarını nedense o gün düşünmeye başladı. Çoğu insanın onu görmezden geldiğini, dinlemek istemediğini, hatta geçen gün bir esnafın “nedir bu gürültü defol git buradan, başımızı şişirdin" diye kendisine kızdığını hatırlamıştı. Kendi kendine benim amacım çalarak dilenmek değil ki çalarken dinlenmek ben dinlenmek istiyorum, beni dinleyip beğensinler. Gönüllerinden kopanı versinler ona razıyım. Ancak çaldığım parça onların sevdiği şarkılardan biriyse birkaç kuruş veriyorlar. Diğer zamanlarda ise gürültü kirliliği olarak görüyorlar diye mırıldanarak biraz üzüldü. Çarşının tamamını bu düşüncelerle gezdikten sonra zaman çabucak geçmiş, akşam vakti yaklaşmaktaydı. Küçük bedeninde tatlı bir yorgunluk hissetti. Elini cebine götürdüğünde ise eli sabah kazandığı birkaç kuruşa takıldı. Sevinçli bir parça çalmaya başlayıp eve doğru yola koyuldu. Gün içinde doğru dürüst bir şey yiyemediğini hatırladı bir an, acıkmıştı. Kazandığı parayla yiyecek bir şeyler almaya karar verdi. Biraz ilerleyince mahallenin ortasında kurulmuş büyükçe bir çadır gördü, merak edip çadıra doğru yöneldi. Burada yemek dağıtılmaktaydı. Yemek dağıtıldığını görünce çok sevindi. Kazanmış olduğu parası cebinde kalacaktı. Kalabalığa baktığında değişik simalar gördü. Yarı utangaç bir şekilde yemeğini almak için sıraya girdi. Sırası geldiğinde çabucak yemeğini alıp çadırın arka köşesine çekildi. Acıkmış olmanın da etkisiyle yemeklerini almış olan kalabalığın beklediğini görmeyerek yemeğini yemeye başladı. Kendini yemeğe fazlasıyla kaptıran Akor yemeğe başlamasıyla yemeği bitirmesi bir oldu. Kafasını kaldırdığında ise kalabalığın hâlâ yemeklerine dokunmadığını gördü. O an ona kötü kötü bakan birkaç kişiyle göz göze gelince çok utandı. Bir an önce bu bakışlardan kurtulmak istiyordu. Çekinerek başını önüne eğdiği sıra şiddetli patlama sesiyle irkildi. Dikkatlerin dağılıp herkesin yemeğe başlamasını fırsat bilerek kaçıp evine geldi. Az önce yaşadığı utangaç durum ve gün içindeki hadiseleri bir an önce unutmak için uyumak istedi. Hemen kurulu ve dağınık olan yatağına uzandı ardından bir tarafta yaşadığı günü diğer taraftan aile yokluğunun eksikliğiyle yaşamanın zorluğunu düşündü. Kısa süre geçmesine rağmen uyuyakaldı.
3
Ertesi gün sabah erkenden uyanmıştı. Kalkıp Semih'i de çağırdıktan sonra Gonca ablanın evine doğru yöneldiler. Birlikte çalışmanın verdiği heyecanın Semih'i uyutmadığı belliydi. İki de bir esniyor esnemesinden dolayı gözleri yaşarıyordu. Onun bu hâline gülen Akor
-Ulan Semih uyumadığında nasıl da belli oluyor.
-Heyecanlıydım biraz, sorma bir o yana bir bu yana kıvrılıp durdum.
-Gören de diyecek yeni bir parça besteledin de klip çıkarmaya gidiyon abartma o kadar altı üstü birlikte çalacaz.
-Öyle deme kardeşim, düşünsene gül satın alanlar arada bizi de görse kazancımız iki katına çıkabilir.
-Bakalım iki katı artacak mı azalacak mı görecez. Hadi kapıyı çal da bakalım Gonca abla evde mi?
Kapıyı çaldılar. Gonca ablaları kapıyı açıp içeriye buyur etti onları. Bahçeden içeri girdiklerinde onları müthiş gül kokuları karşıladı. -Gelin çocuklar gelin, buyurun. Sizler artık benim iş arkadaşımsınız. Rahat olun ben de bahçedeki gülleri yeni kopardım. Siz bahçeyi gezin bende üstüme başıma, eve çeki düzen vereyim bir saate kadar çıkarız. Akor ve Semih bir ağızdan ve saygıyla peki abla dediler. Bahçeyi dolaştıktan birazda enstrümanlarını çalıp ısındıktan sonra Gonca'nın geldiğini gören Akor ve Semih kapıya doğru yöneldiler. Gonca ablanın hadi gidelim demesiyle yola koyuldular. Yürüyüp işe koyuldular. Birlikte çalıp birlikte satmaya başladılar heyecanla. Bu durum gün boyu böyle devam etti. Sabaha enerji verici parçalar çaldılar. Vakit akşama doğru ilerleyince de hüzünlü, ağır parçalar çalmaya başladılar. Gonca abla da güllerini övmeyi azaltmış. Akşam vakti yaklaşıyor diye kırmızı güllerini ön plana çıkarmaya çalışmıştı. Çarşının içinde yürürken güneş tam haliyle batmış karanlık iyice çökmüştü. Her zamankinden farklı bir kalabalık gören Semih biraz şaşırdı bu duruma. Akor ve Gonca ablada bu kalabalığın anlamsız olmadığını hissediyordu aslında. Biraz daha yürürken karşılarında duran çay bahçesine yöneldiler. Bahçenin sağında solunda doluluklar gören Akor akordiyonunu çalmaya devam etti. Aklına bu kalabalık masaların ortasına geçip çalma fikri geldi. Peşine de Gonca abla ve Semih sıralandılar. Orta masaya yönelirken bir grup gencin oturduğunu ve o gençlerden yeşil giyinimli birinin kendisine tebessüm etmekte olduğunu görür gibi oldu. Yüzünü çevirip bu yeşil elbiseli gence bakma isteği duydu ama buna güç getiremedi. Kendine kızarcasına akordiyonunu hızla ve hüzünle çala çala arkadaşlarıyla birlikte yürüdü ilerledi ve diğer caddelerde çalmaya ve satmaya devam ettiler.
Söz&Kalem - Vural Yıldız