Sosyal bilimlerin gelişmesine eşlik eden teknolojik gelişmeler; işbirliği neticesinde toplumu en ince ayrıntısına kadar tahlil etmenin mümkünatını gözler önüne seriyor. İnsanın nabzını tutan, yer yer psikoklinik metodlarla bilinçaltında var olanları izhar eden, psikanaliz teknikleriyle insanın bilinç anatomisini tüm teferruatıyla aşikar eden bir psikoloji; toplum-birey ilişkilerini irdeleyen, teknolojik gereçler vasıtasıyla anketlerle çoğunluğa kolayca ulaşabilen bir sosyoloji; sırrın, özelin ne demek olduğu idrakine varamamış, sanal sosyalliğe ram olmuş bir nesil, neticesi fena bir kombinasyon oluşturmaktadır.
Zikrettiğimiz kombinasyon, toplumu değerlerinden, dininden, karşılıklı kurulan muteber ilişkilerden, güven duygusundan, müreffeh bir yapıdan uzaklaştırıyor. Selamlaşmak, yerini göz ucu bakışmalara; muhabbet yerini ayaküstü -cebren edilen- iki kelama; ticaret, ahlaki ilkelerden beri kalan kar amaçlı bir alışverişe; güven ise yerini insanların mutlaka olması gerektiğini söylediği ama asla bu gerekliliği üstlenmediği bir mefhuma bırakıyor. Çünkü teşhir çağı insandaki esrar perdesini kaldırıyor, yapılanlar alenileşiyor ve olabildiğine dımdızlak bir biçimde toplumun ortasına bırakıveriyor. Peygamber efendimiz (s.a.s)’in “İnsanların gizli hallerini araştırmayınız!” ve “Eğer sen insanların gizli hallerinin peşine düşüp araştırırsan onları bozarsın yahut bozulmalarını çabuklaştırırsın.” hadisleri bize yaşananların aksi istikametinde bir rota çizse de devrimiz insanı bu altın salıktan istifade etmek yerine dımdızlaklığa ve teşhire kurban bireyleri, evvela vicdansız eleştirilere maruz bırakıyor. Gizli günahkar, ifşa olmuş günahkarı yerden yere vuruyor, perde ardından işlenen cürümler insanın vicdanını zerre rahatsız etmezken, bir nevi bireye göre günah sayılmıyorken bilakis görünen cürümler toplumun acımasız mukavemeti sonrası kebair (büyük günah) addediliyor. Hal böyle olunca toplumda “Müslüman Müslümanın ayıbını örtmeli” yargısı hatra gelmezken, “insan insanın kurdudur (Homo homini lupus)” sözü topluma tatbik ediliyor.
Kalabalık bir yalnızlığa kapılan insanlar toplumsal realite de yer edinmenin sorumluluğunu anlayınca, bu defa kurgulanmış profillerle sanal dünyada mekan tutmaya çalışıyorlar. Onulmaz karakteristik meziyetlerle kombine edilmiş ve olduğu gibi değil olması gerektiği gibi bir esvaba bürünmüş prototiplerle, bireyler sanal dünyanın bir parçası oluveriyorlar. Parçası oldukları sanal dünyada aidiyet derinleştikçe toplumdan tecrit baş gösteriyor akabinde yüz yüzeliğin, birlikteliğin, sıcaklığın, ısıtan hasbihalin değeri kaale alınmıyor. Ayaküstü sohbetler, kısaltılmış kelimeler, bir çay süresince beraber oturamama durumu toplumu ayrıştırdıkça ayrıştırıyor.
Bu peyderpey ifade ettiklerimiz yalnızca sosyolojik bir durum saptaması değildir. Tebliğ ve irşad teklifini topluma sunmak niyetiyle emaneti yüklenen Müslüman bireyler, gelişen süreçle beraber çağın peşinden koşan değil çağları peşinden koşturan mezkur teklifi, kimi zaman toplumsal nabza göre şekillendirme gayretinden ötürü toplumu tahlil etmek zorundadır. Bu zorunluluk, toplumu anlamayı ve geçirdiği evreleri gerekli kılmaktadır. Müslümanca yaşamın haysiyetiyle toplumu yeniden şekillendirmek ancak bu yolla mümkündür. Bundan dolayıdır ki Müslüman, toplumu tanıdığı oranda emellerine ulaşabilir; toplumla barışık olduğu oranda kitleleri kurtarabilir.
Dolayısıyla teknolojinin insan doğasına hatta fıtratına dahi aksolduğu günümüzde, klasik tebliğ ve irşattan bahsetmek, ‘Müslümanlar 100 yıl geriden geliyor.’ tezyifini korkarım ki doğrulayacaktır. Müslümanlar sırf bu tezyif ve ithamı haksız çıkarmak için değil bilakis Kur’an’ın çağlar üstü ve İslam’ın çağları aşan mahiyetine inancından ötürü her devranda söyleyecek sözü, verebilecek bir karşılığı olduğu özgüveniyle hareket etmek mecburiyetindedir.
(Şiirin popülaritesinin olduğu ilk devir cahiliye Mekke’sinde, Müslümanların da yer yer şiire şiirle mukavemet vermesi, aslında her çağda kullanılan mefhum yahut vasıtalara, Müslümanların da kendinden bir soluk kazandırma gerekliliği anlaşılmalıdır.)
Binaenaleyh tebliğ metodunu gelişen yeni toplumsal evrelerde kitlelerin ardından sürü sürü ilerlediği zihin yapısından haberdar ama beri, kendinden ama çağa uygun bir ahvalle güncellemesi gerekmektedir. Müslüman çağın enstrümanlarını İslami direktifler usulünce envanterine eklemelidir. Münferitleşen, tek tipleşen, sisteme itiraz edemeyecek kadar mecalsiz kalan, robotik evreye geçen toplumun, İslam’ın samimiyetine ve enerjisine ihtiyacı var. Gün aşırı bir vaziyetle Twitter-İnstagram çevresinde tavafın 7’sini 7 bin yapan insanımızın, İslam’ın alternatif teklifine ihtiyacı var.
Yukarıda mezkur gereklilikler Müslümanın, basite indirgenmeyecek kadar zor bir tutuma sahip olmasını zaruri kılmaktadır. Çünkü Müslüman çağa kapılmadan, çağa kapılmışları kapan bir anlayışa vakıf olmak zorundadır ki ifade ettiklerimiz gerçekleşebilsin. Eylem gücünü maruz kalanların elini tutmak uğruna kullanan Müslüman, tüm bunları maruz kalmadan yapmak mecburiyetindedir ki vazife kemale ersin. Pek zor olduğu bir hakikattir. Lakin emaneti verenle gerçekleşen ve yüklenen sorumluluğun gönüllere mıhlandığı ‘beş vakit’ randevu, bu işin manevi azığını tedarik edecektir. Bunun inancındayız.
Müslüman, ilk günkü aşkla Hz. Ebubekir gibi, Hz. Ömer gibi, Hz. Osman gibi, Hz. Ali gibi ve İslam’ın ruhunu kuşatmış olduğu diğer tüm sahabe efendilerimiz gibi, İslam’ın salahiyetiyle ilk kez karşılaşıyormuşçasına yaşamalı ve yaşatmak çabasında olabilmeli.
Bunu illa birinin koluna girerek edilen iki güzel kelamla yahut ısmarlanan bir çiğköfteyle anlamak menzil-i maksudumuzu yanlış belirleyecektir. Gerek akademik çalışmalardaki özgünlük ve başkasının hakkını gözetmekle, gerek sosyal medyadaki sufliliğe olan yaklaşımımız ve ahlaki tutumdan taviz vermeyen etkinliğimizle, gerek e-oyunlarda bozmadığımız üslubumuzla ve seviyeli geçirdiğimiz vakitle, gerek futbol maçlarındaki ahlaka uygun tavrımızla, gerek ortaya koyduğumuz projelerin mahiyetiyle, gerek e-ticaretimizdeki dürüstlüğümüzle, gerek derdimizin var olduğunu hissettiren ve bu uğurda çaba gösterdiğimiz niyetimizle ve gerek de yeni tanıştığımız birinde bıraktığımız Müslümanca ilk intiba ile İslami temsiliyeti en iyi şekilde yerine getirmekle mükellefiz.
Son olarak bilgi-iktidar mantığıyla, bilenin güçlü olduğu bir toplumda bilenin Müslüman olması elzemdir. Yapısöküme uğramış toplumun katmanları ve çağın eurotik bir o kadar da bayağı gelişmeleri, Müslümanın dışlanmış tavrına değil dönüştürme becerisiyle karşılaşmalı.
Söz&Kalem / Yusuf Yetiş