Kul, Allah’ın lütfettiği muvaffakiyetleri kendisine isnat etmemelidir. Nasr Suresinde emredildiği gibi hamd, şükür ve istiğfar halinde yaşamalı, taşkınlık göstermemelidir. Diğer taraftan sabırların zorlandığı ağır imtihanlar karşısında tahammül ve tevekkül etmeli, durumuna razı olmalı ve Cehab-ı Hak’tan mükâfatını ummalıdır.
Tevekkül kelimesi, vekil tutmak demektir. Vekil tutacak kişi kendisinden daha kuvvetli daha şefkatli ilim irfanca daha üstün bir zata itimat edip, onu vekil tutmak ister. Müslüman, Allah’ın kudretinin üstünde bir kudret, ilmi üstüne bir ilim, merhamet ve şefkatinin fevkine bir şefkat ve merhamet bulunmadığına itikat eder. Diğer mahlûkların da kendisi gibi aciz, fakir, biçare ve nakıs(kusurlu) olduğunu idrak eden insan, Allah’a itimat ve tevekkül eder.
Allah’a tevekkül eden bir Müslüman kendisine gelecek bütün hayırları ancak Allah’ın ihsan edeceğini, her türlü şer ve zararları yine O’nun defedeceğini bilir. Tevekkül, sebeplere teşebbüs ettikten ve gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra Cenab-ı Hakk’ın verdiği neticeye razı olmaktır. Böyle bir insan huzurlu yaşar. Maişet noktasında endişeye kapılarak ruhuna elem çektirmez. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de ‘’ Doğrusu insan için kendi çalışmasından (gayreti neticesinde) başka bir şey yoktur".(Necm 39.)
Kader gibi ilahi veçhesi olan sahalarda akıl ve şüphelerinden sıyrılıp kalbin tevekkül ve teslimiyetinde emniyetle ve hikmetle yol almak gerekir. Nitekim Peygamber Efendimizin tebliğ ve tezkiyesinden sonra ümmetin terbiyesine dair vazifesinin son merhalesi kullara kitabın derinlik ve inceliklerinin sırlarını hikmetle talim etmesidir. Akılla çözülmesi mümkün olmayan nice sırlar hikmetle çözülür. Çünkü kul gaybı bilmez. Kendi nefsinin ve hususiyetlerini en iyi şekilde Rabbi bilir. Gerçek manada imanın tadına varmış olsaydık belki de şimdiki yaşantımız böyle olmayacaktı. Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki gerçek teslimiyet böyle değildir.
Abdullah bin Abbas (ra) şöyle dedi: “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.” sözünü İbrahim Aleyhisselam ateşe atıldığı zaman söylemiştir. Hz. Muhammed (s.a.v) bu sözü müşrikler size karşı toplandılar başınızın çaresine bakın denildiğinde söylemiştir. Nitekim bu halde Müslümanların imanı artmış ve onlar hep birlikte “Allah bize yeter o ne güzel vekildir“ demişlerdi.
Neden imanın tadını alamıyoruz?
Allah’a istenilen oranda güven duymayan teslim olmayan imanın lezzetine varamaz. Allah için sevmeyen ve yine O”nun için buğzetmeyen asla imanın tadını alamaz.
Allah’a güvenmek Allah’a iman etmektir. Allah yeryüzünde bütün canlıların rızkını vermeye kâfidir. Hangimiz kendi akrabalarımız tarafından dövülüp taşlandık, hangimizin namaza giderken yollarına diken atıldı, hangimiz namazda deve işkembesi vs. pisliklerle karşılaştık. Allah için bu mudur teslimiyetimiz, sabrımız ve tevekkülümüz.
Bakın bugün yine güneş doğdu. Bakın ayaklarınız tutuyor. Gözlerimiz görüyor. Kulaklarımız işitiyor. Ciğerlerimiz çalışıyor. Böbreklerimiz çalışıyor. Hamd ve şükredecek yerde isyan edip şikayet ediyoruz. Kendimizden utanmamız gerekmiyor mu?
Neden bu isyanımız? Her istediğimizi elde edemediğimizden midir? Ders almak için birkaç peygamberin hayatına göz atalım. Her şeyden münezzeh olan Allah bütün peygamberleri bir takım belalar ve musibetlerle karşılaştırıp imtihan etti. Hz. İbrahim’i Nemrudun ateşiyle, Hz. Yunus’u balıkla, Hz. Eyüp’ü hastalıkla, Hz İsmail’i kurban edilmekle, Hz Yakup’u Hz. Yusuf’a hasret bırakmakla imtihan etmiştir. Allah mağfiret sahibidir.
Her sıkıntıdan sonra bir ferahlama vardır. Bazı acılar ve sıkıntılar hüznün başlangıcı olabilir o yüzden sadece yardımı Allah’tan dilemek lazım. “Allah’ım sapmaktan ve saptırılmaktan, ayağı kaymaktan ve kaydırılmaktan, zulmetmek veya zulme uğramaktan, cahillik etmek veya cahille karşılaşmaktan sana sığınırım” diye dua etmek gerekir. ‘’İmanın en üst noktası ihlas, tevekkül ve tam teslimiyettir.’’(Ebü’d Derda)
‘Gelgitlerin olmadığı bir hayat düşünebilinir mi? Hüzün olgunlaştırır ve kaybetmek sabrı öğretir. Mevlana der ki: ‘’Çalınan her kapı hemen açılsaydı ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.‘’ Teslim olduğun ne ise teselli bulduğun da odur. Teslimiyet yalnızca Allah’adır bu yüzden O’na teslim ol ki teselli bulasın.
İnsanoğlu yaradılış itibarı ile ister ki her şeyi yolunda gitsin. Müslümanın işleri yolunda gitmiyorsa şu ayet hatırlanmalı “Sizin hayır sandığınızda şer, şer sandığınız şeylerde hayır vardır. Allah bilir siz bilmezsiniz.’’ (Bakara 216) . Muhammed Emin Yıldırım hocamızın dediği gibi tevhidin ve teslimiyetin meyvesi tevekküldür. O’nu kendi isimleriyle ve sıfatlarıyla tanımadığımızdan dolayı imkânsızlıkların, zayıflıkların olduğu yerlerde maalesef Allah’ın bize yardım edebileceğine ve Müslümanları içinde bulundukları sıkıntıdan kurtaracağına hakkıyla inanmıyoruz.
Allah’ın varlığını, birliğini ve büyüklüğünü O’nun gücünü hissedemiyoruz. Çünkü nefsi arzularımızın peşinde nefsimize köle olmuşuz. Hakikatleri görmeyecek kadar kör olmuşuz.
Bir de kendimizden başka bir şeyi düşünmez olmuşuz. Aslında bizim tek ihtiyacımız olan şey Allah’a güvenmek ve hakkıyla teslim olmak.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘’ Her şeyi Allah’tan beklemem, ümit etmem bana yeter.’’ diye buyurmuştur. O halde Allah’a bağlanmak, insanı hayırlı olan bütün vasıflara sevk eder. Allah’a bağlı yaşamak ve her şeyin ondan geldiğini bilmek imanın özüdür. İnsanı derecelerin en üstüne yüceltir. O’na inandıysanız O’ndan başkasına el açmayın, önünde eğilmeyin çünkü mal gelip geçicidir. Akıllı bir kimse kalıcı olana yönelir.
Allah Teâlâ Zümer suresinde şöyle buyuruyor: “Allah kuluna kâfi değil mi?’’
Kim Allah’a dayanıp güvenirse, her şeyi hakkıyla ondan beklerse Allah ona kâfidir.
Allah’a emanet olun.
FUAT ATEŞ