Zeka, geleneksel olarak matematiksel problemleri en kısa yoldan çözme veya hıfzetme becerisi olarak kabul edilegelse de daha sonraları, insanın farklı farklı zeka türlerine sahip olduğu iddia edilmiş ve akademik olarak bu zeka türleri işlenmiştir. Her insanın hayatına etki edebilecek gelişmiş en az bir zeka türüne sahip olduğu varsayımı ile ortaya çıkan zeka yaklaşımları ise zekanın çok farklı türlerinden bahsetmiştir. Örneğin bedensel olarak gelişmiş kimseler için bedensel zekası, resim yeteneği gelişmiş kimseler için resim zekası, müzik kulağı olanlar için de müzik zekası yüksek kimseler denilmiştir. Hatta bu sınıflandırma davranışa yönelik olarak sınırlı kalmamış, insanın duygularına yönelik de olmuştur. Çok fazla sosyal olmayan, kendisi ile vakit geçirmeyi yeğleyen kimseler için içsel zekası, bir bütün olarak duyguları daha ön planda olan kişiler için de duygusal zekası yüksek denilmiştir. Öyle ki sevgi gibi çok fazla tanımlayıp ölçülemeyen bir duygu-durum için dahi bir zeka türü belirlenmiş, sevebilmeyi iyi bir şekilde başaranlar için sevgi zekası yüksek kimseler denilmiştir.
Zeka ve işlevlerini böylesine sınıflandırmanın olumlu ve olumsuz yönleri işin ehli olanlar tarafından tartışılırken, bütün zeka türleri için ortak olarak şu ifade edilmiştir: yüksek olan zeka türünün belirtilerine diğer kimselerden göre daha fazla sahip olmak gerekir. Yani daha iyi matematiksel problemlere çözüm getirip, daha iyi hıfzedebilenler gibi, daha iyi resim çizip, daha iyi müzik aleti çalıp, daha iyi bir şekilde bedeni kullanabilmek gerekir. Ya da işin duygu-durum boyutu ile ilgili olarak, daha iyi duygusal ve içsel analizler yapmak ve onları daha yoğun yaşamak gerekir. Vefa da hem duygusal boyutu olan hem de daha çok davranışsal boyutu ile değerlendirilmesi yapılan bir olgu, durumdur. İnsan ve hayatı için önemli bir yere sahiptir. Öyle ki çoğu insan tutum ve duygusu için siyam ikizi gibidir ve ona varlığı ile anlam verir. Sahip olan kimse için, "vefa" pratik bir zeka gibidir ve sahip olan kimse için işleri kolaylaştırır. Bu durumda eğer vefaya has, özgü bir zeka türünden bahsedecek olursak bu zeka türünün de yüksek olduğu bireylerde vefanın ve vefayı ölçüp değerlendirmemize yardımcı olacak unsurların diğerlerine nazaran yüksek bir oranda bulunması gerekir.
Vefa zekasına sahip olmanın birinci şartı ve belirtisi verilen söze "sadakattir". Zaten vefa, etimolojik bağlamda ilk olarak borcunu ödeme eylemi için kullanılmıştır. Yani vefa zekası, ilk olarak insanlar arasındaki maddi ilişkinin kuralı olmuştur. Vefa zekası, insanlar arasındaki güvenin başlayıp bittiği, iyileşip kötüleştiği yerde yani pazarda işlev görmüştür. İnsanların birbiriyle konuşup anlaşmaya başladığı bir dönemde vefa zekası hayati bir rol oynayıp toplumda söze olan güveni oluşturmuştur. Vefa zekasının gelişmediği bölgelerde teraziler bozulmuş, bunun neticesi olarak da Allah'ın gazabı vuku bulmuştur. Vefa zekasının gelişmediği yerlerde zalim çok fazla zalim, mazlum da çok fazla mazlum olmuştur. Vefa zekasının gelişmediği yerlerde, kardeş kardeşe düşman olmuş, eşlerin arasını ancak nifak bulmuştur. Buna karşın vefa zekasının geliştiği kimseler ve yerlerde güven artmış, sözün kıymeti artmış ve huzur artmıştır. Neticesinde Allah'ın rahmeti artmıştır. Öyleyse, "Artık kim Allah'a verdiği sözü bozarsa zararı kendinedir ve kim de Allah'a karşı verdiği söze uyarsa Allah ona büyük bir ecir verecektir. (Fussilet, 10)"
Vefa zekası için gerekli olan ikinci şart ve belirti de sevgide "bağlılıktır". Daha sonraları halk arasında vefa dosta ve sevgiliye olan bağlılık ve sevginin devamı olan bir anlama büründü. Bu duruma yol açan şey sevgiye yapılan yatırım olmalıydı. Çünkü dost ve sevgilinin kişiye olan sevgisi bir borç gibidir ve bunun bir karşılığı olmalıdır. Bundan ötürü vefa zekası gelişmemiş kimseler sevgiyi günübirlik görüp çarçur ederler. Geriye herhangi bir şeyin hatırını bırakmadıkları için dostlarını basit çıkarlar uğruna kaybeder, eşleri ile bir türlü sevgi bağlamında buluşamazlar. Buna karşın vefa sevgisi yüksek olan kimseler sevginin hatırı uğruna zorluk ve sıkıntılara katlanır, bu sevginin devamı için mücadele ederler. Öyle ki vefa zekası yüksek olan kimseler, yıllar geçse de dostlarının hürmet eder, hatta ölümlerinden sonra aynı hürmeti çocuklarına da gösterirlerdi. Yine, vefa zekası olanlar eşlerine olan sevgide bağlılığı temel alır, eşlerinin vefatından sonra bile bu bağlılığın hatırına eşlerinin arkadaşlarına hürmet ve saygıda bulunurlardı. İşte bundan dolayı, "İman edip salih amel işleyenler için Rahman, gönüllerde bir sevgi meydana getirecektir. (Meryem, 96)"
Vefa zekasının son gerekli şartı ve belirtisi de amelde "istikamettir". Artık bir şey hakkında vefa sahibi olmak isteniyorsa bu şey için veya bu şey etrafında yapılan eylemlerin devamlılığı vefa için değerlendirme kriteri olarak kabul edilir. Bir şeye önem veriliyorsa onu devam ettirilmesi bu şeye gösterilen vefa olarak ele alınır. Hal böyle olunca vefa zekasının gelişmediği kimselerde istikametin gelişmediği müşahede edilir. Onlarda sürekli bir azim ve çalışma yoksunluğu görülür. Bunun neticesi olarak vefa zekası az olan kimseler yarım bırakılmış onca iş, onca kişi ile ve varması gereken yere ulaşamamış onlarca yarım bırakılmış hedef ile ulu orta kalırlar. Buna karşın vefa zekası gelişmiş kimseler de ise, başarılar ile etrafı çevrelenmiş azim ve çalışma gayreti görünür. Bu kimselerde devamlılık olduğu için birikimli ilerleme ve hedeflerine ulaşma gözlenir. Hem vefa zekasının yüksek olduğu kimselerde geriye dönük pişmanlıklar da pek gözlenmez, çünkü onlarda doğru olanda ısrar ve istikamet vardır. İşte bundan dolayı, "Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra da istikamet üzere yaşayanlara melekler şu müjdeyi verirler: korkmayın, kederlenmeyin size vaad olunan cennet ile sevinin. (Fussilet, 30)"
Söz&Kalem - Ali Mürteza Titiz