Yıkılsaydı özgürlüğü hapseden kasvetli şu dört duvar
Eriseydi elleri ayıran şu soğuk demir parmaklıklar
Dönüşseydi yemyeşil sarmaşıklara şu gökyüzünü örten dikenli teller
Huzur gökyüzünden inseydi, çıkıp yükselseydi göklere özgürlük
Hangi dağlara salacaksın seni esir eden kalbini
Hangi taş ocaklarda döveceksin biçare yüreğini
Hangi kayıp asırda bulacaksın yitip gitmiş benliğini
Ne taş ocaklar ne de kayıp asırlar, sana sesleniyor Rabbinden izler taşıyan ruhun
Benliğimi kaybettim, çağlarda yitip gittim nefs denen zilletle
Kendimi buldum, çağları aştım İslam denen izzetle
Rabbime döndüm, Rabbim bana döndü ruhuma dokunan muhabbetle
Geçtim dünyanın kahrını da cefasını da, ruhuma rızık olunca teslimiyet ve tevekkül.
Batıl seni senden edecek, bil ki seni zayi eyleyecek
İman seni var edecek, bil ki seni mesrur edecek
Bu dünyanın yılları gelip gider, ölünce seni bekliyor ebedî bir gelecek
Ey faniye hapsolan fani nefsim, ebedi mesrur olmak varken zayi olmak niye
Szö&Kalem Dergisi | Selman AKMAN