Bu ayki yazımızda dünya ve dünyalıklara değer vermeyip, hayatını rızık endişesinden uzak, züht ve takva ile şekillendirmeye çalışan, Hz. Ebu Zer el- Ğıfari’nin hayatını ele alacağız.
Hz. Ebu Zer el-Ğıfari Kimdir.
Hz. Ebu Zer el-Ğıfârî, Mekke ve Medine arasında bulunan, Suriye ve Yemen ticaret güzergâhının kilit noktası olan Yenbu Limanı yakınlarındaki Benî Gıfâr kabilesinde dünyaya gözlerini açtı. Asıl adı Cündeb b. Cünâde olan Hz. Ebû Zer, isminden ziyade künyesiyle tanınmıştır. Babasının adı Abdullah, annesinin adı ise Remle binti Vakîa’dır. Hz. Ebu Zer fiziksel olarak esmer, uzun boylu, gür saçlı ve heybetli biriydi.
Hz. Ebu Zer el- Ğıfari’nin Hidayeti ve Hayatı.
Hz. Ebu Zer’in kabilesi olan Ğıfar’ın mensupları, yollarda yaptıkları soygunlarla o bölgede çekinilen bir kabile olmuşlardı. Öyle ki, kutsal sayılan haram aylarda dahi yağmacılıklarına devam ederler, İslam'dan önce Kâbe’yi ziyarete gelen insanların mallarını yağmalayıp almaktan geri durmazlardı. Rivayetlerde Hz. Ebû Zer’in de yol kesip yağmacılık yaptığı, hatta kabilesinin en atılgan ve gözü pek fertlerinden olduğu nakledilir. Ancak onu kavminden ayıran çok belirgin bir özelliği vardı; Ğıfâr halkı gibi putlara tapmaz, onlardan nefret ederdi. Kulluk edilmeye yalnızca kâinatın Rabbinin layık olduğunu dile getirir ve bununla birlikte sürekli bir arayışın içine girerdi.
Yıllar bu şekilde geçerken, Hz. Peygamber (s.a.v)'in İslâm'ı tebliğe başladığı günlerde Hz. Ebû Zer (r.a) Mekke'de Resulullah’ın peygamberliği ile ilgili haberler alır. Bundan sonrasını ise kendi dilinden dinleyelim: “Ben Ğıfar kabilesinden bir kimse idim. Mekke'de yeni bir peygamberin çıktığına dair haber aldığımda, kardeşim Üneys'i onun hakkında bilgi edinmesi için gönderdim. Kardeşim dönüp geldiğinde: ‘Bir kişi gördüm ki, o hep insanlara hayrı emrediyor, kötülüklerden nehyediyor’ dedi. Bundan sonra gönlüm bizzat onu görmeyi istedi ve Mekke ye, Mescid-i Haram'a geldim. Resûlullah (s.a.v)’i tanımıyor, başkasına da soramıyordum. Gece oldu, mescitten ayrılmadım. Ali bin Ebi Talib yanıma geldi, sen yolcu ve yabancısın sanırım dedi. Ben de, evet dedim. Ali, öyleyse bize buyur dedi. Ali ile beraber gittim. O gece seyahatime dair ne o bana bir şey sordu ne de ben ona bir şey söyledim. Sabah olunca tekrar mescide gittim. İkinci gece oldu. Yine Ali yanıma geldi. Haydi, bize gidelim dedi, gittik. O gece de bir şey konuşmadık. Üçüncü gece Ali bin Ebi Talib bana, senin halin nedir? Bu şehre niçin geldin? diye sordu. Ben de gizli tutacağına dair söz verirsen anlatırım, dedim. Emin olabilirsin dedi. Ben de duyduğumuza göre burada bir kişi çıkmış, Peygamberim dermiş. Onunla görüşmek, tanışmak için geldim deyince, Ali ‘vallahi gerçekten o Allah'ın Resûlü ve hak Peygamberdir, sabahleyin ben yanına gideceğim, sen de peşimden gel’ dedi. Sabah olunca Ali, nereye gidersem beni takip et. Şayet yolda sana zarar vereceğinden korktuğum birisini görürsem bir kenara çekilir dururum, sen durma git. Ben nereye girersem sen de oraya gir, dedi. Beraberce Resûlullah (s.a.v)'in huzuruna vardık. Onu görünce ‘Esselâmu aleyke yâ Resûlallah!’ dedim. (Böylelikle İslam tarihinde ilk selamı veren Hz. Ebu Zer olmuştur.) Bir anda aklım ve gönlüm onun nuruyla doluverdi ve içime huzur girdi. Sorguya-suale hacet kalmadan hemen kelime-i şahadet getirdim ve teslim oldum.”
Böylece Hz. Ebu Zer, ilk iman edenler kervanına katıldı. Sözünün devamında ise şöyle diyor: “Allah Resulü İslam’ı anlattı ve sonra: ‘Ya Ebâ Zer! Bu işi gizli tut ve memleketine dön. Ne zaman emrim ve açıkça ortaya çıktığım sana ulaşırsa, durma gel. Bu arada, kavmine İslâm'ı anlat.’ dedi.” Kavmine dönen Hz. Ebu Zer, yurdunda bulunduğu sırada zaman zaman Mekke’ye gelerek gelişmeleri Hz. Peygamber’e anlatmıştır. Tebliğ faaliyetlerine hız kesmeden devam eden Hz. Ebu Zer, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretine kadar geçen sürede kavminin yarısını İslâm’a kazandırmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber’in “Allah Gıfâr’a mağfiret etsin” şeklindeki duaya mazhar olan Benî Ğıfâr, Hicretin 8. yılında İslam’ı kabul ederek Hâlid b. Velîd kumandasında Mekke’nin fethine katılmıştır. Rivayetlerde Hz. Ebû Zer’ in Uhud veya Hendek Gazvesi’nden sonra Medine’ye hicret ettiği belirtilmektedir.
Hicret ettikten sonra Ashâb-ı Suffe ile beraber Suffe Mektebinde yatıp kalktığı için, ilmi yönde kendini çok geliştirmiş ve sürekli Hz. Peygamber’in yanında bulunarak Resulullah’ın sünnetlerini hayatına nakşetmeye çalışmıştır. Allah Resulü Ensar'la Muhacir arasında yaptığı kardeşlik akdinde de kendisini Münzir b. Amr (r.a) ile kardeş kılmıştır. Zorluk seferi olarak bilinen Tebuk seferinde Hz. Ebu Zer, devesiyle orduya yetişemeyeceğini anlayınca, devesini bırakıp heybesini yüklenmiş ve arkadan yürüyerek, yolda mola vermiş olan orduya yetişmişti. Ufukta birinin belirdiğini ve hızla kendilerine doğru geldiğini gören sahabe; “Ya Rasûlallah, bir gelen var.” dediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.v)'in mübarek ağzından: “Keşke Ebu Zer olsa!” sözleri döküldü. Gelen, gerçekten Hz. Ebu Zer'di. Yorgunluk içinde kendilerine ulaşan bu büyük sahâbî için o an Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
“Allah, Ebû Zer'e rahmet etsin. O yalnız yürür, yalnız ölür ve yalnız haşrolur.”
Ayrıca Hz. Ebu Zer; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde; Kudüs, Kıbrıs, Mısır ve Anadolu fetihlerine katılmıştır. Zahitliği ile bilinen ve dünya malına karşı küçük bir meyli dahi bulunmayan Hz. Ebu Zer’in bu haline Peygamber efendimiz "Ebu Zer yeryüzünde İsa b. Meryem’in zühdüyle yürür" sözüyle şahitlik eder.(Tirmizî, Menâḳıb). Allah Resulü’nün ona olan muhabbetinden dolayı, hayatı boyunca (özelde kendisi, genelde de bütün Müslümanlar için) yapılmasını istediği kimi tavsiyeler olmuştur.
Hz. Ebu Zer Diyor Ki: Halilim/Dostum Bana Şu Yedi Şeyi Tavsiye Etti:
1-Zayıf ve miskin olanları sevmemi.
2-Kendimden daha düşkünlere bakıp, daha iyi durumda olanlara imrenmememi.
3-Hiç kimseden bir şeyler istemememi.
4-Akrabalarım ile onlar ilişkiyi kesseler bile ilişkimi sürdürmemi.
5-Ne kadar acı olsa da hakikati söylememi.
6-Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan hakkı haykırmamı.
7-La havle ve la kuvvete ilah billah sözünü dilimden hiç düşürmememi.
Hz. Ebu Zer el- Ğıfari’nin vefatı.
Hz. Ebu Zer, Hicretin 32. yılının Zilhicce ayında, Rebeze’de vefat etti. Cenaze namazını, bir kafile ile oradan geçmekte olan Hz. Abdullah b. Mes‘ûd kıldırmıştır. Allah-u Teâla bizlere Hz. Ebu Zer gibi dünya ve ahirete, değerleri ne kadarsa o kadar kıymet vermeyi nasip etsin.
Söz&Kalem Dergisi | Abdulselam DEMİR
KAYNAKÇA:
1-Üsdül Ğabe, Îbn Sa’ d.
2-İslamansiklopedisi.org.tr
3-Siyervakfi.org