Söz&Kalem Dergisi - Vuslat Şen
Ne yazsam eksik kalacaktı. Ne yazsam burada eğreti duracaktı. Bir şeyler yazmadım, yazamadım. Çünkü ruhum kaç zamandır yerinde değil. Bu adeta yok gibi yaşamak, hayatı yeniden sorgulamak gibi. Ne hissediyorum diye içime dönünce gördüğüm yalnızca derin bir sızı...
Ruhum titrek, elim ayağım birbirine dolanmış. Hiçbir hak hukuk gözetilmeksizin, ahlakı olmayan bir savaşın karşısında donakalmış adeta insanlığımız. Ömrümün hiç bir anında hissetmediğim şeyler hissediyorum, hiç bir anında çaresiz kalmadığım kadar çaresiz kaldığımı görüyorum. Gördüğüm kareler geçiyor gözlerimin önünden. O minicik çocukların bedeni, annelerin feryatları, korku dolu gözlerle çaresiz bakakalan babalar. Ve sesler kulağımda yankılanıyor… Sağır edici sesler… Sık sık irkiliyorum, uykularımdan uyanıyorum. Sabır ve metanetleri Allah’a tam bir teslimiyetle yalvarışları o dertler karşısında bizim tüm dertlerimizin bir anda bitiverdiğini görüyorum.
Bizim yaşadıklarımızda dert mi diyorum kendi kendime. Gitmek istiyorum o etrafı mübarek olan toprağa; benden, bizden binlerce milyonlarca olsun istiyorum. O binlerce ben biz ile, el ele verip gidelim istiyorum. Yaralanan her bir çocuğu daha ne olduğunu anlamadan, göz açıp kapayıncaya kadar sarılalım istiyorum.
İnsanlar her saldırıdan, her kayıptan sonra “Hasbunallahi ve ni’mel vekil” (Allah bize yeter, o ne güzel vekildir) diyorlardı… Ah bu cümle…
Gazzeliler için öyle anlamlı, öylesine büyük bir cümleydi ki, adeta inanmış müminlere tevekkül ve teslimiyetin, belki biraz da umudun kelimelere dökülmüş haliydi.
Çünkü Gazzeliler korkmuyorlardı. Sadece yaşadıklarının çok ağır olduğunu dile getiriyorlardı. Tam da çaresizim, yetersizim dediğim anda bir beyit aklıma geliyor:
“Ağlayın su yükselsin, belki gemi kurtulur.” Ağlıyorum sonra, hüngür hüngür ağlıyorum. Hiçbir şey değişmiyor hiçbir şeyi değiştiremiyorum, gücüm buna yetmiyor.
Sonra bir söz daha aklıma geliyor “Bizler yıkım görürüz, Allah inşa ediyordur. Bizler hezimet görürüz, Allah muzaffer kılıyordur.” İçim bir nebze olsa rahatlıyor.
Değil mi ki; Yarınlar, en az bugün ki kadar Allah’ındır. Bugün de Allah’ındır, en az dünkü kadar. O halde olmuş olanda hayır vardır deyip, takır, takır çaldığım hikmetler kapısının tokmağını yavaşça bırakarak o kısmı Yaratan’a bırakıyorum. Tıpkı beni yarattığı gibi onları da Yaratan’a. Sonra hemen kendime dönüyorum, ben neresindeyim bu zulmün?
Hiçbir şey yapmamak, şerre hizmet etmektir. Aman Ya Rabbi! ben ne yapıyorum burada hemen bir şeyler yapmalıyım, koşturmalıyım, heyecanımı hiç kaybetmeden. Anlatmalıyım insanlara, her kime dokuna biliyorsa dokunmalı yüreğim. Her kime ulaşabiliyorsam ulaşmalıyım, ben böyle yerimde durmamalıyım. Evet, buraya kadar yazdıklarım bir yol ayrımına getirmeli hepimizi. Hak ve batılın ayrımına. Belki de herkesin hissettiği şeylerdi bunlar, belki de dile dökemediklerimizdi. Dile döküldü ve somutlaştı bir anda. O halde kader vuku bulmalı, hiçbir şey yapmayarak şerre hizmet etmemeliyiz. Okuyalım, çizelim, anlatalım, haykıralım, koşalım, yürüyelim biricik davamıza sahip çıkalım.
Peki, nereden başlamalıyız.
Öncelikle bu gördüğümüz hadiseler bizleri yeniden İslam’a çağırmalı. Evvela yeniden Müslümanlığımızı gözden geçirmeliyiz. Unutmamalıyız ki zulmün karşısında en büyük silahımız sinelerimizdeki imanımızdır. Bu süreçte ibadetlerimizi yeniden gözden geçirmeli, yapmıyorsak derhal vakit kaybetmeden yapmaya başlamalıyız. Eğer yapıyorsak daha samimi ve ihlaslı olmasına özen göstermeli, farzlarımıza nafileleri ve sünnetleri de eklemeliyiz.
Heyecanımızı yitirmemeliyiz. Eğer heyecanımızı yitirirsek her şeyimizi yitirmiş oluruz. Bunu diri tutmak içinde sürekli bu davaya gönül vermiş kimselerle birlikte olmaya özen göstermeli. Filistin davasına tam bir teslimiyetle gönül vermeli ve şunun bilincinde olmalıyız:
Bizleri özgürleştirecek olan Kudüs davamızdır. Her yerde davamızı haykırmalı ve anlatmalıyız.
Öleceğimizi bilsek de boykot ürünlerinin en küçüğünden en büyüğüne hiç birine yaklaşmamalıyız. Boykotu artık bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Bir gün bunların hepsi bittiğinde, bu ürünleri yeniden almaya başlamamalı. Ömrümüz boyunca ve nesiller boyu boykotumuzu devam ettirmeliyiz.
Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamalı, her şeyin ve her gücün üzerinde Allah’ın gücünün ve planının olduğunu unutmamalıyız. Dua etmeyi bir an bile bırakmamalıyız. Çünkü Gazze, insanlığımızın test edildiği bir sahadır.
Ve son olarak, Filistin davasını omuzlayalım, daha fazlası için uğraşmaya, çalışmaya gayret gösterelim. Attığımız veya atacağımız hiçbir adımları küçük ve önemsiz görmeyelim. Sessiz kalmak, tarafsız olmak kadar vicdandan yoksun bir karaktere bürünmeyelim. Bilmeliyiz ki bugün Gazze halkı, Direndi, öne atıldı, en sevdiklerini kaybetti, toprağa binlerce şehit verdi ve halen de mücadele ediyorlar. Böyle zor bir zamanda imanlarından asla taviz vermiyorlar. Ne muazzam bir teslimiyet, ne muazzam bir direniş sergiliyorlar. Selam olsun, her türlü cefayı, eziyeti, işkenceyi göğüs geren ölümü öldüren ve tüm dünyaya izzet ve şeref dağıtan Gazze halkına. Selam olsun, Gazze’nin yiğit komutanları Muhammed Dayf’a, Mervan İsa’ya, Yahya Sinvar’a, Ebu Ubeyde’ye Ebu Hamza’ya ve mücadele eden tüm erlere.