Söz&Kalem-Sena Elçi
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla…
Bu yazımızda Ahmet Ağırakça'nın Ömer İbn Abdulaziz isimli eserini ele alacağız. Eserden hareketle İslam toplumunun yapısına ve Ömer İbn Abdülaziz'in Adalet anlayışına değineceğiz. Fakat söz konusu esere geçmeden önce yazar hakkında bilgi verelim.
Yazar hakkında
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, 1950 yılında Mardin'de doğmuş olup eğitimini Mardin ve İstanbul'da tamamlamıştır. Akademik kariyerine asistan olarak başlayan Ağırakça, 1996 yılında profesör unvanını almıştır. 28 Şubat süreci sonrası haksız yere görevine son verilmiş olsa da Danıştay kararıyla bu durum düzeltilmiştir. Bu süreçte Hollanda ve Avrupa'da çeşitli akademik ve idari görevler üstlenmiş, özellikle başörtüsü mağduru öğrencilerin eğitimine destek olmuştur. Üniversitedeki görevine geri döndükten sonra Mardin Artuklu Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanlığı yapmış ve daha sonra aynı üniversitenin Rektörlüğünü de yapmıştır. Ağırakça, halen kurucusu olduğu Akdemistanbul Dil Eğitim Kurumları'nda eğitim danışmanlığı yapmaktadır.
Kitap hakkında
Kitap, beşinci Râşid Halife olarak kabul edilen Ömer İbn Abdülaziz'in hayatını ele almış olup Ömer İbn Abdulaziz'in iki buçuk yıllık, kısa süreli hilafet dönemi içinde meydana gelen ıslahatlarına değinmiştir. Tarih kitabı olmasına rağmen yazar, kitabı akıcı ve sade bir üslupla ele almıştır. Tarih kitabı olmasının yanında, özellikle âdil bir yöneticinin nasıl olması, bürokrat ve yöneticilerin ümmetin malına hangi gözle bakması, kanuni olan ile helal olanı birbirinden nasıl ayırt etmek gerektiğine değinilmiştir. Bir devlet adamı olarak toplumda nasıl bir adalet anlayışı ile yer edinmesi gerektiğini belirtmiştir.
Özet
Hz. Peygamber'in vefatından sonra, İslâm'ın uygulamasında son derece titiz davranan Hulefayi Râşidîn devrinde İslâm fetihleri hızla ilerledi, İslâm devletinin sınırları Kuzey Afrika'dan Orta Asya kapılarına, Azerbaycan'a ve Kuzey Doğu Anadolu'ya kadar genişledi. Hicri 40 yılına kadar bazı fitnelerin dışında İslâm hâkimiyeti son derece mükemmel bir şekilde uygulanmıştı. Bu dönemde İslâm hilafeti, Kur'ân ve Sünnete uygun bir tarzda tatbik edilmişti.
Ama maalesef, birçok sahabenin ve Ehl-i Beyt'in muhalefetine rağmen, hilafet, saltanata dönüştürülmüş, buna karşı çıkan birçok sahabe ve tabiînin direnmeleri büyük zulümlerle susturulup kırılmış ve Emevi saltanatı zorla, zorbalıkla, ümmete rağmen ümmetin yönetimini ele geçirmişti. Emeviler'in Süleyman İbn Abdulmelik dönemine kadar yaklaşık altmış yıl süren saltanat dönemi, nihayet "Beşinci Râşid Halife, Emirü'l mü'minin" Ömer İbn Abdulaziz'in hilafete gelmesiyle sona eriyor ve "Hilafetten Saltanata" dönüştürülen bu yüce makam tekrar "Saltanattan Hilafete" evriliyor.
Demek ki, zamanın ilerlemesi ve idarecilerin değişmesiyle İslâm hakimiyetinden uzaklaşılabileceği gibi, İslâm'ı uygulayan yöneticilerin görevleri üstlenmeleriyle de İslâm hâkimiyetine tekrar dönülebiliyordu.
Hak ve adaleti yeniden uygulamaya başlayan, adalet timsali Ömer İbnu'l-Hattab'ın torunu, hilâfete geçtiği gün Medine'de yaşayan hocalarına ve ilim adamlarına mektuplar yazıp dedesinin hayat hikâyesini ve devlet yönetimindeki yöntemlerini istetmiş ve Hz. Ömer ile ilgili bilinen ne varsa kendisine yazılmasını emretmişti. Hz. Ömer gibi kendisinin de özel işlerinde kullandığı mum ile devlet işlerinde kullandığı mum ayrı idi. Bu uygulamaya varıncaya kadar her konuda o yüce sahabi ve adil halifeyi takip ettiği gibi hayatın bütün cephelerinde İslâmî adalet ve yönetimi ihya etmek için çırpınıp duruyordu.
Ömer İbn Abdülaziz, Hilafet makamına geçtiği andan itibaren vali ve diğer görevlilerine davet ve irşad ruhunu taşıyan mektuplar göndermeye başladı. Bu mektuplar sırf bir devlet adamının genelgeleri olmaktan ziyade, İslâmi bir devlet düzeninin gerçek başkanı ve gerçek bir halife olarak bir dava adamı, mürşid ve davetçinin mektupları karakterini taşıyordu. Bu mektup ve çağrılar, Allah'ın emirlerine bağlanmayı, uhrevi azaptan sakınmayı, iyiye yönelmeyi ve kötülükten uzaklaşmayı teşvik ettiği gibi "davet" üslubunu da taşımakta idi.
İşte gerçek anlamıyla İslâm'ın beşinci râşid halifesi Ömer İbn Abdulaziz, bunu ispatlayan böyle bir yönetici ve onun dönemi adaletle anılan bir dönemdir.
İslâm Devleti'nin adalet ilkeleri üzerinde yeniden yükselmesini, ümmet toplumunun yeniden inşasını sağlamıştı. İslâm'ın zaman zaman böylesi toplumsal değişimlere ihtiyacı vardır. Bozulmalar her zaman toplumun bünyesinde olabilir. Bu gibi içten yıkım ve bozulmaları tebdil ve tağyir etmek, değişime uğratmak ancak yöneticilerle ilim adamlarının birlikte hareket etmeleri ile sağlanabilir.
Yöneticiler, ilim adamları olmadan toplumsal değişimi tek başlarına gerçekleştiremezler. İlim adamları da siyasal güç olmadan bunu sağlayamazlar. Dolayısıyla ilim adamları ve siyasal iktidar el ele verirse toplumsal değişim ve dönüşüm gerçekleşir. Bu, her dönemde değişmeyen tarihî ve sosyal bir gerçekliktir. Toplumu dönüştürüp Allah'ın razı olacağı istikamette hareket etmesini hayal edenler bu sosyal olguya kulak vermek zorundadır.
Dünya tarihinin kaydettiği ve İslâm toplumunun yetiştirdiği büyük şahsiyetlerden biri olan Ömer İbn Abdulaziz'in devrinde İslam Devleti; Asr-ı Saadet ve Hulefâyi Râşidin devirlerinden sonra gerek idarî yönden gerek fetihlerle ve gerekse İslâmi ahkâmın toplum içinde tamamıyla uygulanması açısından zirveye varmıştı. Emevi Devleti'nin ilk yedi hükümdarı zamanında İslâmî fetihler doruğuna ulaşmasına rağmen hilâfetin saltanata dönüşmesiyle yavaş yavaş çürümüş olan İslâm toplumunun bir müceddidi olarak Ömer İbn Abdulaziz, görevini en mükemmel şekilde icra etmiş ve herkes gibi bu fânî âleme vedâ etmiştir.
Allah kendisinden ebeden razı olsun ve Ömer İbn Abdülaziz gibi adil devlet adamlarının geleceği günleri nasip etsin.