Söz&Kalem Dergisi - İsmail Durmaz
İman, Allah’ın nimetleri arasında en kıymetlisi ve en şereflisi olduğundan dolayı kendisine iman bahşedilen insan bu kıymetli nimeti muhafaza etmesi gerektiği bilincinde olması gerekir. Nitekim bundan dolayı olsa gerek iman ile birlikte genelde sabır zikredilir. Zira insan, imanını muhafaza etmek ve imanın gereğini yerine getirmek için her tür nimet ve musibete sabretmesi gerekir. Bunula birlikte iman kişiye kinetik bir enerji verir, kişiyi pasif olmaktan çıkarıp aktif hale getirir. Çünkü imanın gereklerinden bazıları; Allah’ı davasını her yere götürebilmektir, insanlara iyiliği emredip kötülükten nehyetmektir, dünyayı yaşanılabilir bir mekân haline getirmek için uğraşmaktır, zalimlerin zulmü altında inleyen mazlumlara umut olmaktır, zulümleri ile insanlığa tehdit oluşturan zalimlere korku salmaktır. Hâsılı iman etmeyle beraber insana sorumluluklar yüklenir. Haliyle iman eden insan bu sorumluluklarını yerine getirmek için sabretmesi, sebat göstermesi gerekir.
Sebat etmek; sözde durma, ahde vefa etme, kararlı olma, yerinde durma, sâbit olma anlamlarına gelmektedir. Yani aslında iman etmeyle beraber insana yüklenen sorumlulukların tümünü yerine getirmenin ve iman üzere hayat mücadelesini sonlandırmanın yolu sebat etmekten geçer. Allah resulünün ve onun güzide ashabının hayatlarının tümüne bakıldığında sebatın yani sözde durmanın ve kararlı olmanın tüm örnekleri görülecektir.
Allâh Rasûlü (s.a.v)’de bir beşer olması hasebiyle, zaman zaman müşriklerin kendisine karşı yaptığı olumsuz davranışları O’nu üzüyordu. İman etmeleri, hidâyet bulmaları için var gücüyle uğraştığı insanların çirkin tavırları, Allah resulü (s.a.v)’in gönlünü mahzûn ediyordu. Gönlünün daraldığı ve teselli aradığı anlarda O’nun tesellisi Rabbinden geliyordu. Zira Allah, Rasûlü’nün mahzun olmasını istemiyordu. Bu nedenle O’nu ayet-i kerimeleriyle manen takviye ediyordu:
-“(Ey Rasûlüm!) O’nun Sana karşı kerem ve inâyeti büyüktür.” (İsrâ, 87)
-“Kim de inkâr ederse, artık onun inkârı Sen’i üzmesin. Onların dönüşü ancak Biz’edir. İşte o zaman yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allâh kalplerde olanı şüphesiz çok iyi bilir. Onları az bir süre faydalandırırız, sonra da ağır bir azâba sürükleriz!” (Lokmân, 23-24)
-“(Habîbim!) Onlara karşı mahzûn olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma!” (Neml, 70)
-“(Rasûlüm!) Onların dediklerine sabret! Güneş’in doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbîh et!” (Kâf, 39)
Allah, bu ayetlerle Resulüne teselli veriyor, Allah resulü de işkence, boykot ve dışlanma ile imtihan edilen ashabını teselli edip onlara güç veriyordu. Zira Müslümanlar iman etmenin gereğin yerine getirmekle birlikte iman etmenin bedelini de yaşıyordu. Tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen imanlarında sebat edip geri adım atmıyorlardı. Çünkü Mekke döneminde Müslümanların yaşadıkları zorluklar hafife alınacak zorluklar değildi. Nitekim ashaptan Habbâb bn Eret (r.s) der ki:
“Bir gün Allah Resulü Kâbe’nin gölgesinde iken, yanına varıp kendisine müşriklerden gördüğümüz işkenceleri şikâyet tarzında anlattık.
O da bize şöyle buyurdu:
‘Sizden evvelki nesiller arasında, yakalanıp bir çukura konan, sonra testere ile baştan aşağı ikiye bölünen, demir taraklarla etleri tırmıklanan ve yine de dîninden dönmeyen mü’minler olmuştur. Allâh’a and olsun ki, Allâh Teâlâ bu dîni tamamlayacak, hâkim kılacaktır. O derecede ki, bir kişi, Allah’tan ve koyunlarına kurt saldırması endişesinden başka bir korku duymaksızın, San’a’dan Hadramevt’e gidip gelecektir. Ne var ki siz sabırsızlanıyorsunuz!..’ (Buhârî, Menâkıbu’l- Ensâr, 29)
Bunun ardından Allah Resulü (s.a.v), şu ayet-i kerimeyi okudu:
“İnkâr edenlerin (refah içinde) diyar diyar gezip dolaşması sakın Sen’i aldatmasın! Onların az bir faydalanmadan sonra varacakları yer cehennemdir. O, ne kötü bir varış yeridir! Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allâh tarafından bir ikrâm olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetler vardır. Sâlih kimseler için Allâh katındaki (nîmetler) daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân, 196-198)
Allah resulü ve O’nun güzide ashabının işkenceye, zorbalığa, muhacerata, dışlanmışlığa karşı gösterdikleri sebat onları hedeflerine ulaştırmış ve hem onlar Allah’tan razı hem de Allah onlardan razı bir şekilde dünya imtihanlarını tamamlamışlardır.
Allah’ın dini ve davası için sebat gösteren Allah’ın yardım ve inayetine mashar olur. Zira Hz. Peygamber ve ashab için inen ayetler o döneme has ayetler değildir. Kur’an’ın hükmü kıyamete kadar devam edeceği için Hz. Peygambere ve ashaba teselli olan, onlara güç ve azim veren her ayet bugün bizler içinde ilk günkü gibi geçerlidir. Nitekim imanında sebat gösterenlerin nasıl aziz olduklarına hepimiz bir şekilde yakından şahit olmuşuz olmaktayız.
Sebat, fiili saldırıda bulunan düşmana, nefsin istek ve arzularına, kınayıcıların kınamalarına, haz ve hız çağının dürtülerine, kim ne der çıkmazına kısacası bizi yolumuzdan alıkoyabilecek her şeye karşı gösterilmesi gerekir.
Müslümanların en büyük kutsallarından olan Kudüs’ü, işgal edilmiş topraklarını ve kendi insanlarını özgürleştirmek için cihat yolunu seçen mücahitlerin bu uğurda gösterdikleri sebatın bir karşılığı olarak, dünyanın “süper güçlerinin” askeri ve ekonomik desteğini alan siyonist barbarları rezil ve mağlup etmektedir. Bu destansı mücadele ve gayretin neticesinde elde edilen başarılar bu uğurda gösterilen sebatın karşılığında Allah’ın onlara nusretini göndermesinden başka bir şey değildir. Zira 7 Ekim’den bu yana bu kardeşlerimize hiçbirimiz siyonistere fırlatmaları için bir taş bile gönderemedik! Dolaysıyla Allah kendi uğrunda bir gayret gösterip karşılaştığı her zorluğa karşı sebat edenlere yardımını ulaştırmaktadır, tıpkı asr-ı saadette resülüne ve ashabına yardımını ulaştırdığı gibi.
Bizler bugün fiili bir cihadın içerisinde olmayabiliriz ancak karşımızda dehşet bir nefsani düşman var. Bu düşmanla başa çıkmak sandığımız kadar kolay değil. Zira bu nefsani düşmanın askerliğini yapan yığınla insan var. Günahı, nefsin kötü istek ve arzularını bize dayatan yığınlar, dev şirketler, medya platformları ve devletler var. Allah’ın haram kıldığı her şeyi hayat tarzı diye önümüze sunan, bu tarza ayak uydurmayanları aforoz edip toplumdan dışlayan ve psikolojik baskı oluşturan organize bir kötülük var.
İrademizi bizden alıp bizi adeta bir robota dönüştüren ve nihayetinde kötü bir sonla ömrümüzü heba etmemize neden olacak olan bu organize kötülüğe karşı durmamız şart. Elbette bu denli bir tehlikeye karşı koymak kolay olmayacaktır, ancak Müslüman diyen, Allah’ın haram kıldığından beriyim diyen herkes sebat edip kendini ve toplumu temiz tutmayı başarabilmelidir. Zira bundan başka çıkar yolumuz yoktur. Allah’ın dini yaşayabilmek ve yaşatabilmek için mücadele eden ve bu mücadele için sebat gösteren herkese Allah yardımını gönderecektir.