Ali Tarhan | Söz&Kalem Dergisi
İnsanların temel hak ve özgürlükler çerçevesinde sahip olduğu özgürlük alanlarından birisi olan ifade özgürlüğü, diğer özgürlük alanlarıyla kıyaslandığında oldukça kritik bir öneme sahiptir. Bu durum, ifade özgürlüğünün birçok özgürlük alanıyla iç içe olması, diğer hak ve özgürlüklerin kullanılmasında dolaylı ya da doğrudan etkisinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, bir toplumda, ifade özgürlüğünün olup olmaması, aynı zamanda o toplumda düşünce, kanaat, basın-yayın haberleşme, örgütlenme gibi pek çok özgürlük alanının hangi seviyede olduğu ile ilgili çıkarımlar yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Özgür ve demokratik bir rejime sahip olan ülkelerde ifade özgürlüğü ve diğer özgürlük alanları bireylerin arzu ettikleri seviyedeyken, dışa kapalı olan ve otoriter rejimlerle yönetilen ülkelerde ifade özgürlüğünün seviyesi ya çok düşüktür ya da ifade özgürlüğü bu ülkelerde çok fazla anlam ifade etmemektedir.
Halkların ifade özgürlüğünün yansıması olarak kabul edilen basının özgürlüğü, kişi veya toplumların kendi fikirlerini özgürce dile getirebilecekleri bir bağlamı ifade etmekte ve kitlelerin enformasyon ihtiyacı açısından büyük önem taşımaktadır. İdeal koşullarda görev ve yükümlülüklerin yanı sıra özgürlük alanları da belirgin olan bu çerçevenin pratikte ne denli suistimal edildiği ise günümüz dünyasında devam eden bir tartışma konularından birisidir. İngiltere'de basın mensubu olmak ile Ortadoğu'da da basın mensubu olmak; aynı sıfat ile betimlense de içerisinde çok farklı koşullar, çok başka kaygılar ve düşüncelerle barındırmaktadır. İfade özürlüğünün en belirgin aracı olan medya aynı zamanda ülkelerin en etkili propaganda aracı olarak da kullanılmaktadır. Hatta medya alanı haberleşmeden daha çok propaganda amaçlı kullanılmaktadır dersek yanılıyor olmayız. Özellikle batılı ülkeler kendi medyaları aracılığıyla Müslümanlara karşı kötü bir algı oluşturmak için ciddi bir çaba sarf etmektedir bununla birlikte söz konusu Müslümanlar olunca ırkçı söylemler ve kıyaslarda bulunuyorlar. Özellikle ABD ve İngiltere merkezli medya kuruluşlarının, son günlerde Müslüman göçmenlere yönelik ırkçı söylemlerinde artış yaşandığı gözle görülür bir hale gelmiş durumda.
Charlie Hebdo dergisinde yayımlanan İslam karşıtı karikatürleri, düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirip, kamu binalarına yansıtılmasını emredenlerin İslam karşıtı politika ve icraatlarına en ufak bir eleştiri gelmesini bile buna tahammül edemiyorlar. Kendi ülkeleri dışındaki diğer ülkelerde şiddeti ve terörü teşvik eden, kutsayan gazeteciler yargılandığında, “ifade özgürlüğü bizim en hassas değerlerimizden biridir” diye yaygara koparan bu ülkeler, kendileri ile ilgili sıradan bir eleştiriyi bile baskı ile sansürlemekten geri durmuyorlar. Kendilerinden görmedikleri toplumlarda ifade özgürlüğü olmadığına yönelik her sayısına muhakkak bir yazı koyan meşhur dergi ve gazeteleri, yayınladığı bir makaleyi sıradan bir baskı karşısında hemen yayından kaldırabiliyor. Editöryal süreçlerden geçip yayınlanan bir yazıyı, yine “editöryal standartlar” bahanesi ile kaldırıldığını açıklayabiliyor. İfade özgürlüğü gibi “standartlar” ise nedense yazıyı sansürleyenlerin aklına hiç gelmiyor.
İslam karşıtlığı içeren, Müslümanlara hakaret eden yazılara yer veren ve bu tip yazıları yayınlayanları el üstünde tutan batı medyasının büyük çoğunluğu, kendi devletlerini, medyalarını ve düşünce insanlarını, İslam karşıtlığı üzerinden eleştiren herhangi bir yazıya yer veremiyor. Dolaysıyla İslam’a, Müslümanlara ve onların kutsal değerlerine saldırmak, aşağılamak, hakaret etmek hatta bunları teşvik etmek “düşünce ve ifade özgürlüğü” bahanesi ile serbest ama bu saldırıları yapanları en hafif dille ya da ima yoluyla bile eleştirmek yasak. Yani batı, her konuda olduğu gibi basın özgürlüğü konusunda da ikiyüzlüdür.
Kanadalı gazeteci Davide Mastraci’nin yaptığı araştırma, batı medyasının Filistin’e karşı taraflı tutumunu gözler önüne serdi. Buna göre BBC, Washington Post, Deutsche Welle gibi önemli yayın kuruluşları çalışanlarına “Filistin diye bir devlet yok, ‘Filistin ve Filistin devleti’ tabirini kullanmayın” şeklinde brifing verdiği ortaya çıkmıştı. Hazırlanan rapora göre, Amerika’nın önde gelen medya kuruluşlarından Assocaited Press, kurum politikası kılavuzunda “Filistin” kelimesinin kullanımına ilişkin çalışanlarına katı talimatlar verdi. “Filistin bayrağı, Filistin otoritesi, Filistin Başbakanı gibi kelimeleri sadece uluslararası kuruluşlarla ilgili çalışmalarda, kuruluşların faaliyetlerinde geçiyorsa kullanın” uyarısında bulunan AP yönetimi, “Bağımsız bir Filistin devleti yok, bu yüzden Filistin ve Filistin devleti ifadelerini kullanmayın. Filistin toprakları için Batı Şeria veya Gazze’yi tercih edin” talimatını verdiği ortaya çıkmıştı. Çalışmada Kanada’nın devlet adına yayın yapan resmî medya organı CBC’nin, “Modern bir Filistin devleti yoktur. Bu yüzden Filistin’e atıfta bulunmayın veya Filistin’i ülke olarak gösteren bir harita göstermeyin” brifingi ile çalışanlarına baskı yaptığı ifade edildi. İngiltere’nin en önde gelen ulusal medya kuruluşu BBC’nin ise çalışanlarına, “Gazze ya da Batı Şeria’dan bahsederken Filistin dememelisiniz. O tarihi bir varlık” talimatı verdiği belirtilmişti.
Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaşta da gördük ki batı medyası, "bizden" dedikleri, "sarışın ve mavi gözlü" savaş mağduru Ukraynalılara ağıt yakıp, gözyaşı döküp, bu insanların mağduriyetlerini medya organlarında boy boy verirken; söz konusu Müslüman ülkelerin mağdur ve mazlumları olunca üç maymunu oynayıp tüm mağduriyetleri görmezden gelebilmektedir. Ve tüm bunları yaparken de adeta insanların aklıyla dalga geçer gibi kendisini düşünce ve ifade hürriyetinin kurucusu ve savunucusu olarak da pazarlamayı ihmal etmemektedir.