Ahmet Yücedağ | Söz&Kalem Dergisi
Rusya, yüzyıllar boyu Moskova Knezliği olarak etkisiz bir devlet konumunda iken Rus Çarlığına dönüşmesi (1547) ve imparatorluk hâline gelmesiyle (1721) bölgede söz sahibi olmuş hem topraklarını hem de hinterlandını genişleterek bir dünya gücüne dönüşmüştür. Sovyetler Birliği (SSCB) süreci, Rusya’yı Asya ve Avrupa kıtalarının dışına taşımış; Sovyetlerin yıkılmasından sonra Rusya bir sarsıntı yaşamışsa da kendini yeniden toparlamış ve gerek bölge gerek dünya siyasetinde güçlü bir taraf olarak kendisini kabul ettirmiştir.
Rus Çarı I. Petro’nun (1725) hayalini süsleyen günümüz terimiyle Avrasyacılık diye adlandırılan politik yaklaşım, güncellenerek günümüzde Rusya tarafından hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu yaklaşım, Rusya’yı eski Sovyet Cumhuriyeti Ukrayna’nın aleyhine genişlemeye yönlendirirken onun diğer Sovyet Cumhuriyetleri üzerindeki etkisini artırmakta, bununla beraber sair Avrupa ve Asya ülkeleri ile de ilişkilerini etkilemektedir.
İstihbarat kökeninden gelen ve 1999 yılından bu yana başkanlık koltuğunda oturan Vladimir Putin’in Avrasyacı politikaları, Batının kâbusu olmuş durumdadır. Putin, Batı’nın ihtilafa düştüğü konuları profesyonelce kullanarak Rusya lehine dönüştürmektedir.
RUSYA’NIN SALDIRGANLIK POLİTİKASI
Çarlık Rusya’sı yüzyıllar boyu yönünü genellikle Güney’e ve Doğu’ya yöneltmiş ve başkalarına ait toprakları mütemadiyen işgal ederek genişlemiştir. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının Rusya’yı işgal denemesi geri tepmiş ve Sovyet Rusya, 1948- 1949 yıllarında Berlin’i kuşatmıştır. Avrupa, bu gerçek karşısında Rusya’nın Sovyetler Dönemi’nde de önemli bir tehdit olduğunun farkına varmış ama Rusya’yı durduramamıştır.
Rusya yaklaşık on yıl ara ile komşu ülkelerin egemenliğini tehdit ederek onların topraklarını işgal etmiş veya onları sürekli baskı altında tutmuştur. Rusya, Çarlıktan Sovyetlere, Sovyetlerden Rusya Federasyonu’na sistemi değişse de taciz, baskı ve işgal politikasını hiç terk etmemiştir.
Çarlık Rusya’nın güç ve işgalle Sovyet Rusya’nın ideoloji, güç ve işgalle yaptıklarını günümüzde Putin; enerji bağımlılığı, ekonomik baskı, savunma işbirliği, terörle mücadele, Slav milliyetçiliği, Ortodoks mezhepçiliği gibi argümanlarla gerçekleştirmeye devam etmektedir. Ukrayna toprakları ise Rusya’nın en önemli hedefleri arasındadır. Rusya, Ukrayna’nın NATO ile kurduğu yakınlığı kabullenmedi ve o ülkeye karşı düzenli olarak istikrarsızlaştırma, bölme ve ilhak programı izledi.
Kadim bir İslam coğrafyası olan Kırım, Osmanlı-Rus savaşlarının (1768-1774) neticesinde 1783’te Rus Çarlığı tarafından istila edildi. Sovyetlerin kurulmasından sonra bölgede bir Kırım Devleti kurulduysa da Sovyetler karşısında dayanamamış, Sovyetler sonrasında ise Kırım, Ukrayna’ya bırakılmıştır. Ama zamanla demografisi Ruslar lehine dönüştürülen Kırım, Şubat 2014’te Rusya tarafından ilhak edilmiştir.
Rusya, Kırım’ın ardından Doğu Ukrayna’nın Rus nüfus yoğunluğunun bulunduğu Donetsk ve Luhansk bölgelerine yönelmiştir.
Rusya, bölgedeki Rus nüfusun da çağrısı ve desteğiyle Donetsk ve Luhansk’ın (Donbass Bölgesi) tanınmasını isteyerek bu bölgeleri de iltihak etmek istemektedir. Donbass, Ukrayna için ekonomik değeri yüksek bir bölge özellikle enerji sıkıntısı yaşayan Avrupa için de durum farksız değil. Donbass’taki 100 milyon ton dolayındaki kömür rezervi ile ülke ihracatının ¼ karşılanıyor. Rusya ise bölgeyle olan tarihi bağlarını ve bölgenin jeopolitik konumunu değerlendirmek istemektedir. Bunun gerçekleşmesi durumunda Azak Denizi’nde Rusya’nın tamamen kontrolü söz konusu olacaktır. Ukrayna’nın bunu engellemeye gücü yetmemekte; ülke, Rusya karşısında Batı’nın desteğine muhtaçtır.
AVRUPA’NIN RUSYA TAHRİKLERİNE SESSİZLİĞİ
Rusya, NATO’nun güvenlik adı ile genişlemesine aynı şekilde cevap vermektedir. NATO, Doğu’ya açıldıkça Rusya meydan okurcasına Batı’ya ve Güney’e açılmaktadır. Ukrayna, Rusya’ya karşı çaresizliğini NATO’ya üye olarak kapatmaya çalışmaktadır. Avrupa ise başta enerji bağımlılığından dolayı, Ukrayna’nın NATO üyeliğine soğuk bakmakta ve Rusya’nın ilerlemesine sessiz kalmaktadır.
Rusya, Ukrayna sonrasına hazırlık yapmaktadır özellikle Balkanlardaki Slav nüfusu kendi kontrolü altına almak istemektedir. Aynı zamanda Çin ve ABD’ye karşı Türki Cumhuriyetler üzerinde kontrolünü daha fazla arttırmak istemektedir. Enerjiyi bir yaptırım aracı kullanarak Avrupa ile uzun vadeli enerji anlaşmalarıyla lojistik bir avantaj kazanmaya çalışmaktadır. Avrupa’nın ayakta kalması için olmazsa olmaz enerji ihtiyacını Rusya etkili bir silah olarak kullanmaktadır. Özellikle Almanya ve Fransa’nın seslerinin kısık çıkması enerjiye olan ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Almanya, Kuzey Akım 2 projesini bitirdiği hâlde NATO baskısından dolayı projeyi askıya almak zorunda kalmışsa da Rusya’ya karşı yine kısık itiraz noktasında kalmaktadır.
ANGLO-SAKSON’UN RUSYA DİRETMESİ
18. yüzyılda başlayan Birleşik Krallık (Büyük Britanya/İngiltere)-Rusya çekişmesi günümüzde tekrar kendini göstermektedir ve daha da ileriye gitmesi beklenmektedir. Birleşik Krallık, Rusya enerjisine alternatif aramaya çalışmaktadır. Birleşik Krallık için Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin LNG (Liquefied Natural Gas) gazının yanı sıra Azerbaycan, Türkmenistan, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz doğal gazı alternatif olarak duruyor. Fakat alternatiflerin enerji güvenliği sorunu söz konusudur. Ortadoğu enerjisi için Suriye’de Rusya’nın varlığı bir tehdit olarak bulunmakta, yine Türkmenistan doğal gazı Rusya ve İran’a takılmaktadır. Doğu Akdeniz EastMed projesi ise maliyet ve güvenlik engellerini aşmaktan uzak görünmektedir. Bu durum, Avrupa’yı Rusya’ya mahkûm etmektedir.
Birleşik Krallık, Rusya’ya karşı bir güvenlik şeridi oluşturmak amacıyla Ukrayna ve Polonya ile askeri ittifak kurmamaktadır. Almanya ve Fransa’nın sessizliği İkinci Dünya Savaşı’ndan ders alan Polonya, Ukrayna ve Romanya’yı; İngiltere, Kanada ve ABD safına yanaştırmaktadır. Bu durum aynı zamanda Avrupa Birliği (AB) içinde derin çatlakları kaçınılmaz kılmaktadır. Rusya tehdidinden dolayı ittifakın genişlemesi kaçınılmaz olacaktır. Bölge ülkelerinin yanı sıra Balkan ülkelerini de bu problemler beklemektedir. Özellikle Balkan ülkeleri için Türkiye de masada yer edinmeye çalışmaktadır. Son zamanlarda Cumhurbaşkanının ve Genelkurmay başkanının Balkan ziyaretleri bu bağlamda dikkate değerdir.
DEĞERLENDİRME
Soğuk topraklara mahkûm olması ve sıcak denizlere hasret kalması Rusya’yı dış politikada her an saldırıya hazır bir devlet duruma getirmiştir. Rusya, tarih boyunca komşularına saldırmakla sürekli egemen devlet konumunu korumaya ve geliştirmeye çalışmaktadır. Ukrayna, Karadeniz’de hak sahibidir ve Azak Deniz’ine hâkimdir. Dolayısıyla Rusya’nın Avrupa pazarına ulaşması yolunda stratejik konumdadır.
Rusya için en önemli konu enerjidir. Enerjinin en büyük müşterisi ise Avrupa’dır. Rusya, ekonomiyi ayakta tutmak için enerjiyi satması gerekmektedir. Ama Avrupa’nın enerjiye duyduğu ihtiyaç, Rusya’nın enerji için müşteri bulmaya duyduğu ihtiyacın önündedir. Bundan dolayı Rusya, enerjiyi Avrupa’yı dize getirmek için bir silah olarak kullanmaktadır. Ona karşı Avrupa, enerji kıtlığı yaşamamak için Kırım’da olduğu gibi sessiz kalmaktadır. Avrupa sessiz kaldıkça Rusya saldırgan politikalarını genişletmektedir.
Rusya’nın gündemde tuttuğu diğer bir konu ise NATO’nun kendi hinterlandında güvenliğini tehdit edecek boyutta genişleme politikasıdır.
Türkiye bölgede hem Rusya hem de Ukrayna ile ilişkileri sıcak olan bir ülke; Rusya’dan S-400 alırken Ukrayna’ya İHA-SİHA satmaktadır. Türkiye, Kırım’ın işgalini halen tanımazken Karadeniz’e komşu olan bir ülkenin tehdit olarak daha yakına gelmesini ve güç gösterisi yapmasını büyük bir tehlike olarak görmektedir. Türkiye’nin Ukrayna ve Balkanlarda ciddi bir siyaset yürütmesi bölgenin istikrarı için elzemdir. Batı ve Rusya arasında ezilen sadece Ukrayna halkı olmayacağından özellikle Balkanlar da Rus tehdidinden zarar göreceğinden Türkiye, Balkanlardaki Müslüman toplum ve ülkelerle temasını arttırmalıdır.
Türkiye için Rusya-Çin; Avrupa-Anglosakson Dünya ittifakları arasında bir taraf seçmek yerine İslam dünyası ile alternatif bir blok oluşturmak her yanıyla daha kârlıdır. Türkiye’nin kararlı davranması durumunda bir İslam dünyası bloğu hayal değildir.
Türkiye, Bosna Hersek’te Rusya’yı dengelemek için Sırbistan ile sıcak bir ilişki kurmaya çalışmaktadır. Bu siyaset, Balkanlardaki Müslüman toplumların güvenliği odağa alınarak diğer Balkan ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletilmelidir.
Dünyadaki bu çekişmenin İslam dünyasına nefes aldıracağı yönünde iyi niyetli bir yaklaşımın somut neticeleri henüz görülmüş değildir. Bunun bir nedeni, İslam’a karşı küresel düşmanlığın hâlâ bütün taraflar için işlemeye devam etmesidir, diğer nedeni ise İslam’a karşı küresel savaşla daha da sarsılan İslam dünyasının henüz güçlü bir ittifak için isabetli düşünce ve stratejileri geliştirmemesidir. İslam dünyasının düşünce ve stra- tejiler konusunda bir an önce küresel güçlerin etkisinden kurtulup bağımsız düşünce ve stratejiler geliştirmeye ihtiyacı vardır.
*Bu yazı, Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi’nde (SDAM) yayımlanan “Rusya Yayılmacılığı ve Batı’nın Çaresizliği” adlı analizden alınmıştır. Analizin tamamına ulaşmak için: www.sdam.org.tr