Söz&Kalem Dergisi - Amine Çalış
Ey Fahri Kâinat Efendimizin miraca yükseldiği yer! Ey Hz. Ömer’in İslam alemine hediyesi! Ey Şarkın Sultanı Selahaddin’in sevdası! Ey Yavuz Sultan Selim’in kanının son damlasına kadar savunacağını ahdettiği belde! Ey Abdülhamit’in bir karış toprak vermediği şehir! Bekle bizi, bekle ey Kudüs! Ceddimin ahdini tamamlamaya geleceğiz.
Ey Kudüs ninnisiyle büyüyen kardeşim! Felçli olmasına rağmen siyonistlerin korkulu rüyası olan Şeyh Ahmet Yasin’in, Filistin aslanı Abdülaziz Er- Rantisi’nin, efsane komutan Mühendis Yahya Ayyaş’ın, yaşayan şehit Abdullah El-Bergusi’nin ve dahi Mescid-i Aksa için canını siper eden nice isimsiz kahramanların uğruna canlarını verdikleri Kudüs’ün bizler için neden önem arz ettiğini hatırlayarak başlayalım.
Müslümanlar için üç kutsal şehir vardır. Bunlar Mekke, Medine ve Kudüs’tür. Hz. Peygamber; "Ziyaretler ancak üç mekâna yapılır. Mekke'deki Mescidu'l-Haram'a, Medine'deki benim bu mescidime ve Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya." buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (sav)'in cariyesi Meymune (ra): "Ey Resulullah! Bize Mescid-i Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (sav) da şöyle buyurdu: "Oraya (Mescid-i Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın." -Hadisin ravisi dedi ki: "O zaman burası Daru'l-Harb'di (yani Müslüman olmayanların hakimiyeti altındaydı)." Resulullah (sav) sözlerine daha sonra şöyle devam etti: "Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin." diye buyurdu (Ebu Davud, Kitabu's-Salat, 14). İslam alimlerine göre burada belirtilen zeytinyağı bir semboldür. Peygamber Efendimiz (sav) tarafından Kudüs'e ve Mescid-i Aksa'ya önem verilmesi tavsiye edilmiştir. Nitekim bu tavsiye doğrultusunda Hz. Ömer, Hicretin 14. yılında miladi takvime göre 636 yılında İslam ordularını Suriye, Irak, Filistin ve Mısır cephesinde Yezit b. Ebu Süfyan, Ubeyde b. Cerrah ve Allah'ın kılıcı Halid b. Velid (ra) komutasında göndermiştir. Bu ordular Allah'ın izniyle zaferden zafere koşmuşlar ve nihayet Kudüs de bu seferler sonucunda fethedilmiştir. Hz. Ömer'in de Kudüs topraklarına ayak basması ve gayrimüslimlere eman vermesiyle üçüncü haremimiz olan Mescid-i Aksa bölgesi de artık Müslümanların eline geçmiştir.
Mescid-i Aksa ilk kıblemizdir. Peygamber Efendimiz (sav)'e Kur’an-i Kerim tebliğ edilmeye başladığında, en önemli ibadetlerimizden biri olan namaz Mescid-i Aksa'ya dönülerek kılınmıştır. İlk kıblemizin Mescid-i Aksa'nın Kudüs şehrinde bulunması, bu şehrin tüm Müslümanlar olarak kutsallığını açıkça ifade eder. İsra ve Miraç hadisesinin şahidi, peygamberler şehridir Kudüs.
Kudüs gibi Müslümanların en kutsal üçüncü şehri olan bir yerin işgal altında olması tüm İslam aleminin büyük bir ayıbıdır. Tarihte zaman zaman Haçlı ve Yahudi işgal girişimleri olmuşsa da bu girişimler kısa süreli olmuş ve Müslümanlar bu kutsal şehri tekrar tekrar fethedip kurtarmışlardır. 638 yılından 1099 yılına kadar Müslümanların elinde olan Kudüs, 1099 yılında Haçlı orduları tarafından işgal edilmiş ve 88 yıl sonra Selahattin Eyyubi tarafından Kudüs tekrar Müslümanların hakimiyetine geçmiş ve 1917 yılına kadar da Müslümanların hakimiyetinde kalmıştır. Ecdadımız da 1517 yılında fethettiği Kudüs'e tam 400 yıl boyunca Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin iç içe yaşadığı Kudüs'ü adaletle yönetmiş, bu kutsal şehre büyük eserler bağışlamışlardır.
Ecdadımızın ve Kudüs'e hizmet eden diğer tüm İslam devletlerinde olduğu gibi bugünün İslam devletlerinin de direniş hareketlerine güç kazandırması maddi ve manevi desteklerini esirgememesi bizim en büyük arzumuzdur. Kudüs'ün hakimiyetinin şanına yakışır bir şekilde Allah'ın razı olduğu kulların eline geçmesi gerekmektedir. İnancımız odur ki bir gün mutlaka işgal altındaki Kudüs toprakları kurtarılacaktır. Bu kutsal belde eskiden olduğu gibi şanına ve şöhretine tekrardan kavuşacaktır. Lakin bu şöhreti kazandıracak neslin bir farkı olacağı gerçektir. Bu nesil İsrail mallarını Müslüman kardeşi için boykot eden bu konuda diğer haramlardan sakındığı gibi sakınan nesildir. Fıtratı bu mallar ile bozulmamış kanı İslam birliği ve Aksa aşkı ile kaynayan nesildir.
İsrailin ilhak politikası, Batı Şeria ve Gazze ile sınırlı değildir. Siyonist rejimin uzun vadedeki planı, Süleyman Mabedinin inşasıdır. Yıllardır devam eden arkeolojik kazıların amacı budur. İsrailin yapmak istediği, Kudüs’ü İslami kimliğinden soyutlayıp Yahudi kenti haline getirmektir. Eğer dünya Müslümanları Kudüs’e sahip çıkmaz ise demografik yapı Yahudiler lehine işleyecek ve günün birinde israil, Filistin topraklarını kendi yüzölçümüne dahil edecektir. Bu kötü gidişata dur demenin yolu da Müslümanların birliklerini tekrar sağlamalarından geçmektedir. Çünkü bu sorumluluk sadece Filistin topraklarında mücadele eden kardeşlerimizin sorumluluğu değildir.
Tekrar etmekte fayda vardır: Kudüs davası, yalnızca Filistin’deki bir avuç Müslümanın davası değildir. Kudüs, yaklaşık 2 milyarlık İslam âleminin onuru, namusu ve harim-i ismetidir. Bu dava hepimizin ortak davası, hepimizin ortak meselesidir. Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi “Filistin bir sınav kâğıdı, her mümin kulun önünde’’ ve bizim de hedefimiz bu sınavdan geçmek değil yüksek not almak olmalıdır. Zira Kudüs’ün fethinin ancak İttihad-ı İslâm ile mümkün olduğu aşikardır. İttihad-ı İslâmı meydana getirebilmek için kardeşliği tesis etmemiz gerekiyor. Bunun yollarına bakmamız gerekiyor. Şu an da bizim ihtilâf konularımızı, mezhebi, meşrebi ihtilaflarımızı bir tarafa atarak, bir araya gelmemiz gerekiyor. İslâm’ın çeşitli unsurları arasında tartışılacak mevzular olacaktır mutlaka. Bunu bir tarafa atarak, topraklarımızı işgal etmiş olan gaspçıların buralardan sökülüp atılması gerekiyor. Bu da ancak vahdetle, kardeşlikle olabilir. Elhamdülillah geçmiş yıllara nazaran daha duyarlı olan İslam alemi her geçen gün bizleri daha da ümitlendiriyor. İslam coğrafyalarında Ramazan ayının son cuması Kudüs haftası olarak kutlanması da bunun göstergesidir. Kim bilir belki de bu nesil Şehit Şeyh Ahmet Yasin’in ahdini gerçekleştirerek ve 2027’de Kudüs’ü azat edecektir. Hep birlikte orada iki rekât şükür namazı kılmak bizlere de nasip olacaktır. O güne dek durmak yok… Kudüs aşkını aşılamaktan vazgeçmek yok. Bizler dünün Kudüs ninnisiyle büyümüş çocuklar, bugünün Kudüs’ün marşlarıyla direnişe omuz veren gençleriyiz. Saçlarımıza aklar düşmeden özgür bir Kudüs’e kavuşmak ümidiyle…
Allah’a emanet olunuz!