Söz&Kalem Dergisi - Said Gündüz
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla…
İnsan; yaratılış itibariyle kendisine irade gibi fevkalade bir nitelik verilen düşünce sahibi. Bu düşünce yoluyla hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt eder. Hiç şüphesiz eleştiri de bu düşünmenin bir ürünüdür. Bu yönüyle eleştiri, insan için bir nimet mesabesindedir. Fakat söz konusu eleştiri kültürünün elekten geçirilerek yapılmış olması gerekmektedir. Malumdur ki Türkçemizde bulunan ‘’Elekten geçirmek’’ yani temiz bir şeyin içerisine sızan kirli şeyleri çıkartmak, tam manasıyla eleştiriyi ifade etmektedir. Bunun farkında olan bazı düşünürler, ‘’Eleştiri, düşünceleri elekten geçirmektir.’’ gibi bir kanıya varmışlardır.
Salt konuşmak için eleştirmek, yıkmak için söylem geliştirmek ve bozmak için argüman oluşturmak eleştiri sayılmamaktadır. Nitekim eleştirinin en büyük ve de tek özelliği, hakkı batıldan tefrik etmesi ve bunu yaparken de ıslah ve ihya üzere olmasıdır. Söz gelimi, yüz kişinin yüz günde binbir çaba ve emekle oluşturduğu bir şeyi, bir kişinin bir günde tahrip etmesi ve buna benzer vuku bulan durumlar eleştiri sayılmamaktadır. Bunlar, hak ihlali sınırlarına giren ve ebedi hayatımızda olumsuz olarak karşımıza çıkacak olan kul hakkıdır.
Üretmeden, düşünmeden ve çabalamadan eleştirmek, nefse hoş gelen bir ameldir. Nitekim kişi, hiçbir şey yapmadan çok şey yapan veya en azından yapmaya çalışan kişileri eleştirmekte ve beğenmemektir. Bu ameller, kişiyi belirli bir yerden sonra hased, kibir ve gıybet gibi Kur’an ve Sünnete net ve açık bir şekilde yerilen nefsi hastalıklara duçar kılmaktadır. Bununla beraber Kur’an’ın açık bir ihtarı olarak şeytan, sürekli bu gibi amelleri insana güzel göstermeye çalışmaktadır. (Nahl, 63)
Bu hataya düşmemek için kendimizi sürekli yapıcı, müspet ve kendi işimize yönelik çalışmalara vermemiz gerekmektedir. Kabiliyet ve yeteneklerimizi faydalı işlerde kullanmamız gerekmektedir. Nitekim bunlar, bize verilmiş nimetlerdir. Nimetleri yeri yerlince kullanmak, bir Müslüman üzerine vazifedir. İlk önce kendimizi elekten geçirmeli, akabinde menfi ve nefsi söylemden uzak bir şekilde müspet yöntemler ile eleğimizin dairesini genişletebiliriz.
Binaenaleyh, konumuzu şöyle bir örnek ile daha iyi izah etmeye çalışalım:
‘’Hindistan’da 'Renklerin Ustası' anlamına gelen Ranga Guru adında bir ressam varmış. Bu ünlü ressamın bir talebesi eğitimini tamamlamış, son resmini yapıp üstadı Ranga Guru’ya götürmüş ve resmini değerlendirmesini talep etmiştir.
Ranga Guru resme bakmış ve şöyle söylemiş: “Sen artık büyük bir ressamsın. Götür de resmini halk da değerlendirsin. Bu resmi al, şehrin en kalabalık meydanına as. Yanına da bir kırmızı kalem ile şu yazıyı bırak: “Lütfen beğenmediğiniz yerlere çarpı koyunuz.”
Talebe kendine yakışır bir şekilde söyleneni yapmış ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, emeğini ve duygularını ortaya koyarak yaptığı tablo, kırmızı çarpılarla doldurulmuş. Talebe buna çok üzülmüş. Tabloyu almış ve direk üstadına götürmüş.
Ranga Guru, öğrencisine üzülmemesini söylemiş ve aynı resmi yeniden yapıp yanına da yağlı boya ve fırça ile birlikte şu yazıyı bırakmasını söylemiş: “Lütfen beğenmediğiniz yerleri düzeltiniz.”
Öğrenci birkaç gün sonra gidip bakmış ki tabloya kimse dokunmamış. Bu duruma çok sevinerek durumu hocasına anlatmış.
Hocası, kendisine büyük bir ders vererek yaptıklarına bir açıklık getirmiş ve şöyle söylemiş; “Sen ilk seferde belki de hayatında hiç resim yapamayan insanlara fırsat verdin ve acımasız eleştiriler ile karşılaştın. Bu duruma çok üzüldün. İkinci sefer ise hataların düzeltilmesini istedin. Oysa kimse konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Çarpı koymak, beğenmemek, karalamak, kolaydır. İnsanoğlu başkalarında kusur aramada pek aceleci ve pek acımasızdır…”
Bu hikâye, eleştirinin niteliği ve insan psikolojisi üzerine derin bir ders içeriyor. Çoğu zaman, eleştiri yapmak kolaydır; hata bulmak, yargıda bulunmak ve olumsuzlukları işaret etmek için çok az bilgi veya çaba yeterlidir. Ancak bir sorunu çözmek, bir yanlışı düzeltmek ya da bir eseri daha iyi hale getirmek için emek, bilgi ve beceri gerekir.
Ranga Guru'nun öğrencisine verdiği bu ders, sadece bir sanat eseri için değil, hayatın her alanında geçerlidir. Başkalarının emeklerini eleştirmeden önce durup düşünmek, onların yerine kendimizi koymak ve yapıcı bir yaklaşım geliştirmemiz gerekmektedir.
Bu hikaye aynı zamanda yapıcı eleştirinin önemine de işaret etmektedir. Bir kişiyi ya da bir işi geliştirmek için yalnızca hataları işaret etmek değil, aynı zamanda nasıl daha iyi olabileceği konusunda yardımcı olmak gerekir. Başkalarının çabalarını anlamadan ya da onların yerine bir şeyler yapmak için fedakârlık göstermeden eleştirmek, yüzeysel bir davranıştır.
Son olarak bu hikaye, bir şeyi eleştirmemiz konusunda bize şu ölçüyü göstermektedir;
“Ben bunu daha iyi yapabilir miyim? Ya da nasıl daha iyi hale getirilmesine yardımcı olabilirim?”