Söz&Kalem Dergisi - Hüseyin Gülsever
Yorgun bir dünyanın dipdiri yorgunu olmak
Bu, bizim öykümüzdür
Öykündüğümüz değil!
Bir zifirinin keskinliği çarpınca yüzümüze
Kırışır bütün yaşanmışlığı kıvrımlarında saklayan alnımız
Derin bir coğrafyanın
Masa başında yapılan pazarlığı olur
Alnımızdan gözlere süzülüp
Gözbebeğimizi Ocak soğuğunda yakan terimiz
Gümrah saçlarımızı örtmek zorunda bırakmak
Yahut kelimeleri
Bu, bizim öykümüzdür
Öykündüğümüz değil!
Ayazın diş gıcırdatan soğuğu
Bir irtica sonrası
Boğazda düğümlenen yumruya dönüşür
On yedisindeki delikanlının gırtlağının bıçak dayanan yerine
Yâdımı süslemek için ne yaptın?
Yürümekse yürümek, gülmekse gülmek
Hatta aynı kelimeyi konuşmak
Veya konuşamamak
Bu senin öykündür
Öykündüğün değil!
Koşmak
Durmadan koşmak
Bu; sadece toynakları susuz ve çürük
Hoyratça kullanılmış bir atı yormaz
Bir de her günü ocak olanları.
Açık pencerenden içeri sinsice uzanan namlu
Bu, senin öykündür
Öykündüğün değil!
Biz onarılmayacak kadar
Kanatları kökünden hırpalanmış
Bir neslin evlatlarıyız
Ama kimse babalarımızın seni tanıdığını bilmiyor
Kimse bizden duymuyor seni
Ve işte bu;
Kalemin ucunu kâğıda değdirmemek için
Yüreğimin enkazından molozları tırnakları ile kazıyan
Bu bedbaht, bu rezil, bu sefil
Bu; her defasında yerine koyacak kelime bulamadığım his
Bu, benim öykümdür
Öykündüğüm değil!