Söz&Kalem Dergisi - Amine Çimen
‘’Hayat bu değil, ey kârî! Hakikati oku!!!
Bir fotoğraf karesi… Masanın üzerinde dumanı tüten bir kahve fincanı, loş bir ışık, belki bir kitap ya da yanına bırakılmış bir çiçek... Altında bir cümle: "Huzur."
Ama huzur, gerçekten burada mı?
İnsanlar genellikle içlerindeki boşluğu "anlık mutluluk" imgeleriyle doldurmaya çalışıyor. Kendi hayatlarındaki eksiklikleri, kusursuz görünen anlarla örtbas etmek istiyorlar. Ancak bu imgeler bir illüzyondan ibaret: kısa süreli bir tatmin, kalıcı bir huzur değil. Çünkü huzur gösterilmeye değil, hissedilmeye ihtiyaç duyar.
Hissedildiğinde anlaşılır ki gerçek huzur, bir fincan kahvede, güzel bir manzarada ya da başkalarının imreneceği sahte mutluluk gösterilerinde saklı değildir. Ey hakikat yolcusu! Huzur, insanın gönlündedir ve gönül, dünya ile değil, Allah ile doyuma ulaşır. Çünkü ey hakikat yolcusu, geçici hazlarla kendini avutmaya çalışsan da kalbin ancak yaratılış gayene uygun yaşadığında gerçek huzuru bulacaktır. Kur’an’da bu hakikat şöyle dile getirilir:
"Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur." (Ra’d, 28)
Huzur Nerede Bulunur?
Huzur, servetini Allah yolunda harcayanların gönlünde bulunur. Örneğin, Asr-ı Saadet döneminde Hazreti Osman (r.a.) gibi büyük bir servete sahip olmasına rağmen, İslam’a hizmet etmek için malını infak eden sahabeler vardı. Bu dönem, saadet ve huzurun en güzel yansımalarından biri olmuştur.
Huzur, herkes uykudayken başını secdeye koyanların kalbinde bulunur. Bir kul, geceyi uykusuz geçirip yalnızca Allah’a yöneldiğinde, O’na daha yakın olmayı arzuladığında huzuru bulur. Geceyi her türlü dünya kaygısından uzak, yalnızca Allah’a kul olarak geçirenlerin ruhu rahatlar. Bu, ancak Allah’a yakınlık arayan bir gönlün hissedebileceği bir huzurdur.
Huzur, yaşlı bir amcanın elindeki tespihin zikrinde saklıdır. Zikrullah, insanın gönlünü ferahlatır, kalbindeki manevi boşluğu doldurur ve ruhuna dinginlik verir. Allah’ı anmak, insanı dünyanın geçici hazlarından uzaklaştırır ve kalbine derin bir sükûnet bahşeder.
Denilmiştir ki,‘’Zikir, kalbin huzur bulmasıdır.’’ Şu tariften yola çıkarak diyebiliriz;
Allah’ı anmaktan daha hoş ve daha değerli bir şey yoktur. Geçici mutluluklar kalıcı huzurun yerini tutmaz. Anlık hazlar, insanın ruhundaki boşluğu dolduramaz, sadece bir anlığına unutturur. Bir kul Rabbini andığı ölçüde huzura yaklaşır. Huzur, insanın yaratılış gayesi olan Allah’a kulluk ile mümkündür. Özünü bulmadan huzuru bulamazsın... Kendi ruhunu tanımayan, gerçek mutluluğun ne olduğunu da bilemez. Eğer huzur dünya nimetleriyle elde edilen bir şey olsaydı, en zenginler en mutlu insanlar olurdu. Oysa gerçek huzur, servetle değil, Allah’a yakın olmakla mümkündür.
Günümüzde de aynı hakikat geçerlidir: Maddi imkânları bol olan pek çok insan, iç huzurdan yoksunken, sahip olduğu tek şey Allah’a olan sevgisi ve bağlılığı olan kişiler gerçek huzura ulaşabilmektedir. Tarih boyunca nice krallar ve servet sahipleri, dünya nimetleri içinde olsalar da tatmin olamamış, ruhsal çöküntüler yaşamışlardır. Ancak Basra çarşısında hurma satan bir âlim, geceleri secdede gözyaşı dökerek Rabbine yönelmiş ve huzurun en yüksek mertebesine ulaşmıştır.
Bizler asıl huzurdan uzaklaştıktan sonra, hayat sadece bir yansıma gibi görünmeye başlar. Hayatımızı, içimize işlenmiş geçici fotoğraf yansımalarıyla tatmin etmeye çalışırız. Oysa huzurun kaynağı insanın Allah ile olan bağındadır. Zikir, ibadet, sabır ve Allah’a hamd, insanı gerçek huzura ulaştırır. Huzuru Allah'a hamd etmekte ve bütün nimetlerde Allah'ı idrak etmekte bulabiliriz.
Dr. Abdulkadir Turan hocanın ifadesiyle: "Hamd, müminin bağımsızlığını ifade eder. İstiklaldir hamd, mutlak kulluğu ifade eder. Hamd, itidaldir; kaybedince Rabbine küsmemek, kazanınca ise Rabbini unutmamaktır."
*
Ey hakikat yolcusu! Hayatın geçici süsleri, göz kamaştıran anlık mutluluk tabloları, gerçek huzurun kaynağı değildir. Sahte imgelerde huzur aramak, bir yanılsamanın peşinde koşmaktan farksızdır. Oysa huzur insanın Allah’a yönelmesinde saklıdır. Kalp ancak O’nun zikriyle tatmin olur, ruh ancak O’na teslimiyetle gerçek huzura kavuşur. Eğer huzuru gerçekten arıyorsan, onu fotoğraflarda, servette ya da dünya nimetlerinde değil; secdede, infakta, zikirde ve ihlasta ara. Unutma ki dünya fanidir; ancak Allah’a yönelen bir kalp, sonsuz huzura kavuşur. Öyleyse, hakikati oku ve kalbini Allah’ın sevgisiyle doldur!
Ve Üstad Bediüzzaman gibi de ki ; '’Fâniyim fâni olanı istemem!’’
Böylece, huzuru ararken yanılgılara kapılma. Gerçek saadet, Allah’a yönelip O’nu anmakla mümkündür. Fanilikten ebediyete uzanan bu yolculukta, kalbini O’nun zikriyle doldur ve huzurun hakikatini yaşa.
Bâkî muhabbetle...