Fıtrat; varlıkların temel yapısını ve onu oluşturan yaratılış, değişim, gelişim, ilke ve kanunlarını ifade eder. Göklerdeki, yerdeki tüm sistemlerin ve canlıların işleyişi fıtrata göredir.
Günümüz dünyasında fıtratta, doğada ve öz olarak ifade ettiğimiz ‘tohum’da bozulmalar mevcuttur. Bu bozulmalara insanların kendi elleriyle yaptıklarının sebep olduğu Rum Suresi 41. ayette açıkça belirtilmiştir. Bütün bu anlattıklarımla filmin bağlantısına gelecek olursak; tohum genetiği üzerine çalışmalar yapan Erol, bozulmamış olan yani özünü koruyan ki benim tabirimle; ‘yaratıcı bellekle arasındaki bağı koparmamış olan’ tohumu aramaktadır. Bu hali insanla bağdaştırabiliriz. Doğduğumuz andan beri içimizde var olan ipi koparıyor ve tıpkı biz de tohumların başına gelen gibi özümüzden (fıtrattan) uzaklaşıyoruz.
Aslında insan ve tohumdaki farklılaşmayı birbirinden ayrı tutmak doğru değildir. Günümüzde yapılan araştırmalarla da sabitlendiği üzere günlük hayatta besin kaynağı olarak tükettiğimiz maddelerin içeriğinin bozulması fıtratımızı büyük boyutlarda etkilemektedir. Emilim merkezi olan bağırsaklarımız, ikinci beyin görevini üstlenmekte ve yediklerimizin ahlakımız üzerinde etkili olmasını sağlamaktadır. Filmin neredeyse tamamında hâkim olan bu fıtri arayış, Kehf suresindeki Musa-Hızır kıssasının sahneleriyle sunulmuş ve bu da filme ayrı bir dinamik kazandırmıştır.
Film, modern insanın büyük bir sıkıntısı olan ‘her şeyi bilip, kontrol altına alabileceğini sanma’ konusuna da vurgu yapıyor. İnsanın bilgiye talip olması ve manevi olarak daha üst mertebede olan kişinin ise talip olunan bilgiye talebe kabul etmesinin Erol ve Cemil karakterleri üzerinden günümüz insanına bir mesaj olarak verildiğini düşünüyorum. Bilgiye ulaşmada muktedir olmamız mümkün değildir ve bu da filmde çok iyi temsil edilmiş durumda.
Bütün bu fıtri meselelerin yanında filmde, mülteci sorunları gibi günümüz sorunlarına da değinilmiş. Filmde sorunlardan bu kadar bahsedilince, film eleştirmenler tarafından ‘Distopya’ olarak nitelendirilmiştir. Distopya, umutsuzluğun hakim olduğu bir kavram olması sebebiyle dinimiz gereği bize uygun değildir. Ayrıca yansıtılmak istenenin bir distopya olduğunu düşünmüyorum. Aksine, tabii olanı izleyerek çıkış yolu bulunabileceğinin ve geleceği tekrar inşa etmenin nasıl bir metotla yapılabileceğinin anlatılmış olduğu kanaatindeyim. Bu inşa sürecini içimizdeki tohumdan yani fıtrattan başlayarak yapabiliriz.
Yönetmenliğini, yapımcılığını ve senaristliğini Semih Kaplanoğlu’nun yaptığı bilim-kurgu kategorisindeki film, Türkiye yapımı olmasına rağmen orijinal dili İngilizce. Dil seçiminin bu yönde kullanılmasının amacının daha geniş kitlelere ulaşmak ve tek bir coğrafya ile sınırlı kalmamak için olduğu aşikar. Görsel sistemlerin bu kadar geliştiği günümüz dünyasında, filmin siyah beyaz olması da seyircinin dikkatini çeken ve sebebi merak uyandıran bir diğer konu. Zannımca filmin farklı coğrafya ve iklim şartlarında çekilmiş olması, filmi bütünleştirmede siyah beyaz tonlarını kullanmaya yönlendirmiş olabilir. Ayrıca siyah beyaz tonlarıyla birlikte filmdeki görseller; Retro Future yani geçmiş gelecek kavramını da ortaya koyuyor.
Filmin diğer bir dinamiği ise ‘Buğday mı Nefes mi?’ sorusu. Semih Kaplanoğlu imzalı bu eserde sıkça sorulan ve izleyenleri bu konu üzerinde düşünmeye teşvik eden, buğday ve nefes kavramlarının ne ifade ettiğinin ise izleyen kişi tarafından tefekkür edilmesi ve önceliklerini gözden geçirmesi istenmektedir.
Film : Buğday
Süre : 123 dk
Yapım: 2017 / Türkiye
Yönetmen: Semih Kaplanoğlu
Türü : Bilim Kurgu
Söz&Kalem - Murat Çöklü