Edebiyatta da sinemada da kurgular ekseriyetle çatışma üzerine kurulur. Özellikle baba-oğul çatışması Antik Yunan’dan günümüze edebiyatta en sık işlenen konulardan olagelmiştir. Yunan tragedyasının en bahtsız karakteri Kral Oidipus’un kehanetinden kaçamayıp babasını öldürmesinden Karamazov Kardeşler’de babalarını öldürdüklerinden kuşkulanılan üç kardeşin itiraflarına, sınanmalarına kadar… Oğulun babayla cenkleşmesidir bir nevi bu durum. Tüm bu cenkler psikanalize bir kapı açmış ve varoluşçu düşüncenin temellerini bile oluşturmuştur. Kuşlar Yasına Gider ise satır satır baba-oğul sevgisiyle örülmüş bir hayatı dokuyor. Freud’un baba ve oğlu rakip görerek babaya duyulan nefreti insan doğasının merkezine yerleştirme saplantısına (oidipus kompleksi) karşı edebi bir antitez gibi. ‘Babalar, alnımıza yazılan yalnızlıklardır.’ Kimi zaman kış, kimi zaman bahar; canlarıyla yüreklerimize değen, onlarla kavgalı, onlara sevdalı…
Kuşlar Yasına Gider’de; babasının son dönemlerine tanıklık eden, onun hikayelerini derleyip toplamaya, sırlarına vakıf olmaya çalışan ve bunları sevgiyle yapan bir oğul anlatıcı ile Aziz’in acılarına, kederlerine, pişmanlıklarına tanıklık ediyoruz. Aziz, gençliğinde hayatını şoförlük yaparak kazanmış ve yaptığı işin şartları sebebiyle uzun zamanlar ailesinden, memleketinden, toprağından yani kendinden uzak kalmıştır. Bu uzun ayrılıkların, kendinden uzak kalmaların ailesi üzerinde etkileri olduğu gibi Aziz üzerinde de çokça etkisi olur ve Aziz son aylarını ailesinin yanında geçirir. Bu eve dönüşün bir hesaplaşmaya dönüşmesi gayet muhtemel iken aksine hikaye, yine kendi seyri içinde bir dinginlik üzere devam eder.
Everest yayınlarından çıkan Hasan Ali Toptaş kitaplarında kapakta Nuri Bilge Ceylan fotoğraflarının kullanılması da ilgi çekici. İçerikle bir bütünlük arz ediyor. Ve düşünüyorum da; Nuri Bilge roman yazsa Hasan Ali’nin kalemine, Hasan Ali film çekse Nuri Bilge’nin sinemasına yakın bir eser ortaya çıkar herhalde.
Kitaptaki tekrarlı anlatım bütün olayı aynılaştırıyor gibi bir his uyandırıyor kimi zaman. Ama her bir yolculuğun ayrı bir tadı barındırdığı da kesin. Bunu yola eşlik eden türküler haber veriyor. Her bir yolculuk önceden hiç yaşanmamış bir duyguyu yaratmaya muktedir. Ama hayat, tekrarlardan oluşuyor. Tekrarlardan bile değil, tekrarların tekrarından… İnsan ne yaparsa yapsın sürekli başa saran bir oyunun içinde. Toprağı sürerek, çocukları severek, kuş olmayı düşleyerek, durakta durup göğe merhaba diyerek… Yürüyorsun, koşuyorsun, çağırıyorsun, feryat ediyorsun, hızlanıyorsun, yavaşlıyorsun, batıyorsun, uçuyorsun, tökezliyorsun, gülmekten yarılıyor hıçkırarak ağlıyorsun, yoruluyor düşüyorsun, kalkıyorsun, unutuyorsun, hatırlıyorsun, düşünüyor ve yok oluyorsun… Zaten yaşayan birkaç ümit sahibi kişi arada bir başını kaldırıp gökyüzüne bakmasa mavi diye bir şey kalmayacak, her yer zifiri karanlığa batacak, hayat hiç olmayacak gibi. Bütün eylemleri tekrar yapabilme cesaretine sahip oluşumuz da hep umuttandır zaten. Her gece bülbül, ağaran vakte kadar ağlasa da yeniden her gün, açar kanayan rengiyle.
Kitabın adı: Kuşlar Yasına Gider
Yazarı: Hasan Ali Toptaş
Türü: Roman
Sayfa sayısı: 250
Yayım: Everest Yayınları/2016
Söz&Kalem – Feyzullah Çiftçi