Söz&Kalem Dergisi - Elif Yağar Aslan
Bizleri yoktan var eden, varlığından haberdar eden ve sayısız nimetlere mazhar kılan Rabbimize hamd olsun. Salat ve selam, insanlığın hidayet önderi, sebat ve metanet timsali, Ahmet Muhammed Mustafa (s.a.v)’e, seçkin ashabına ve pâk ehl-i beytinin üzerine olsun.
İslam’ın evrensel mesajını yeryüzünde yaymaya çalışan, bu kutlu öğretinin esaslarını paylaşmaya ömür adayan kimselerin başlıca ilkeleri, dosdoğru olmaktır. Kur’an-ı Kerim’in emsalsiz sıralamasına göre Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihler bu kutlu sınıfın önderleridir.[1] İlahi mesajın itikadi, ahlaki ve sosyal ilkelerini dosdoğru şekilde yaşayıp tebliğ etmenin, ancak sebat ve metaneti kuşanmak ile elde edileceği de bir hakikattir. Nitekim insanın dosdoğru olması, ilkelere sadakat göstermesi, haktan taviz vermemesi gibi hususlar, ancak hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan yerine gelmektedir. Kur’an-ı Kerim, bu kimseleri överek ele almaktadır: “...(Hak yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın lütfudur ki, onu hidâyet üzere gayret sarf eden, rızasına yönelen kimselere verir…”[2]
İnsanın dosdoğru olması, imandan sonraki en önemli erdemler arasında bulunmaktadır. Her taraftan imtihan ve tahribatların yaşandığı bir çağda doğrudan yana taraf almak, elbette ki kolay bir vazife değildir. Konu ile ilgili inen ayetin, Allah Resul’ünde bıraktığı tesiri hatırlayalım:
“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.’’[3]
Resulullah’da (s.a.v), hiçbir eksiklik ve kusur olmamasına rağmen bu ayet-i kerime, sakallarının ve saçlarının ağarmasına sebep olmuştu. Rivayete göre Resulullah (s.a.v), kendisine uygulanması bundan daha zor gelen bir ayet inmediğine işaret etmek üzere, “Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” diye buyurmuştur. Surenin nesinin kendisini ihtiyarlattığı sorulduğunda, “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” mealindeki ayetin kendisini ihtiyarlattığını söylemiştir.
Peygamber efendimizin hayatında, dosdoğru olmak ile ilgili başka örneklere de rastlamak mümkündür. Nitekim Ebu Amr Süfyan b. Abdullah’tan şöyle rivayet edilmiştir: Ben “Ey Allah’ın Resulü! Bana İslam hakkında öyle bir söz söyle ki; o hususta senden başka kimseye soru sorma ihtiyacı duymayayım.” dedim. Rasulullah (s.a.v) “Allah’a iman ettim de! Sonra da dosdoğru ol” buyurdu.[4]
Yine günlerden bir gün Hz. Peygamber, düz bir çizgi çizerek “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur.” diye buyurdu. Ardından bu çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da, dosdoğru yolun dışındaki yollardır. Bu yolların her birinin başında, ona çağıran bir şeytan vardır.” şeklinde açıklamada bulundu. Sonra da Enam suresi 153. ayeti kerimeyi okudu.[5] Yani, şeytan insanları istikametten ayırmak için kıyamete kadar sağından, solundan, önünden ve arkasından yaklaşarak vesvese vermeyi sürdürecektir.
Esasında dosdoğru olmak, hakta sebat etmek demektir. Her şartta istikamet üzere kalabilmeyi başarabilmektir. Dünyanın geçiciliğine aldanıp, salt haz ve lezzetler peşinde koşmamak, fani değerlere gönül bağlamamaktır. İstikamet üzere olmak, bütün iman, ibadet, muamelat ve ahlak konularında Allah’ın emirlerine uymayı, yasaklarından da sakınmayı ifade etmektedir. Kimi arifler, bu ilkeye öylesine önem vermişlerdir ki, “İstikamet üzere yaşamak, bin kerametten evladır.” demişlerdir.
Binaenaleyh kalp, meyledicidir. Türlü türlü şeylere yönelim göstermektedir. Bunun için bugün içerisinde bulunulan parlak durumun sürüp gideceği sanılmamalıdır. Sürekli muhasebe halinde olmalı ve her türlü tutumda istikameti korumak niyeti gözetlenmelidir. Büyüklerimizin, “Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli” sözü, klişe bir söylemden ibaret değildir. Aksine, ders alınması gereken bir öğüttür.
Ezcümle, İlahi ve Nebevi istikameti kılavuz edinmek, bizleri dosdoğru bir güzergâha götürür. Kur’an-ı Kerim’e yönelmek, onunla hemhal olmak; Peygamber’in misyonunu ve metodunu bilmek, yaşamak ve yaşatmaya çalışmak; Sebat halinde sabitkadem olmak ve akabinde Allah’ın dinine yardım etmek, emrolunduğumuz gibi dosdoğru bir yaşam sürmemizin yollarıdır. İnsanın kendini muhafaza etmesi, doğruluk ve haktan sapmaması için bu güzergahta sefer halinde iken taviz vermemesi gereken asli düsturları olmalıdır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
İslami ve insani haklar
İmanın gerekliliği olan itikat
İslam’ın yansıması olan istikamet
İstikametin özü olan ahlak
Ahlakın gerekliliği olan sadakat
Sadakatin tecellisi olan güvenlik
Ve tüm bunların bütününden meydana gelen haya ve iffet…
Rabbimiz bizleri bu ilkelere bağlı olanlardan eylesin.
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru bir hayat sürmemiz ve son nefesimizi istikamet dairesi üzere vermemiz dileğiyle…