Söz&Kalem Dergisi - Yusuf Arbağ
Küresel iklim değişikliği var mı? Küresel ısınma tüm canlıları tehdit mi ediyor? Yoksa küresel bir tezgâh mı var? İklim Değişikliği bahane edilerek dayatılan ne?
“İklim değişiyor, böyle giderse tüm canlılar yok olacak. Kıtlık, orman yangınları ve ekstrem doğa olayları artacak; sıcaklar tüm yeryüzünü kavuracak. Böcek salgınları ve daha nice sıcaklık kaynaklı salgınlar insanlığın sonunu getirecek. Öyleyse ne yapmalı? CO2 ve metanın salınımına son vermeli. Bunun için büyük baş hayvanları öldürmeli ve bir daha tüketmemeli. Buna mukabil yapay sığır etini soframıza konuk etmeli. Karbon ayak izimizi unutmayalım. Doğaya zarar vermemek için daha az yemeli daha az tüketip daha az yürümeli. Vs.” diye düşündüyseniz medyanın ağır propagandasına maruz kalmış olabilirsiniz.
Kötü emelli eller tüm insanlığı manipüle etmekte pek maharet sahibi. Devasa yayın organları ve medya gücü ile çok büyük yalanları çok büyük kitlelere yutturmak çok da zor değil. Bir yalanı bin defa söylerseniz yalan yalan olmaktan çıkar demişler. Öyleyse sizinle iklim değişikliği palavrasını irdeleyelim biraz.
KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
İnsanlar tarafından atmosfere salınan karbondioksit ve metan gazının sera etkisi meydana getirmesiyle yeryüzü sıcaklığının artmasına küresel ısınma deniyor. Peki bunu kim çıkardı ortaya? Biraz eskiye gidelim 1960 ve 1970’lerde küresel soğuma furyası vardı. Üstelik günümüzdeki gibi o zamanlarda müthiş bir propaganda ile insanlar korkutuldu. Buzul çağının başlayacağı, canlıların donacağı, kıtlık ve doğal afetlerin artacağı yayın organlarınca sık sık dinlendirildi. Fakat soğuk trendi sürekliliğini kaybetmesiyle yeni bir güdüleme silahı ortaya kondu: İnsan kaynaklı küresel ısınma!
BM sponsorluğunda Ekim 1985'te Avusturya'nın Villach şehrinde iklim bilimi konferansı düzenlendi. Bu konferans sonrasında ilk defa insan kaynaklı iklim değişikliğinden bahsedilmiş oldu. Konferans katılımcılarından Dr. John Maunder yaşananları şöyle anlatıyor:
"Toplantıya otuz ülkeden yüz civarında uzman katıldı. Aerosol konsantrasyonu, güneş enerjisi girdisindeki farklılıklar ve bitki örtüsündeki değişiklikler gibi diğer faktörler de iklimi etkileyebilirken, sera gazlarının önümüzdeki yüzyılda iklimi etkileyebilecek önemli bir etken olduğu ve iklim biliminin karmaşıklığı konuşuldu. Fakat enterasan bir şekilde, konferanstan kısa bir süre sonra birileri tarafından ‘insan kaynaklı küresel ısınma’ ortaya atıldı."
3 yıl sonrası 1988’de ise NASA'dan James Hansen, sıcak geçen Haziran ayında bir kongre komitesine yaptığı bilgilendirmede insan kaynaklı karbondioksit (CO2) emisyonlarını artan küresel sıcaklıklarla ilişkilendirerek küresel ısınma korkusunu başlattı.
Hiç vakit geçmeden 1989’da BM, Hansen’in bu açıklamalarını desteklemek için hızını alamayıp "Yükselen denizler, ulusları yok edebilir" açıklamasında bulundu.
Hansen ve bir başka korku tellalı Eski Amerika Birleşik Devletleri başkan yardımcısı Al Gore, 2008 ve 2009 yıllarında Kuzey Kutbunun 5 ila 7 yıl içinde tamamen buzsuz olacağını iddia etti.
Bu derece büyük iddialar vuku bulmadığı gibi Birleşmiş Milletler yayınlamış olduğu bir raporda bilim insanlarının öngördüğü gibi sıcakların artmadığı ve 2000’den 2013’e sıcaklık artışının neredeyse durduğu ifade edildi. Kamuoyuna sızdırılan bu raporun ardından buzulların erimeyeceği kutup ayılarının yok olmayacağı anlaşıldı.
Aynı yıl BBC'de yaptığı çevre programları ile tanınan David Bellamy Küresel Isınma konusunun bilimsel çevreler konusunda bir dogma haline geldiğini belirtti. Bellamy, 'küresel felaket söylendiği gibi yakın değil' dediği için BBC'deki kariyerinin sona erdiğini belirtti. David Bellamy, tüm kanıtlara rağmen bilim adamlarının herkesi 'küresel ısınma dogması'na inanmaya zorladığını söyledi. Bellamy bunun nedeninin de yeni vergileri haklı gösterme, daha çok para kazanma ve yürüttükleri çalışmaları garanti altına alma çabası olduğunu ifade etti.
HEDEF İNEKLER!
Tüm aksi verilere rağmen günümüze doğru adeta toplum mühendisliği ile yalan ve korkunun dozajı artırıldı. Nitekim Microsoft kurucusu Bill Gates kendi uzmanlığı olmadığı halde iklim ile ilgili milyar dolarlarca yatırım ve fon desteklerinde bulundu. Çıkardıkları metan gazı dolayısıyla iklim değişiminin temel sorumlularının büyük baş hayvanlar olduğunu iddia ederek hayvanların yok edilip yerine laboratuvarda üretilen sentetik sığır etinin tüketilmesi gerektiğini savundu.
PARİS İKLİM ANLAŞMASI
Öte yandan uzmanlar, iklim değişikliği için ayrılan devasa miktardaki fonlarla sipariş üzerine yazılan tez ve makaleler esas kabul edilerek “küreselci ağababalarının buyrukları” tek tek kabul ettirildiğini ifade etmekte. Bilim insanlarının ekserisinin hemfikir olmadığı ve siyasi bir argüman ve yaptırım gücü haline gelen “insan eliyle iklim değişikliği tezi” Paris İklim Anlaşması ile Türkiye’nin de dahil olduğu 197 ülkeye kabul ettirildi.
Paris İklim Anlaşması ile amaçlanan küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırma; Dünya genelinde karbon salınımını 2030’a kadar %50 azaltılması, 2050’ye kadar sıfıra indirilmesi. Bu amaç çerçevesinde Avrupa ülkeleri faaliyetlerini hızlandırdı. Nitekim Hollanda, Polonya, İtalya, İspanya, Romanya, Belçika ve Fransa’da iklim anlaşması neticesinde kabul edilen çiftçi yasaları, aylarca protesto edildi. Bunlardan maksadın hayvancılığı bitirmek, yiyeceği kontrol etmek ve neticesinde nesilleri ifsat etmek olduğu ifade edilmekte.
KARBONDİOKSİT GERÇEKTEN ZARARLI MI?
Küresel Isınma çatısı altında kapitalist çıkarlara göre faaliyet gösteren şirketlerin gölgesine sığınan bilim insanlarına göre CO2 tehlikeli ve zararlı. Fakat bağımsız faaliyet gösteren uzmanlara göre işin aslı öyle değil. Normalde karbonmonoksit, sülfür dioksit gibi gazlar zehirli gazlar sınıflamasına girerler. Ancak 2009 yılında ne hikmetse atmosferin doğal ve zehirsiz bileşeni olan karbondioksit Birleşik Devletler Çevre Koruma Kurumu tarafından kirleticiler sınıfına alındı. The Wall Sreet Jaournal’da çıkan “Karbondioksit nasıl kirletici oldu?” başlıklı makale dahi bu gelişmeyi duyururken “EPA’nın bulgusu elbette karbondioksitin tek başına bir kirletici olduğunu göstermez ancak iklim değişikliğine sebep olduğu için böyle bir karar alındı” ifadesini kullandı. Böyle manipülatif bir adlandırma ile atmosferin doğal bileşeni karbondioksit şeytanlaştırıldı.
Princeton Üniversitesi Emeritus Fizik Profesörü William Happer bu konuda sert konuşarak şu ifadelerde bulundu: "Daha fazla CO2 dünya için iyidir... CO2'yi azaltmaya çalışmak saçmadır. Artık CO2 kıtlığı yaşıyoruz... Hayatın bir parçası olan bu faydalı gazı tehdide dönüştürmeyi başarmaları inanılmaz. Karbon kirliliğinden bahsediyorlar. Ne hakkında konuştuklarını hayal edemiyorum. Biz karbondan yapılmışız ve her birimiz günde iki kilo CO2 soluyoruz; bu 8 milyar insan demek. Birçoğu, asıl sorunun insanlar olduğunu, bunun CO2 olmadığını, çok fazla insanımız olduğunu ve gerçekte dünyada bir milyardan fazla insana sahip olamayacağımızı söylüyor."
Greenpeace kurucu ortağı Patrick Moore da ana misyonlarından birinin karbondioksitin kirletici ve tehlikeli olduğu fikrini tersine çevirmek olduğunu söyleyerek “Gerçekten CO2 dünyadaki tüm canlılar için önemli bileşendir ve onsuz ölü bir gezegenimiz olurdu. Bu yüzden CO2’nin sadece iyidir demiyorum aynı zamanda şarttır diyorum. Atmosfere daha fazla karbondioksit koymalıyız çünkü az.” ifadelerini kullanıyor.
İnsanlık üzerine şeytani planlar yapanlar insanlığa ölümü gösterip sıtmaya mecbur bırakmak istiyor olabilir mi? Küresel iklim değişikliği kılıfı altında makro boyutta devletler ve toplumlar; mikro boyutta insanlar ve insan faaliyetleri dizayn edilmek isteniyor olabilir mi? Aka kara diyerek doğanın tabii bileşeni karbondioksiti hedef gösterenler doğaya ne kadar zarar verdiklerini hesap ediyor mu? Bir çiftçinin ahırındaki bir düzine hayvanın doğaya saldığı metana gözünü dikenler, bindikleri jet ile helikopter gibi büyük oranda metan salan araçlarını görmez mi? Böcek, kurtçuk ve hatta insan etinin tüketilmesini tavsiye edenler insanların tüketim alışkanlıklarını değiştirmek istemesindeki gaye ne? Tüm bu soru ve sorunlar Âdem’in çocuklarına fıtrata dön çağrısı yapmaz mı?