Söz&Kalem Dergisi - Müzeyyen Sena Titiz
Zalimlerin zulüm sarhoşu olduğu her dönemde bir Mûsâ bahşeden Allah’a hamdolsun.
Firavun’un güç sefihliği içinde olduğu her devirde “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar.” diye yakaran Mûsâlara: “Ey Mûsâ! Dileğin kabul edildi.” müjdesi veren el-Kerim’e sonsuz şükürler olsun.¹
“Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a; beyazın siyaha, siyahın beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur...”² diye buyurarak denge terazisini bize beyan eden Peygamber efendimize binlerce kez salat ve selâm olsun.
Kur’an’ı Kerim’i anlayarak okuma gayreti veren herkes fark edecektir ki, tüm peygamber kıssaları içinde Hz Mûsâ aleyhisselamın kıssası mükerreren geçmektedir. Hiç kuşkusuz tekrar, işin önemini ve hayati boyutunu bize bildirmektedir. Daha spesifik konuşursak; tağutun her çeşidini bize aktaran Rahmân, yönetim ve siyaset tağutu olan Firavun üzerinden de bize; kendine, malına, makamına, ırkına ve tahtına tapanların durumunu ve sonucunu bildirmiştir.
Firavun adının gelir geçer bir isimden öte bir düşünce, ideoloji ve otoriter bir düzen olduğu aşikardır. Her dönemin bir Firavun’u ve her Firavun’un da karşısında dikilen bir Mûsâ’sı var olmuş, olmaya da devam edecektir. Bu açıdan, kıssa bugün de Müslümanların yaşadığı sorunlara ışık tutması açısından önem arz etmektedir.
Firavunî rejimlerin temel misyonu, adaletin yerine zulmün ikame edildiği despotik merkezi bir yönetimin benimsenmesidir. Günümüzde de bu tarz yöneticilerin esir aldığı insanlar, özgürlük kelimesinin ö harfinden bile eserin kalmadığı tutsaklık ile kölelik labirentinde kalakalmıştır. Gene müstağni bir zihniyetle herkesi hizmetçi, hademe mesabesinde gören faşizm, insanlık ile sefihânê dalga geçer vaziyettedir. Eskilerde hikâye edilen zalim ağa ile mazlum köylünün yerini artık zalim batı mazlum dünya almıştır. Tıpkı Firavun’un zamanında kendini yegâne güç görüp, öldürme, talan etme ve haklara tecavüz etmede sınır tanımaması gibi.
Bugün, faşist kafalı şer güçler bölgeyi Batı çizgisinde tutup, siyonizmin keyfine keyif katmak için zemin hazırlar haldedir. Özellikle Filistin meselesinden de anlaşılacağı üzere Hitler ve Mussolini’yi sollayarak tüm katliamların sponsorluğunu yüklenmiş, akıtılan her kanda “ne iyi ettin!” diyerek siyonist rejimini sırtını sıvazlamıştır. Ve netice itibariyle diğer tüm coğrafyalara “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” mesajı vermiştir. Tıpkı Firavun’un İsrailoğullarından olan erkek çocuklarını öldürüp, kadınlarını hizmetçi olarak kullanması ve eşlerini de “bize eziyet etse de karnımızı o doyuruyor” düşüncesine sürüklemesi gibi.
Her dönemde farklı versiyonlarıyla faşizmin sloganı, Firavun’un şu sözünde özetlenmektedir: ”Biz daima onların üzerinde eziciler olacağız.”³ Keza faşizmin yönetim biçimi Firavun’un yönetim şekli ile doğru orantılıdır. Zira Firavun, kendisine muhalefet edenleri hain olarak gösterirdi.⁴ Dikkatimizi çeken bir başka husus da faşizm ve türevlerinin ırkçılık ve milliyetçiliği kutsal eylem haline getirmiş olmalarıdır. Firavun’un kendini ve halkını övmesi, İsrâiloğulları ve inananları ise aşağı görmesi bunun en tescilli örneğidir.⁵
Malûm-u idrakinizdir ki, Faşizmin kurtarıcısı ve onun babası medyadır. Onun vasıtasıyla adeta sihir yaparak bireyleri uyuşturmaktadır. Tıpkı Firavun’un eğriyi düz, yalanı doğru göstermek için propagandayı çokça kullanması gibi.⁶ Faşizm, insana daha iyi hayat sunma yalanlarıyla kendini tek doğru, seçilmiş ırk olarak görüp bu uğurda her gayri meşru yolu deneyen ve halkını korkuyla ayakta tutmaya çalışan bir sistemdir. Firavun’un zulüm, baskı, tehdit ve şantaj ile halkını korkutmaya çalışması gibi.⁷ Faşist kimseler arkasını sağlama alıp her türlü diktatörlüğü yapmışlardır. Firavun da, Haman, Melê’îsi (Önde gelenler) ve sihirbazların desteği ile güç bulmuştu.
İşte, Kur’an, bize Firavun kıssası ile Firavunî ideolojilerin ve düzenlerin temel özelliklerini belirleme imkânı veriyor. Buna göre bu tür rejimlerin en temel özelliği, Allah’ın yeryüzündeki hâkimiyetini reddetmeleri ve kendi düşüncesinden olmayanı yok ederek varlıklarını sürdürmeleridir. Firavun’un, Hz. Mûsâ’nın dâveti karşısındaki tutumu ise iyilerin karşılaşabileceği zorlukların özetini verir. Psikolojik baskı, dâveti etkisiz kılacak propaganda, suçlama, hapis, öldürme tehditleri ve uygulamaları, çeşitli baskılar, işkenceler ve en nihayetinde soykırım.
Hâl bu iken biz Müslümanlar, zulüm ile abad olanın bir gün kuşkusuz bedbaht olacağı gerçeğine yâkîniyyet getirmeliyiz. Hep birlikte despotizme karşı ayaklanarak mustaz’af ve mazlumların temel hak ve özgürlüklerinin savunucusu olmalı ve onların adalet ve özgürlük arayışlarına İslâmî ölçüler içinde katkı sunmalıyız.
Özellikle eli kalem tutanların, gazetede köşe, okul ve medreselerde kürsü kapanların, cami ve ekranlarda söz sahibi hatiplerin konuşması, yazması ve haykırması gereken hakikat şu olmalıdır: Kötülük karşısında yorgan altına saklanılmaz! Bizden geriye anlamlı bir hikaye kalması için, zulme uğrayanların avukatı olmak için, çocuklarımız ve insanlığımız için; içine merhamet üflenilmiş olan din dışında bizi azade edecek hiç bir yolun olmadığını bağırmalıyız! Gelin, karanlık kuyulardan kaçarken, gri tonlara yakalanmayın! Safınızı netleştirin ve onların tüm oyunlarını hezimete uğratın! Sakın unutmayın, mücadeleyi seçerseniz Mûsâ’ya (aleyhisselam) verilen inşirah size de nasip olur: “Korkma!” dedik, “Üstün gelecek olan kesinlikle sensin.” ⁸
Rabb’im bizleri doğruya isabet, yanlışa inzar eylesin. Mûsâ’nın (aleyhisselam) rabbine emanet kalınız..
¹Tâhâ 25-36
²İbn Hanbel, 5/411
³ A’râf, 127
⁴A’raf 110
⁵Şu’arâ 56
⁶Mü’min 29
⁷A’raf 127
⁸ Tâhâ 68