Söz&Kalem Dergisi - Ali Tarhan
İşgal rejiminin 7 Ekim 2023 tarihinden bugüne Gazze'de yaptığı soykırımın askeri boyutta kalmadığını, bebekler dahil sivil halkın katledildiğini tüm dünya gördü. İşgal rejimi, asrın en büyük ve acımasız soykırımın gerçek verilerini ve yaşattığı vahşeti tüm dünyanın bilmesini asla istemiyor. Eğer dünya, Gazze'de yaşananlardan haberdar olacaksa da kendi belirlediği şablonlar üzerinden haberdar olmasını istiyor. Yani işgal rejimini “mağdur” gösteren, Filistin halkını ve direnişi "terörist" ilan eden bir algı operasyonu yürütüyor. Bu sebeple bölgede yaşananları objektif bir şekilde aktarma görevinde bulman gazetecileri ve medya profesyonellerini gözünü dahi kırpmadan katlediyor.
Basın ve fikir özgürlüğü cephesine de savaş açan işgal rejimi, Gazze'de yaşananlarım kamuoyuna aktarımını belirsizleştirmek, yaşanan gelişmeleri takipten insanları mahrum etmek gibi büyük bir savaş suçu daha işliyor. Peki işgal rejiminin gazetecileri katletmek suretiyle gerçekleştirdiği fikir soykırımını dünya basını nasıl görüyor?
Onlarca medya kuruluşundan 750'nin üzerinde gazeteci, Gazze'ye saldırıları kınayan ve Batı medyasının konuyu anlatımını eleştiren açık mektup yayımladı. İnternet sitesinden yayımlanan mektupta, medya kuruluşlarının "Filistinlilerin etnik temizlik ile ortadan kaldırılmasını haklı göstermekten" sorumlu olduğu vurgulandı. Batılı medya kuruluşlarından 750'nin üzerinde gazeteci, açık mektupta tüm meslektaşlarına Gazze'ye yapılan saldırıları konu alan haberlerin, uluslararası insan hakları kurumlarının kullandığı "apartheid, etnik temizlik, soykırım" tanımları ile yazılması çağrısı yaptı. İşgal rejiminin sözde savunma kuvvetleri (IDF); 7 Ekim’in ilk günlerinde, Reuters ve Agence France Press Haber Ajanslarına, iki kurumun gazetecilerinin saldırılar tarafından hedef alınmayacağına dair garanti talep edilmesinin ardından “Gazze Şeridi’nde çalışan gazetecilerin güvenliğini garanti edemeyeceğini” bildirdi.
Tüm dünyanın topyekûn bir savaşa TV ekranlarından şahit olması, Vietnam Savaşı’yla başlamıştı. Öyle ki bir savaş, ilk defa milyonlar tarafından evlerden izlenirken cereyan etmiş ve literatürde “oturma odası savaşları” olarak yer almıştır. Artık savaş kilometrelerce ötede bir yerlerde değil, evlerimizde yaşanır olmuş. Hatta bununla kalmamış savaşın seyrini değiştirebilecek kadar kitleleri harekete geçiren bir sonuç doğurmuştur.
Medyanın manipülatif, çıkarcı ve harekete geçirebilen tarafı, tarihteki bu gibi örneklerle rahatlıkla kavranabilecekken, günümüzde hepimizin yakından şahit olduğu Batı menşeli ikircikli tavır, tüm dünyanın gözü önünde vuku bulmaya devam ediyor. Batılı ana akım medya, geçmişten günümüze işgal rejimi ve hamisi ABD’nin resmî ideolojisi ve propagandasına göre haberler yapıyor. Batılı ana akım medyanın zihnindeki “kir” kalemine de yansıyor. İşgal rejiminin Gazze’de gerçekleştirdiği vahşetin adı net bir şekilde soykırım olduğu halde batılı ana akım medyanın ısrarla “savaş” olarak ifade etmesi yine başka bir tarafgirlik ve faili gizleme örneğidir.
BBC haberlerinde “israil hava saldırıları nedeniyle artan ölü sayısı” tabirini kullanıyor, “öldürülen Filistinliler” diyerek Filistinlilerin işgal rejimi tarafından öldürülmesi gerçeğini karartılmaya çalışılıyor. Başka örnek, batı medyasında program sunucuları konuklarından Filistin Yönetimi’nin temsilcilerine ilk olarak “HAMAS’ı kınayıp kınamadıklarını” soruyorlar. Fakat yayına aldıkları işgalcilere “Netanyahu’nun Gazze’deki sivillere yönelik kitlesel cezalandırma yöntemini kınayacak mısınız?” diye sormuyorlar.
Batı medyasının bu iki yüzlü tavrı en çok savaşlarda kendisini gösteriyor. 2021’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nı Batı medyası bu savaşı anbean aktarırken elbette sivil can kayıplarından bahsediyor ve Ukrayna’da yaşanan insani dramı manşetlerine taşıyordu. Ancak ırkçı söylemler haber dilinde sıklıkla kullanılır olmuştu. Nitekim CBS News muhabiri canlı yayında; “affınıza sığınarak söylüyorum, burası Irak ya da Afganistan gibi on yıllardır çatışma yaşanan bir yer değil. Burası bunun yaşanmasını beklemediğiniz kadar daha medeni, daha Avrupalı bir şehir” demişti ve BBC muhabiri ise “Bu olaylar benim için çok duygusal çünkü, sarı saçlı, mavi gözlü insanların ve Avrupalı çocukların her gün Putin’in füzeleri tarafından öldürüldüğünü görüyorum” şeklinde konuşmuştu.
Yine BBC’nin Ukrayna’da yaşanan savaşta, “Rusya tarafından öldürülen çocuklar” ibareleri kullanılırken, konu Gazze’deki çocuklar olunca “öldü” fiilini kullanması kamuoyunda tepkiyle karşılandı. CNN International; “Cesur Ukraynalılar Rusya’nın ilerleyişini püskürtmek için sokaklarda savaşıyor ve CNN bu cesur Ukraynalıları selamlıyor” başlığını kullanmıştı; aynı basın kuruluşu Aksa Tufanı sonrasında ve öncesinde işgale direnen HAMAS’ı ise terör örgütü ilan ediyor hatta Washington Post’a dayandırdığı bir haberde HAMAS’ın israilli bebeklerin kafasını keserek öldürdüğüne dair iftira kampanyasına ortak oluyordu.
İşgal rejimini eleştirmekte üç maymunu oynayan batılı ana akım medya, Gazze’de yaşanan dramı haber yaparken buna sebep olan işgal rejimi değilmişçesine bir tavır takınıyor. Örneğin; New York Times gazetesinin Instagram hesabında yer verdiği haberde, Gazze’deki hastanelerde doktorların artık kimin yaşayacağına dair karar vermek zorunda olduklarını anlatırken israil kelimesinin bir kere bile metinde yer almadığını görüyoruz. 2 Kasım 2013 tarihi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Günü” olarak kararlaştırılmıştı. 2023’te ise söz konusu özel günün ilanının 10. yıldönümünde Gazze’de gazeteciler hala katlediliyor ve söz konusu kararı alarak gazeteciler adına özel bir gün tanımlayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, sivillerin katline sessiz kaldığı gibi görev icabı bölgede bulunan gazetecilerin öldürülmesine de sessiz kalmaya devam ediyor. Batı medyası, Gazze’de katledilen gazetecileri bazen gazeteci olarak görmekten bile imtina ediyor. Kendilerinin çizmiş olduğu “gazetecilik sınırları” dışındakileri gazeteci olarak tanımayan batı medyası; her konuda olduğu gibi gazeteci katliamında da 3 maymunu oynuyor.
Gazze Şeridi’nde görevini ifa eden gazeteciler, yaşanan soykırımın gerçek yüzünü dünyanın geneline aktarmak için hayatlarını tehlikeye atıyor. Gazze'de 7 Ekim sonrasında 200'ü aşkın gazeteci işini yaparken katledildi. Gazze'deki gazetecilerin çalışma koşulları, dünya çapında gazetecilik mesleğinin en tehlikeli örneklerinden biridir. Gazze'de öldürülen gazeteciler, basın özgürlüğünün korunmasının küresel bir sorumluluğu olduğunu bir kez daha gözlerin önüne serdi. Her geçen gün sayıları artan gazeteci ölümleri, Gazze'deki gazetecilerin karşı karşıya kaldıkları tehlikelerin boyutlarını ortaya koyarken, uluslararası toplumda bu konuda daha kararlı adımların atılması gerektiğini açıkça göstermektedir. Gazze'deki gazetecilerin güvenliği sağlanmalı ve basın özgürlüğü savunulmalıdır. Bu amaçla, uluslararası kuruluşların, hükümetlerin ve medya ülkelerinin, gazetecilerin korunması için etkin adımları atmalı ve bu trajik olayların tekrarlanmaması için dayanışma içinde olmalıdır. Basın özgürlüğünün korunması; sadece gazetecilerin değil, tüm toplumların haklarının güvencesi anlamına gelir.