Resûlullah (sav)’in peygamber olarak gönderildiği miladî 7. yüzyılda, başta Bizans ve Sâsânî imparatorlukları olmak üzere birçok devlet hüküm sürmekteydi. Bu devletlerden biri de, Doğu Afrika’da bulunan, hükümdarı ve halkının çoğu Hristiyan olan Habeş Krallığı’ydı. O sıralarda Habeşistan’da adaletiyle ve dinine bağlılığıyla tanınan Necaşi Ashame hüküm sürmekteydi.
‘Necaşi’ kelimesi: Sâsânî hükümdarlarına ‘Kisra’, Bizans hükümdarlarına da ‘Kayser’ denilmesi gibi; Habeşistan hükümdarlarına verilen bir unvandır.
Resûlullah (sav), Habeşistan’ı İşaret Ediyor
Resûl-i Ekrem (sav); tevhid ile şirki keskin çizgilerle tefrik eden İslâm davetini tebliğ edince Mekke’nin önde gelen kabilelerine mensup Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Ali, Abdurrahman b. Avf, Cafer b. Ebi Talib ve eşi Esma bint. Ümeys, Sad b. Ebi Vakkas, Ebu Ubeyde b. Cerrah, Zübeyir b. Avvam, Said b. Zeyd ve eşi Fatıma bint. Hattab, Talha b. Ubeydullah, Erkam b. Ebi’l-Erkam, Ebu Huzeyfe ve eşi Sehle bint. Süheyl b. Amr, Ayyaş b. Ebi Rebia ve Mus’ab b. Umeyr (r. anhuma) gibi birçok kişi Resûlullah’ın davetini tasdik ederek İslâm’ın saflarına katıldı.
İslâm’ı kabul edenlerin arasında Mekke’nin soylu ailelerinden olanların yanı sıra; zayıf ve köle Müslümanlar da bulunmaktaydı. Bunların arasında Bilal b. Rabah, Abdullah b. Mesud, Yasir, Sümeyye, Ammar b. Yasir ve Habbab b. Eret (r. anhuma) gibi işkencelere, hakaretlere, açlığa ve susuzluğa göğüs germiş iman âbidesi sahabiler vardı.
Türlü türlü işkencelere maruz kalan sahabiler, bir çıkış yolu arıyorlardı; fakat ellerinden bir şey gelmiyordu. İşkencelere sadece köle ve zayıf Müslümanlar değil; sırf Allah’a ve Resûlu(sav)’e iman ettiği için soylu kabilelere mensup sahabiler de anne-babaları ve yakınları tarafından işkencelere maruz kalıyordu. Olanları büyük bir üzüntüyle müşahede eden Resûl-i Ekrem (sav), işkenceye maruz kalan sahabilere Habeşistan’ın âdil hükümdarı Necaşi Ashame’nin ülkesini işaret ederek şöyle dedi: “Orada ülkesinde hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar iş başındadır; gidin ve Allah içinde bulunduğunuz durumdan bir çıkış yolu gösterinceye kadar o doğruluk ülkesinde kalın.”
Müslümanların, Habeşistan’a Hicreti
Nübüvvetin 5. yılında aralarında Hz. Osman, Resûlullah(sav)’ın kızı Hz. Rukiyye, Abdullah b. Mesud, Osman b. Maz’un, Ubeydullah b. Cahş ve eşi Ümmü Habibe, Mus’ab b. Umeyr, Abdurrahman b. Avf, Ebû Seleme ve eşi Ümmü Seleme, Ebu Huzeyfe ve eşi Sehle bint. Süheyl’in de (r. anhuma) bulunduğu dördü kadın olmak üzere 15 sahabi Habeşistan’a hicret etmek üzere yola çıktı. Hicret eden sahabiler, Habeşistan’a vardıklarında Necaşi tarafından çok güzel karşılanmıştı.
Bir müddet sonra Mekkelilerin Müslüman olduğu şayiası koparılınca, hicret eden sahabiler Mekke’ye dönmüş; fakat şayianın doğru olmadığını anlamışlardı. Bunun üzerine nübüvvetin 6. yılında, Cafer b. Ebi Talib liderliğinde eşi Esma bint.Umeys’in de aralarında bulunduğu 18’i kadın 80’den fazla sahabi tekrardan Habeşistan’a hicret etti.
Habeşistan hicreti, davet ve tebliğin önünü açması bakımından büyük bir önem arz etmektedir. Esasen hicretin amacı da budur.
Mekkelilerin, Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia’yı Necaşi’ye Göndermesi
Müslümanların Habeşistan’a gidişini hazmedemeyen Mekkeliler, Necaşi’ye sığınan Müslümanları teslim almak için “Arapların Dahisi” olarak tanınan Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia’yı Habeşistan’a gönderdi.
Mekkelilerin; Necaşi’nin yakın dostu, hitabet ve siyasî zekâsıyla öne çıkan Amr b. Âs’ı Habeşistan’a göndererek iyi bir siyasî hamle yaptığını söyleyebiliriz. Fakat Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia’nın karşısında: Müslümanların temsilcisi olarak etkili hitabeti, selis ifadeleri ve tavizsiz duruşuyla öne çıkan Resûlullah’ın amcasının oğlu, Haşimoğulları’nın lideri Ebû Talib’in oğlu Hz. Cafer b. Ebi Talib (ra) vardı.
Yüklü miktarda hediyelerle Habeşistan’a gelen Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia’dan oluşan Mekke heyeti; Kral Necaşi’ye, keşişlere ve Necaşi’nin yakınında bulunan devlet adamlarına hediyeler takdim ederek onları baskı altına almayı amaçlıyordu.
Cafer b. Ebi Talib’in, Amr b. Âs’ı Bozguna Uğratması
Mekke’den getirdiği hediyeleri Necaşi’ye sunan Amr b. Âs, Necaşi’ye dönerek söze şöyle başladı: “Ey Yüce Kral! İçimizden bazı cahiller memleketlerinden kaçarak size sığındılar. Bunlar babalarının dinini terk etmiş olan kimselerdir. Buraya geldiklerinde sizin dininize de girmiş değillerdir. Bunlar, sizin de bizim de hiç bilmediğimiz, kendi icat ettikleri yepyeni bir din getirdiler. Onları almak için bizi buraya gönderenler, kabileleri içerisinde makam ve mevki sahibi olan saygın kimseler, bizzat onların babaları, amcaları ve akrabalarıdır. Sizden, bunları iade etmenizi isterler.”
Necaşi’nin yanında bulunan keşişler de, Amr b. Âs’ın bu sözleri üzerine Necaşi’ye, Müslümanların onlara teslim edilmesi gerektiğini ifade ettiler.
Necaşi, Amr b. Âs’ın ve keşişlerin bu sözleri üzerine sinirlenerek şöyle cevap verdi: “Hayır, Allah’ın adına yemin ederim ki, madem bunlar sığınmak için başka birini değil de beni tercih ettiler, memleketime gelerek burada yerleştiler, şu iki adamın iddia ettiklerini onlara sormadan, kendilerini kesinlikle teslim etmem.”
Bunun üzerine Necaşi, kendi ülkesine sığınan sahabilerin huzuruna çağrılmasını istedi. Necaşi, huzuruna gelen sahabilere “Sizin memleketinizi terk etmenize sebep olan ve benim veya şu milletlerden herhangi birinin dinine girmenizi engelleyen durum nedir?” diye sordu.
Müslümanları temsilen Hz. Cafer b. Ebi Talib, sözlerine şöyle başladı: “Ey Yüce Kral! Biz cahiliyye döneminde putlara tapan, ölü eti yiyen, her türlü fuhşu yapan, akrabalık bağlarını koparan, komşuluk bağlarına riayet etmeyen, kuvvetlinin zayıfı yediği bir toplumduk. Allah bize içimizden nesebini, dürüstlüğünü, emanete riayetini ve iffetini çok iyi bildiğimiz bir elçi gönderene kadar durumumuz değişmemişti.”
Cafer b. Ebi Talib’in cahiliyyeye dair anlattıkları, Necaşi’yi çok etkilemişti. Sözlerine şöyle devam etti Cafer b. Ebi Talib: “Bu elçi bizi, Allah’ın birliğine inanmaya, sadece O’na ibadet edip onun dışında tapmış olduğumuz putları ve taşlara tapmayı terk etmeye davet etti. Bizlere doğru söylemeyi, emanete riayet etmeyi, hısım akrabayı ziyaret etmeyi, komşuluk hakkını eda etmeyi, kan dökmemeyi ve Allah’ın haram kıldığı şeylerden kaçınmayı emretti. Biz de O’nun Allah’tan getirmiş olduklarına inandık. O’nu tasdik edip, O’na tâbi olduk. Sadece Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığı şeyleri haram; helâl kıldıklarını da helâl kabul ettik.”
Cafer b. Ebi Talib, “Bütün bunlar bizim hoşumuza gitti ve bunları yapmaya başladık; ama hemen ardından, bizi kendi yurdumuzu terk etmek ve senin ülkene sığınmak zorunda bırakan kendi yurttaşlarımızın işkence ve zulümleri başladı. Biz tüm seçeneklerimiz arasından seni seçtik, zira senin yanında bize hiçbir kimsenin zulmetmeyeceğini ümit ediyorduk.” diyerek konuşmasını nihayete erdirdi.
Bunun üzerine Necaşi, Cafer b. Ebi Talib’e “O elçinin Allah’tan getirdiğinden bildiğin bir şey var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Cafer b. Ebi Talib, Meryem sûresini okumaya başladı. Cafer b. Ebi Talib’i pürdikkat dinleyen Necaşi ve keşişler, sakalları ıslanıncaya kadar ağladılar.
Ardından Necaşi, sahabilere dönerek:
“Bu, İsa’nın getirdikleriyle aynıdır, ikisi de bir kaynaktan çıkıyorlar. Gidin! Allah’ın adına yemin ederim ki, onları size kesinlikle teslim etmem.” dedi.
Resûl-i Ekrem(sav)’in, Necaşi’ye Gönderdiği İslâm’a Davet Mektubu
Resûlullah (sav), Hicretin 7. yılında (miladî 628) Bizans, Sâsânî, Mısır, Gassan, Bahreyn, Umman, Yemen ve Habeşistan hükümdarlarına İslâm’a davet mektupları gönderdi. Resûl-i Ekrem(sav), Habeşistan’a mektubu Necaşi’ye ulaştırması üzere Amr b. Ümeyye ed-Damrî’yi (ra) görevlendirdi.
Amr b. Ümeyye ed-Damrî (ra), görevlendirildiği üzere Habeşistan Hükümdarı Necaşi’ye giderek mektubu okudu, teslim etti. Necaşi de, Resûl-i Ekrem(sav)’in elçisini çok güzel karşıladı, hediyeler takdim etti. Necaşi, Resûlullah(sav)’in kendisine gönderdiği İslâm davetini kabul ederek Müslüman oldu. Ülkesine sığınan Müslümanları, Amr b. Ümeyye ile birlikte, beraberinde Resûl-i Ekrem(sav)’e verilmesi üzerine birçok hediye de vererek iki yelkenli bir gemi ile Medine’ye yolcu etti.
Resûlullah(sav)’i görmediği hâlde O’na iman eden, ülkesine sığınan sahabileri canı pahasına müşriklere karşı muhafaza eden âdil hükümdar Necaşi Ashame; hicrî 9. yılda (m. 630) vefat etti. Resûl-i Ekrem (sav), Necaşi’nin gıyabi cenaze namazını kılıp ona dua etmiştir.
Kaynakça
Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, Beyan Yay.; Münir Muhammed Gadban, Nebevî Hareket Metodu, Düşün Yay.; TDV İslâm Ansiklopedisi, “Necâşî Ashame” maddesi.
Söz&Kalem Dergisi | Yusuf Serik