Söz&Kalem Dergisi - Ahmet Nur Mutlu
Matematikte ve fizikte boyut kavramı, bir şeyin ölçülebilir yönlerini ifade eder: Birinci boyut uzunluk, ikinci boyut genişlik, üçüncü boyut ise derinliktir. Bir doğru parçası yalnızca bir boyuta sahiptir; üzerine genişlik eklendiğinde yüzey olur; derinlik eklenince bir cisme dönüşür.
İnsan, kâinatın en küçük parçası gibi görünse de aslında en karmaşık cüz’üdür. Fizikte boyutlar maddeyi tanımlar; ama insanı anlamak için daha fazlasına ihtiyaç vardır. Çünkü insan yalnızca bir "varlık" değil, aynı zamanda bir "yolcudur". Bu yolculuğun haritası, yalnız fiziksel bir çizimle değil, kalbi bir farkındalıkla birlikte yapılabilir. İşte bu yüzden hayatı bir hakikatin üç boyutuyla düşünelim: Ahiret, Amel ve Allah’ın Rızası.
1. Boyut Ahiret: Zamanı Aşan Bir Farkındalık
Her insan doğar, büyür ve ölür. Bu çizgi, herkesin hayatında sabittir. Ama herkes bu çizginin nereye gittiğini bilerek yaşamaz. Ahiret bilinci, bu çizgiyi bir kader değil, bir seçim yolu haline getirir.
Çünkü zaman bir nehirse, biz onun üstünde sürüklenen kütükler değiliz; akış yönünü seçebilen varlıklarız. İnsan, ne için yaşadığını bildiğinde her saniye kıymetli olur. Ölüm bir son değil, bir kapıdır. Ahiret bilinci, bu kapının ardındaki sonsuzluğu görmeye çalışmaktır. Rabbimiz bu gerçeği Kur’an’da şöyle bildirir:
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût 29/57)
Fakat bu bilinç yalnızca “bir gün öleceğiz” demek değildir. Ahiret, yalnızca ölümden sonrası değildir. Ahiret, bugünün içinde yaşayan bir hakikattir. İnsan her seçiminde bir ebediyet yöneliminde bulunur. Her tercih ya cennete bir tuğla koyar ya da cehenneme bir adım daha yaklaştırır. Dolayısıyla hayat çizgisi sadece ileri doğru değil, yukarı ya da aşağı doğru da uzanır. Asıl yön, kalbin yönüyle belirlenir.
2. Boyut Amel: Hayatın İnşası
Bilgi, inancı besler. İnanç ise amel ister. Ahireti bilmek, sadece düşünsel bir farkındalık değildir; davranışa dönüşmeyen bilgi, gönülde kalmaz, zihinde solar. Ameller, bir inancın dışa vurumudur. Amel olmadan iman köksüzdür, meyve vermez.
İnsan, hayatını iyi amellerle dokudukça, düz bir çizgiden geniş bir yüzeye geçer. Bu yüzey, sadece kişinin ne yaptığıyla değil, niçin yaptığıyla da şekillenir. Aynı davranış, birinde sevap olurken diğerinde gösteriş olabilir. Bu yüzden niyet, amelin ruhudur.
Rabbimiz Kur’an’da şöyle bildiriyor:
“Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür. Kim zerre kadar şer işlerse onu görür.” (Zilzâl 99/7-8)
Yüzeyin genişliği sadece nicelikle değil, nitelikle de ilgilidir. Bazı insanlar uzun bir ömür sürer ama hayatlarında iz bırakmaz. Bazıları kısa bir ömür yaşar ama arkasında sarsılmaz bir iz bırakır. Zira mesele çok yapmak değil, Allah için yapmaktır.
Amel, bir ibadet olmak zorunda da değildir. Bir tebessüm, bir teselli, bir dua, bir affediş… Her biri kalpten geldiyse, o yüzeyde altın bir iz bırakır. Unutma: Allah, küçük ama ihlaslı bir ameli, dağlar kadar büyük karşılıklarla ödüllendirebilir.
Her gün kendimize sormalıyız: “Bugün yüzeyimi hangi renge boyadım? Aydınlık mı kattım, yoksa karanlık mı?”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur:
“Kıyamet gününde kişi, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılmaz: Ömrünü nerede tüketti, gençliğini nerede yıprattı, malını nereden kazandı ve nereye harcadı, öğrendiği ilimle ne yaptı.” (Tirmizî, Kıyamet 1)
Bu hadis, amellerimizin ne kadar önemli olduğunu hatırlatır. Her an amellerimiz ile bu genişliği ya güzelleştirir ya da daraltır.
3.Boyut Allah’ın Rızası: Derinliğin Ta Kendisidir
Çizgi ve yüzey tam olduğunda, hayat bir hacme dönüşür. Bu hacmin derinliği ise Allah’ın rızasıdır. Hayat yalnızca yaşamak değildir. Çünkü her canlı yaşar. Ama sadece insan, niçin yaşadığını sorgular. Ve bu sorgunun zirvesi, Allah’ın rızasını aramaktır.
Cennet arzusu ya da cehennem korkusu, insanı yola çıkarır. Fakat bu yolun sonunda ulaşılması gereken asıl nokta, Allah’ın rızasıdır. Çünkü cennet bile Allah’ın rızasına ulaşmadan eksiktir. Cehennemden kurtulmak, sadece bir başlangıçtır. Ama rızayı kazanmak, ebedi huzurun ta kendisidir.
“Allah razı olsun” diye dua ederiz birbirimize. Oysa ne derin bir temennidir bu… Çünkü Allah razı oldu mu, cennet kendiliğinden gelir. Bu yüzden yaptığımız her işin arkasına şu soruyu sormalıyız: "Bu davranışımı Allah beğenir mi?"
Eğer bu sorunun cevabı evetse, o iş kıymetlidir. Yoksa sadece insanlar için yapılan iş, ne kadar büyük görünürse görünsün, ahiret terazisinde hafiftir. Çünkü orada ağırlığı veren şey, niyetin samimiyeti ve amelin ihlasıdır.
“De ki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En‘âm 6/162)
Boyutların Merkezi: Kalp
Bu üç boyutun birleştiği yer kalptir. Kalp, bütün boyutların merkezidir. Ne çizgi çizilebilir kalpsiz ne yüzey genişletilebilir ne de derinlik kazanılabilir. Kalp bozulursa hepsi bozulur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır. O doğru olursa, bütün beden doğru olur. O bozulursa, bütün beden bozulur. Dikkat edin! O kalptir." (Buhârî, Îmân 39)
Kalbi diri tutan ise zikirdir, tefekkürdür, dua ve kulluktur. İnsan her gün kalbini yoklamalı: “Bugün neye razı oldum? Kime benzemeye çalıştım? Kimin rızasını kazanmaya uğraştım?”
Son Söz: Şekli Sen Belirle
Hayat sana boş bir sayfa verir. Kalem senin elinde. İstediğin şekli çizebilirsin. Ama unutma, her çizgi bir iz bırakır. Her iz bir yön gösterir. Her yön bir akıbet hazırlar. Ve herkes, ahirette kendi eliyle çizdiği hayatın içinde yaşayacaktır.
Bu yüzden:
Ahiret için yaşa, çünkü orası ebedi.
Hayatını salih amellerle doldur, çünkü zaman doluyor.
Allah’ın rızasını ara, çünkü O’nsuz hiçbir şey gerçek değil.
Ve unutma: Bir şekil ancak üç boyutluysa anlamlıdır. Ahiret bilinciyle yönlenen, salih amellerle dolan, Allah’ın rızasını hedefleyen bir hayat; şekli sağlam, hacmi dolu, değeri sonsuz bir hayattır. Davamızın sonu alemlerim Rabbi olan Allah’a Hamd etmektir. Vesselam