Söz&Kalem Dergisi - Muhammed Nur Çaksü
Günümüzde iş ve işveren arasındaki bütün ilişkilerin denetlendiği, izlendiği, gözlemlendiği sözleşmelere ve hukuka dayalı bir ilerleyiş modeli gözlenmektedir. İş veren ve işçinin tüm haklarını, sorumluluklarını, gerekliliklerini belirttiği hepimizin çoğu zaman okumadığı birden çok sayfası olan her sayfaya imza attığımız haklarımız hakkında detaylı bilgi olmasına rağmen bizim belki de bütün verimli zamanımızın orada harcanacağı ortamda bize ne imzalattırdıklarını bilmeden imzayı basıp çalışmaya başlıyoruz.
Toplum olarak bu alışkanlığımızın son 200 yıldır temel sebebi inancımızdan kaynaklanmaktadır. Çünkü insanlarda ismimizin veya belirli kültürel özelliklerimizin İslami olması onları hesap gününde kurtaracaklarını zannetmektedirler. Halbuki gerçek bundan farklıdır. Tıpkı işe başlarken yaptığımız gibi inancımızı şekillendirmeden öncede Rabbimizin gönderdiklerini okumadan, anlamadan taklidi olarak teslim olmaktayız. Bunun yanı sıra dünyayı değiştirmekle ilgili idealleri olan Müslüman profilinin önce Rabbi ile yapmış olduğu kul-Allah sözleşmesinin yani Kur’an’ın özümsenmesi gerekmektedir.
Bismillah ile başlayan mukaddesatımızın sadece cenazede, mevlitlerde, etkinlikte okunması gereken bir ritüelmiş muamelesi yapmamamız gerekmektedir. Kur’an’ın asıl amacı insanın kendini bulma çabası, Rabbiyle irtibat kurma, hayatını Rabbine göre düzenlemenin gayreti içerisinde olmaktır. Rabbimizle besmeleyle beraber başlayan ikili ilişkide Kur’an’ı okudukça kendimizi, çevremizi ve toplumu nasıl tanımamız gerektiğini Allah bizim için en ince ayrıntısına kadar nazil etmiştir. Ama ne yazık ki tıpkı iş ilişkimizdeki sözleşmeye yaptığımız muamelenin aynısını bu yüce, kutsal kitap içinde yapıyoruz.
‘’İçinizde öyle kişiler bulunmalı ki onlar, sizi hayra çağırsın, size iyiliği emretsin, sizi kötülükten vazgeçirmeye çalışsın ve onlardır kurtulanlar, muratlarına erenler.’’ (Ali - İmran 104) ayeti kerimedeki muratlarına erenler olmamız için, taklidi imanın ötesine geçip Rabbimizle aramızdaki ilişkileri güçlendirebilmenin yollarına müracaat etmeliyiz.
Allah’ı, Kur’an’ı, Peygamberi, İslam’ı, İnsanı ve ihsanı Allah’ın bize öğrettiği gibi öğrenerek, Kur’an’ı anlama çabası içerisinde anladıklarıyla yaşamaya çalışmalıyız. Dünyayı değiştirme hedefi olan Müslümanların toplumdaki sıradan bireyler gibi muamelelerde bulunması caiz olmaz. Çünkü Allah Teala, iyiliği emretme kötülükten sakındırma konusunda toplumun tamamından beklentisi yoktur. Nitekim ayet-i kerime, ‘’Aranızda bir topluluk..’’ vurgusu yapmaktadır.
İslami hedefleri olan ve bu kutsalları ile tüm sosyal hayatını düzenleme şuurunda olan Müslümanın bu konuda duygusal veya realist davrandığının nüansını sadece Kur’an ile olan ilişkisinden anlayabiliriz. Okuyarak, anlayarak, dinleyerek hayata aktarım yapmamız gerekmektedir. Aksi taktirde bakkal Ali amcanın taklidi imanı onun durumundan dolayı onu kurtarabilir. Ama İslam adına çalışma yaptığını iddia eden Müslümanı kurtaracak güçte değildir.
Allah Teala nasip ettiği tüm güzelliklerin hesabını hakkıyla sorandır. Hem seni İslam’a hizmetçi olma şerefiyle, sadece Allaha boyun eğen kafirlere karşı izzet nasip edecek, sen de buna kayıtsız mı kalacaksınız? Allah’ın bilinçli Müslümanlardan beklentileri diğer insanlara göre daha fazladır. Madem ki Allah bize İslam adına bir şeyler söyleme, yazma, çizme gibi eylemleri nasip etmiş, o zaman bu işin hakkını hakka teslim etmemiz gerekmez mi?