Söz&Kalem Dergisi
Çay Ocağındaki Sohbet:
Üniversite kantininde sıra uzun, harçlık az. Çareyi cami avlusundaki çay ocağında bulduk. Hem çay ucuz, hem ortam huzurlu. Dersten çıkan birkaç arkadaşla oraya takılıyoruz artık. Orada çalışan yaşlı bir amca vardı, bize her geldiğimizde farklı bir nasihat ederdi. Bir gün, o günlerde çok tartıştığımız bir konuyu sorduk:
“Amca, Allah bizi niye sınava çekiyor ki? Her şey O’nun elindeyse sonuç da belli değil mi?”
Gülümsedi, fincana çayı doldururken şöyle dedi:
“Evladım, öğretmen sınavda konuşmaz. Ama sınav sonunda doğru cevabı verene geçer notu verir. Allah da seni sınarken susar belki ama sonunda Rahmetiyle muamele eder. Hem kopya çekmek de serbest; Kur’an hep açık.”
Sonra ekledi:
“Bak şu çay, sıcak. Ama içine şeker atmazsan acı. Hayat da öyle; sınavlar acı ama içine sabır ve iman atarsan tatlı olur.”
O gün çaydan değil, sözden ısındım. O günden sonra dert geldi mi, içine bir kaşık sabır karıştırdım.
Ali Sönmez
Asansörde Muhabbet:
Üniversitede yurtta kalıyorum. Asansör her sabah tıklım tıklım. Bir sabah, yanımda yüksek lisans yapan, biraz ukala tavırlı bir abi vardı. Üst kata çıkarken aynaya bakıp saçını düzeltti, sonra bana dönüp sordu:
“Sen ne okuyorsun?”
“İlahiyat,” dedim.
Yüzünü buruşturdu: “Hmm... Ben de mühendislikte yapay zekâ üzerine çalışıyorum. Yani biz biraz daha gerçeklerle ilgileniyoruz.”
Gülümsedim. Cevap vermek istemedim ama içimde bir şey kıpırdadı. Asansör durmadan önce dedim ki:
“Yapay zekâ insanı taklit ediyor, biz ise insanı Yaratan’ı anlamaya çalışıyoruz. Gerçekliğin en hakikisini…”
Bir sessizlik oldu. Kapı açıldı, indik. Arkadan seslendi:
“Güzel söyledin. Belki bir çay içip konuşuruz.”
O gün bir yapay zekâ mühendisiyle çay içerken kaderin ne kadar gerçek olduğunu konuştuk. Ve belki de o sabah, bir kalpte bir pencere aralandı.
Ebuzeer Yıldırım