Söz&Kalem Dergisi - Muhammed Özçelik
Bismillahirrahmanirrahim
“O,(c.c) Hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk suresi –2. ayet)
Yüce Rabbimiz, dünyaya gönderiliş amacımızı bu ayeti kerime ile en güzel şekilde bizlere açıklamaktadır. Bu hakikate iman ve gereğince bir hayat sürdürmek, her Müslümanın bilincinde olduğu, bilincinde olması gereken en önemli hususlardan biridir.
Şu husus unutulmamalıdır ki imtihan kolay değildir. Dünya hayatı, İslami bir hayat sürdürmek, üzere olmamız gereken sırat-ı müstakim, nefsin arzu ve baskıları, insanoğlunun ezeli düşmanı şeytanın vesveseleri ve diğer tüm zorlukları ile birlikte hakiki bir imtihan haline gelmektedir. Yüce Allah, dünya hayatını imtihan dünyası olarak takdir edip insanoğlunu elmas ve kömür misali işleyeceği amellere göre salih veya şaki olarak ayırmayı murad etmesinin yanında insanı nefisi ve şeytanıyla da baş başa bırakmamıştır. Engin rahmeti ile imtihan dünyasının selameti için bizlere yol gösterici olarak Kur'an'ı Kerim'i göndermiş ve onu açıklayıp tatbik edilebilirliğini gözler önüne sermek maksadıyla da içimizden elçiler seçmiştir. Bunun sonucunda da İslami bir yaşantıdan bizleri sorumlu tutmuştur.
Dünya hayatında bunca sorumluluktan imtihana tabi tutuluyorken ve de İslam’a tabi her Müslümanın hayatında bunca sıkıntı varken, Müslümanlar içerisinde sloganlaşan hakikat dolu bu cümleyi “Huzur İslam’da!” nereye konumlandıracağız?
Her şeye rağmen gerçekten de huzurun İslam'da olduğunu hikmet ehli her zaman savunmuştur. Bu hakikati şöyle bir örnekle açıklamışlardır; yokluk günlerinde çocuklarıyla beraber aç kalan bir annenin, bulabildiği bir parça ekmeği çocuklarına yedirip kendisinin aç kalması gerçekten de sıkıntı çekmesine sebebiyet verir. Ancak yavrularını doyurabilmesi, onun için bir o kadar da huzur vericidir.
Sıkıntı çekmek ve huzurlu olmak arasında büyük bir fark vardır. İçinde ölümün ve hayatın yaratıldığı bu dünya yurdu imtihan gereği sıkıntılarla kuşatılmıştır fakat İslami bir yol izlendiği sürece neticesinde kişiye huzur vaad edilmiştir. Yüce Rabbimiz, İslam'da bizlere sıkıntı yaşamayacağımıza dair bir teminat vermemişken, tüm emir ve yasaklarını tatbik etmemiz halinde huzurun teminatını vermiştir.
Peygamber efendimiz (s.a.v) türlü türlü sıkıntılar çekmişken, Habibullah (Allah'ın sevgili kulu) olmakla huzur bulmuştur.
Hz. Hüseyin Kerbela'da susuz kalmışken, zulme karşı dik duruşu ona huzur vermiştir.
Müslümanlar cami çıkışlarında vurulmuşken, karanlık hücrelerde işkenceler görmüşken ve ömürlerinin baharını Yusuf-i medreselerde geçirmişken İslam düşmanlarına karşı kıyam edip Allah'ın salih kullarından olmak, onlara huzur vermiştir.
Muhammed Mursi’ye mısır zindanları sıkıntı yaşatmışken, davasından geri adım atmamak ona huzur vermiştir.
Gazze’de olmak; Gazze'de çocuk, kadın, yaşlı, genç olmak, Gazze'de Yahya Sinwar olmak, sıkıntı yaşamaktır fakat neticenin en güzeli şehadetle huzur bulmaktır.
Bu dünyada Rabbin rızasını kazanmış bir halde, imtihanı kazanmanın lezzeti ile ebedi âleme doğru göç etmek mümine huzur verir hatta bu huzurun ta kendisidir.
“Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış; cennet ise nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.” (Buhari)
Razı olunmuş, mümin kullara vaat edilen ebedi saadet yurdu cennetin yolu Resulullah'ın bu hadisi şerifinden de anlaşılacağı üzere dünyada çekilen sıkıntılarla, dertlerle kuşatılmıştır. Bu yolda var olan engelleri aşmak, nefsi terbiye etmek; Cennetin bedeli, Allah rızasının teminatı olmuştur.