Söz&Kalem Dergisi - Vuslat Şen
Etrafımızda her an ibret dolu olaylar yaşanmaktadır. Bazen yaşayarak bu hadiselere şahit olmaktayız. Önemli olan bu olaylara dikkatle bakmak ve sırrı ilahinin kalemi ile yazılmış olan manaları keşfedebilmektir. Bazen bir bal arısı, bazen bir çiçek, bazen denizin dalgaları, bazen sıcak bir tebessüm, duygu yüklü bir gözyaşı, merhametle uzanan bir el; bazen de yüzümüze kapanan kapılar… Bu varlık ve olayların hepsinde, üzerinde düşünülmesi ve ibret alınması gereken nice hikmetler, manalar ve dersler vardır.
İnsanoğlunun Allah’ın emirlerine, dinin hükümlerine ve ahlak kurallarına uygun şekilde hareket edip mutlu ve huzurlu yaşamalarında ibret almanın büyük bir payı olduğu için Kuran’da peygamberlerden, onların gönderildiği toplumlardan ve kendilerine karşı gelenlerden söz eden kıssalara geniş yer verilmiştir.
Ayrıca tanrılık iddiasında bulunan Firavun’dan bahsedilirken, “Bunda Allah’tan korkanlar için ibret vardır”1 denilmiştir. Bu ayetten ancak akıl sahipleri, sağduyulu ve Allah’tan korkan kişilerin ibret alabileceği anlaşılmaktadır.
Toplumların olduğu gibi insanların da bir tarihi vardır. Bir insanın tarihinden okuyabileceğimiz en değerli şey ise tecrübelerdir. Büyüklerimizin dilinden düşürmediği bir tavsiyeleri vardır. “Bak ve ibret al” ibret almak, olayları kulak ucuyla dinlemek ve geçiştirmek değildir. Aksine yaşanan olayların içine girmek ve dersler çıkarabilmektir. Yani yaşanmışlıklardan yola çıkarak yeni keşif ve düşüncelere açılabilmek ve aynı hataları tekrar etmemektir. Kendi yaşadıklarımızın yanında başkalarının yaşadıklarından da ibret almak gerek. Kendi hayatımızı okurken, başkalarının hayatlarını da okuyabilir ve kendi payımıza düşeni alabiliriz.
Yüce kitabımız Kuran’ı Kerim’de başlıca iki türlü ibretten söz edildiği görülür.
İlki dünyayı gezip görmek, geçmiş milletlerin kalıntılarını incelemek suretiyle bunlardan çıkarılan tarihi sonuçlar ve bunun ışığında inanç ve ahlakın düzeltilmesi, geliştirilmesi anlamında kullanılmıştır. Yusuf suresinde böyle bir tarihi incelemenin önemine işaret edildikten sonra “Onların (geçmiş peygamberler ve kavimlerinin) ibret verici hikâyelerinde akıllı kimseler için nice ibretler vardır”2 buyrulmuştur.
İkinci bir ibret çeşidinden de canlı ve cansız tabiat üzerinde düşünerek bunlardaki düzen ve uyumla, bu düzenin Allah’ın koyduğu kanunlara uygun olarak işleyişinden çıkarılan sonuçlar anlamında söz edilmiştir. “Sizin için hayvanlarda ibret vardır. Nitekim onların karınlarında olandan (sütten) size içecek sağlarız.3 ve “Allah gece ile gündüzü ardada getirir. Kuşkusuz bunda basiret sahipleri için bir ibret vardır”4 mealindeki ayetlerde geçen ibret kelimesi, insanları eşyadaki düzeni ve hikmetli yaratılışı kavrayarak dünya ve ahiret saadeti için bunlardan yararlanmaya teşvik etmektedir.
Verilmesi en kolay şey öğüt; alınması en zor olan şey ise ibrettir. Geçmişten ibret almayan kişinin geleceğe ibret olması muhtemeldir, hatta muhakkaktır. İbret almayla ilgili olarak Hz. Ömer, “Olmamış şeyleri soracağına, olmuşlardan ibret almaya çalış” der. Sahi neden ibret almayız, kapımızda geçen cenazeler, kulağımıza gelen ah sesleri ve hatalarımızın tezahürleri ortadayken neden ders çıkarmayız?
İnsanlarımız, cenaze namazının ardından yaşadıkları iyi hali neden daimi olarak sürdüremezler. Biz, nasıl ve ne zaman dünyaya ibret gözüyle bakanlardan olabileceğiz? Hayattaki en mühim ibret vesilesi olan cenaze manzaralarından ne zaman kendimiz için ibret alabilenlerden olacağız. Çünkü gördüklerimizi ve duyduklarımızı başkalarının hayatlarına mal ediyor ve kendimizi geri çekiyoruz. İbret almak yerine hatalarımızda ısrar ediyoruz.
Ömer Ferit Kam, “Kabristan ne büyük ibret dershanesidir. Onun derin sessizliğindeki yüksek ifade gücü, en güzel konuşan hatiplerin belagatlerinden daha tesirlidir. Hayatın coşkun nehri insanların bütün emel ve ihtiraslarını sürükleyerek nihayet şu zifiri karanlık çukurlara tıkıyor” diyerek ölümün ibret almaya en etkili olgu olduğuna işaret ediyor. İbret almak, bir arayıştır. İnsana imanını kemale götürebileceği ve zaaflarını onarması için bir fırsat verir. Aslında toplum ve ferdi olarak ibret almamızı engelleyen önemli faktörler şunlardır:
1-Toplum olarak uyarıcılarımızı itibarsızlaştırma sorunumuz.
2-Dünyevileşme hırsı; dünyevileşme ile zindanlarımız, girdaplarımız hesaplarımız ve beklentilerimizin çoğalması. Bütün bunlar kısa bir zaman dilimi olan ömrümüzde hayatın bizi kuşatıp sünnetullah üzerinde yoğunlaşmamızı engelliyor. Bu durum da ibret alma hassasiyetimizi zayıflatıyor.
3-Yüzümüzü hayatın doğal akışından çevirip ekran ve sosyal medya saplantısı içerisinde vakit tüketmek.
4-Beşeri ideolojilerin sebep olduğu ön yargılar, katı ideolojik saplantılar ve münafıklaşan bir haleti ruhiyenin yaygınlaşması.
5-Modern insanın kaybettiği mütevazı kişilik zemini.
Unutmayalım, yaşadıklarımızdan ibret almazsak aldanıştan aldanışa sürükleneceğiz. İnanmış müminler olarak, Rabbimizin kevni ayetleri üzerinde yoğunlaşıp ibret almamızı engelleyen bütün malayani gündem ve zeminlerden uzak durmalıyız. İbret almamızda bizleri hayra götürecek usul ve hassasiyet, Hasan-ı Basri’nin dediği gibi aklımızı Kuran’a arz etmekten geçer. Kalbimiz takva ile tanışıklık yaşamadıkça ibret alma nazariyesi ile aramızda sürekli sorunlar olacaktır. İbret olanlardan değil de ibret alanlardan olabilmek duasıyla.
1 Naziat Suresi 79/26.
2 Yusuf Suresi 12/111.
3 Müminin Suresi 23/21.
4 Nur Suresi 24/44