Söz&Kalem Dergisi - M. Nur Caksü
Günümüz teknolojilerinde her ne kadar lisanslama ve diğer gerekli standartların değerlendirildiği, denetlendiği kuruluşlar mevcut olsa da ülkemizde hala veri güvenliği ve kişisel veri haklarının korunduğu bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. İlerleyen günlerde neredeyse tüm alanlarda faaliyet göstermesi beklenen bu elektronik cihazların sahip olduğu kameralar ile görüntülerin işlenmesine dair herhangi bir yasal dayanak bulunmamaktadır. Yapay zekanın da ivme kazanarak gelişmesiyle birlikte yepyeni bir güce kavuşan bu cihazlar, sahip olduğu görsel ve işitsel verileri saklarken nelere dikkat ediyor ya da bu verileri saklaması gerçekten gerekli mi gibi bazı cevaplara henüz hukuki olarak yanıt verilmiş değil.
Şu an gelişmiş ülkelerde kargo servislerinde görevlendirilmek istenen dronların birçok farklı sektörde de yerini alacağı kaçınılmazdır. Peki, gerekli izinleri alan gerçek veya tüzel kişiler, elde ettikleri verileri kimin kontrolünde işleyecektir? Birçok kişinin görüntüsüne ve özel mülklerin konum bilgisine sahip olan bu cihazlar, ilerleyen günlerde tehdit olarak kullanılmasının önüne geçilebilmesi için mahremiyete hangi ölçüde riayet edecekler.?
Bu gibi tehditlerin önüne geçilmesi için öncelikle kayıt kapasitesinin belirli sınırlarda tutulması gerekmektedir. Yazılımsal olarak açığa sebep olabilecek durumların önceden belirlenip gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Kişinin rızası olsa dahi veriler gönderilirken uçtan uca şifrelenmeli ve üçüncü şahısların verilere ulaşması engellenmelidir. Ayrıca, bu gibi elektronik cihazların ateşli silahlarla desteklenerek bir ölüm makinesi haline de getirilebileceği unutulmamalıdır. Yazılımsal olarak bu gibi hatalara sahip olan bu cihazların kontrolü, rahatlıkla üçüncü kişilerin kontrolüne geçebilir. Cihazı yönlendirmesi de gerçekteki bilgilerle oynayarak mevcut sisteme kendi istediği bilgileri yükleme potansiyeline sahip olacaktır.
Bu gibi hatalarda gerçek görevi yerine bam başka bir amaca hizmet eden bir cihaza dönüşmemesi için aktif olarak hayatımıza daha giriş yapmadan bu gibi cihazların denetim mekanizması için iyileştirmeler yapmalıyız. Bu bahsi geçen konular akla şu soruları da getiriyor: Özel veya kurumsal mülklerdeki güvenlik sistemlerinin de denetlenmesi gerekmiyor mu? Özellikle kamu kurum ve kuruluşlarındaki kayıt verileri ne kadar güvenli saklanıyor? Bu verilerin güvenliği düzenli ölçüde denetleniyor mu?
Bu gizliliğin ne kadar önemli olduğunu şu örnekle açıklamak mümkündür: Her ne kadar ülkemizde hala bu seviyede organizasyon yapacak kapasitede hırsızlar olmadığı için şu an için rahat edebiliriz. Sürekli kayıt altında tutulan bir bankada eğer veriler güvende değil ve üçüncü kişiler tarafından izlenebiliyorsa ve bu üçüncü kişi hem bütün bankanın çalışma disiplinini, önemli olay ve faaliyetlerin zamanını hem de bankanın sahip olabileceği tüm açıkları rahatlıkla öğrenmiş olacaktır. Aynı zamanda masaların üzerinde dolaşan tüm belgeleri bu kameralar vasıtasıyla görme şansına sahip olacaktır. Veri gizliliğinin ve mahremiyetin sağlanması açısından görüntü ve ses kaydı alabilen tüm cihazlar ciddi bir denetleme sürecinden geçirilmelidir.
Unutmayalım ki ağa bağlı olan hiçbir veri tamamen güvenli değildir. Veri trafiğinin gizliliğe riayet ederek akış yapabilmesi için sistemlerin yazılımsal veya donanımsal bariz hatalara sahip olmaması gerekmektedir. Güvenlik endişesi ile yerleştirilen bu cihazlar, aslında aldıkları kayıtlar ile bilgi güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Yaşanan olumsuz durumlar karşısında kanıt niteliğinde olan bu verilerin güvenli bir şekilde işlenebiliyor olması gerekmektedir. Eğer zamanında doğru önlemler alınmazsa, bizi korumaktan ziyade bize zarar verecektir. Kişinin rızası dışında bu kadar çok izlenmesi bireysel ve toplumsal mahremiyete zarar verecektir. Bu gün için belki mahrem sınırlarımız içerisinde yer almasa da, gelecekte her tarafta uçan dronların veya güvenlik kameralarının elde ettiği verilerin kimler tarafından kullanıldığını veya kullanılabiliyor olmasına yasal bir engel getirmemiz gerekiyor.