Söz&Kalem Dergisi - Zeliha Gürceğiz
Yalnız Allah adına, bir kapansam toprağa. Bütün varım yoğum toplasam sonra varsam toprağa. Kardeş olsam onunla…
Allah’ın emanetini yalnız insan göğüsledi yani toprak. Dağ ve taş erirdi, demir çürürdü. Allah’ın emaneti ağırdır Ey İnsanoğlu! Dal şimdi hüzünlerin deryasına. Arasan da bulsan bir ayak izi. Herkes kendi yolundadır.
Hüzün ve imtihan dünyası. Madem burdan kurtuluş çaresi budur; senin yolunda seçme hakkımdan vazgeçiyorum ve benliğimden yüz çeviriyorum. Bulsun senin Merhametin beni bu köşe başında. Kuşatsın benim acizliğimi ve zaafımı. Rahmetin bulsun beni Ey İlah’ım, Ey Emanetin Asıl Sahibi! Şefkat etsin benliğin bana, dayanak olsun. Tüm kapıların kapalı olduğu bir rüyada kendi kapısını bana açsın Ey Sultan’ım! Kimsesizlerin kimsesi medet! Yandım ki artık sönmem. Çevir yangınımı İbrahim’in bahçesine. Ağlayayım Yakub gibi, söndürür müydü gözyaşım beni kuşatan bu hırçın alevleri? Ama ben topraktanım, erimem ve çürümem. Bulsam ve anlasam mayamdaki efsunlu sırrı…
Acımasız ve sert taşları toprağın sardığı gibi naiflikle ve zariflikle kabullenmeli insan imtihanını. Tedbirini ve çabasını bir kenara bırakıp takdir olunanı kabullenmeli. İnsanın mayası buna elverişlidir. Bu ham madde yani toprak ve çağrışımları insanoğluna kendini ve sınırlarını tanıttırabilir. En kötüsü buydu dedikten sonra daha kötüsü gelip de insanın gırtlağına dayanınca insan düşünür: Ne zamana kadar? Daha ne kadarına dayanabilirim? Ey insan! Git toprağa bak, sen osun ve ondansın. O kışlar geçirir de meyve vermekten vazgeçmez. O dağın başında da yeşerir, senin evinin penceresinde bir saksıda da. Sen ona ne atarsan at o senin için onu zararlarından arındırır. Onu faydalı bir öze dönüştürür. Üzerinde kan dökülse laleler yetiştirir. Senin içinde böyle bir maya varken sen de güçlüsün. Müjde sana Ey İnsan! Sen bu hüznünü en derinlerine gömüp onu gözyaşınla sulayacak ve ondan nazenin bir çiçek açtırabileceksin. O çiçek bir bahçeye dönüşür belki İbrahim’in bahçesine. Sen orda esenlik içerisinde olacaksın, müjde olarak bu sana yeter.
Toprak güzeldir ve ona temas edene mutluluk ve pozitif enerji verir. İşte sen de hem kendine hem çevrene mutluluk dağıtabilirsin. Kutludur bu maya, kutludur insan. Toprak dikeni de yaşatır, gülü de incitmez. Sende olan her şey seninle olmaktan mutludur. Toprak temizdir ve temizleyicidir. Sen de öyle mukaddes mizaçlısın. Bir teyemmümlük affı çok mu göreceksin? Oysa sen sana reva görülen eziyete sabır ve tahammül edersen her türlü feyz, bereket ve güzellik yetişirdi sende. Hakeza kökleri seni kuşatırdı. Toprak ezilse de, basılsa da ve hatta çiğnense de tecelliyat ve cilvelere en yüksek bir aynadır. Senin gibi… Ey Adem! Ey Toprak! Ve Ey İnsan! Bunu ancak sen yapabilirsin, bu kadar ağır bir yükü ancak sen taşıyabilirsin. Bir Yar-i Mutlak var ki seni toprağa, toprağı sana layık gördü. Sen de bu mertebeyi kabul et. Gerçekten toprağa dönmeden önce sen toprağa geri dön. Şüphesiz ki gidişimiz onadır ve biz ondanız. Toprağın bu hasletlerini kendine kabul buyur göreceksin ki bu hüzün deryasında dingin bir liman varmış. Sen de o limana varacaksın.
Görünmez bir ateşle ve hüzünle kalbi yanan, imtihan deryasında kulaç atmaktan yorulmuş, kırılmış ve bir liman gözleyen Ademoğluna ve en başta bana Şeyh Galib’in şu dizeleriyle:
Ey dil! Ey dil! Niye bu rütbede pür gâmsın sen?/ Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen/ Secde-fermâ-i melek zât-ı mükerremsin sen/ Bildiğin gibi değil cümleden akvâmsın sen/ Rûhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen/ Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryem’sin sen
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen/ Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.