Röportaj - Ali Tarhan / Çeviri: Muhammed Kutulman | Söz&Kalem Dergisi
Hayatı Kur’an ayetleriyle değişen, Kur’an'ın o düşündürücü ve etkileyici yönüyle tanıştıktan sonra Müslüman olmaya karar veren daha doğrusu fıtrata yani İslam’a dönen Venezuellalı bir genç Marcos. Marcos ile Üsküdar'da kaldığı bir ilim merkezinde buluşuyor ve hidayet hikâyesi dinliyoruz, gerçekten etkileyici bir hidayet hikayesi var Mecos’un.
Yaşadığı şehrinde Müslüman olmadığı için ilk Kelime-i Şehadetine dağları şahit kılan Marcos'un hidayet öyküsünün sizleri de etkileyeceğini düşünüyor, sizi Maarcos’un fıtrata dönüş hikayesi ile baş başa bırakıyorum.
İlk olarak seni tanımak istiyoruz. Marcos kimdir, nerede doğdu?
Adım Marcos Alexander Mora Lizcano. 29 yaşındayım. Uzun adlarımız var çünkü genellikle iki isim ve iki soy ismimiz olur. Biri anneden diğeri babadan. Venezüella’da doğdum. Benim Babam Venezüellalı annem ise Kolombiyalı. Bu nedenle çocukluğumdan itibaren her iki ülke ile de ilişkilerim oldu. Türkiye’ye gelmeden önce Kolombiya’da da yaşadım. Bogota’da yaşıyordum.
İslam’dan önceki yaşımınız nasıldı? Bize bundan bahsedebilir misin?
İslam’dan önceki yaşamım normal bir yaşantıydı, sıra dışı bir şey yoktu. Sanırım normal bir ailem vardı. Normal ebeveynlerim ve arkadaşlarım vardı. Tabii, beni nihayetinde dine götüren şey delikanlılık çağımda bazı şeyler hakkında duyduğum meraktı. Ölüm sonrası hayat, doğru olan şey nedir, yanlış olan şey nedir, diğer bir deyişle ahlaklılık nedir? gibi konular… Ölüm ve ahlak gibi konularla ilgileniyordum. Yaşamın amacı gibi konular… Herhangi iyi bir amaç var mı? Objektif bir şey var mı? Çünkü her yerde böyle bir bağlam içerisinde yaşıyoruz. Birçok düşüncenin bombardımanına maruz kaldığımızda, her şeyin göreceli olduğuna inanma eğilimindeyiz, değil mi? Bu nedenle objektif olarak neyin doğru veya iyi olduğu konusuyla ilgilendim. İslam’a girmeden önce üzerinde düşündüğüm konular bunlardı.
Etrafında tanıdığın herhangi bir Müslüman var mıydı?
Ben Saint Cristobal şehrinde yaşıyordum. Venezüella’da yaşayan Müslümanlar olsa da belli bazı şehirlerde yaşıyorlar. Müslümanlar genellikle ülkenin doğusunda, kuzeybatısında ve başkentte yaşıyorlardı. Ancak benim yaşadığım bölgede Müslüman yoktu. Yaşadığım şehirde herhangi bir Müslüman ile tanışma fırsatım olmadı. Bu benim için kötü bir şeydi. Bir Müslümanla ilk defa ülkenin kuzeybatısında bulunan ve yaşadığım şehre otobüsle 10 saat uzakta başka bir şehirde tanıştım. Tanıştıktan sonra öğrendim ki bu şehirdeki Müslümanlar Venezüella’ya yaklaşık 40-50 yıl önce göç etmiş Lübnanlılardı. Dinlerini yaşamak ve çocuklarına İslami bir eğitim vermek için cami de açmışlardı.
Müslüman olma serüvenin nasıl başladı?
Müslüman olma sürecim daha öncede bahsettiğim gibi; neyin doğru olduğu, neyin yanlış olduğu, ölümden sonraki yaşam gibi konular üzerinde düşünmemle başladı. Ne yapmamız gerekiyor? Bir insan olarak sorumluluğumuzun ne olması gerekiyor? Daha büyük bir amaç, bir hedef, bizden daha büyük bir şey olmalı gibi düşünceler zihnimi meşgul ediyordu. Bu merakımdan dolayı çok farklı kaynaklar okuduğumu hatırlıyorum. Yehova Şahitleri hakkındaki kaynakları okuduğumu hatırlıyorum. Hristiyanlık içerisinde iyi bir şey gibi görünüyordu. Özellikle Budizm hakkında okuyordum. Hristiyanlığın bir dalı olan Protestanlık hakkında okuduğumu hatırlıyorum. Çünkü meraklıydım ve çok fazla şey öğrenmek istiyordum.
Hatırlıyorum 16 yaşındayken Teslis inancı ile ilgili kafamda oluşan bazı çelişkilerden dolayı dini uygulamaları yapmamaya başlamıştım ama Hristiyanlığa mesafeli durmama rağmen ondan hala tamamen kopmamıştım. 16 yaşındaydım ve vaktim çokta iyi geçmiyordu. Bazen YouTube üzerinden Hristiyan vaizlerin bazı konferanslarını arıyordum. Bir gün konferans izliyordum. Ekranın sağında bir video gördüm. Büyük harflerle “HAZRETİ İSA HAKKINDAKİ HAKİKAT” gibi bir şey yazılıydı. Onu tıkladım. Video yabancı bir dildeydi ve altyazılıydı. Videoyu izliyordum ve Hristiyanlıkla yaşadığım problemin sebebi olan Teslis inancından dolayı dikkatimi çekti. Yani tanrıyı üçe bölme ve her nasılsa üçü yine bir kabul etmeyi benimseme vs. O zamanlar bilmiyordum fakat izlediğim video yanılmıyorsam Kur’an’ı Kerim’in Meryem Suresinden bir bölümdü. Hazreti İsa’dan bahsediyordu ve onun bir ilah olmadığını ancak Allah’ın bir kulu olduğunu söylüyordu. Yani Teslis inancını temelinden reddediyordu. Bu hemen dikkatimi çekti. İzlerken “Evet bu mantıklı. Bu sürekli hakkında düşündüğüm şey” dedim. Videoyu izledikten sonra “Bu ne?” dedim. Sonra yapabildiğim tek şey Google başvurup duyduklarımla alakalı araştırma yapmak oldu.
Arama çubuğuna videodan dinlediğim ve okuduğum şeyleri yazdım. Sonra dinlediğim şeyin Kur’an’ı Kerim olduğunu fark ettim. Bu İslam adında bir dindi. Hristiyanlıkla birçok ortak noktası vardı. Ülkemizde, Latin Amerika’da İslam çokta bilinmeyen, yabancı bir şeydir. Avrupa’da yaşayan göçmenler olduğu için Avrupalıların İslam hakkında iyi kötü bir fikirleri var. Ancak Latin Amerika’da eskiden olduğu gibi çok göçmen yok, bu nedenle Müslümanlar bu bölgelere çok az gelip gitmiş. Hatta bu bölgenin insanına sorarsanız İslam tuhaf, yabancı, çölden gelen bir şey olduğunu söylerler. İslam’la tanışma sürecim tam olarak böyle başladı. Daha sonra sürekli Google'daydım, sürekli bir şeyler okumaya çalışıyordum. Çünkü sahip olduğum tek kaynak buydu. Bazen İslam’la çok ilgili olduğum zamanlar oluyordu bazen de geri adım atıp uzaklaşıyordum. Çünkü bu büyük bir değişiklikti, değil mi? Bu yabancı olduğum bir konuydu. Hem İslam'ın ne olduğu ve nasıl yaşanacağı konusunda konuşacağım kimse de yoktu. Yaklaşık 4-5 yıl sonra Müslümanlarla konuşma fırsatım oldu. Yıllar geçtikçe harika şeyler oldu. 16 yaşında başlayan ve ara ara duraksayıp bıraksam da 4-5 yıl süren sorgulamalarım ve araştırmalarım neticesinde 22 yaşında iken Müslüman olmuştum..
İlk defa ne zaman camiye giderek Müslümanları gördün ve ilk izlenimlerin nelerdi?
Camiye ilk gittiğimde sanırım 20 yaşındaydım. Venezüella’nın Maracaibo adlı şehrindeydi. Çok sıcak bir şehirdir. Venezüella’nın bu şehrinde yaz veya kış yoktur hava her zaman sıcak olur. Oraya gittik. Cuma günüydü. İnternette bazı şeyler okumuştum. İslam’da namazın ve orucun olduğunu biliyordum. Müslümanların Cuma namazlarının olduğunu da biliyordum. Bu nedenle kendi kendime “eğer oraya gitmek istiyorsam cuma günü gitmeliyim.” dedim. Hatırlıyorum gelmeden bir gün veya iki gün önce ne zaman toplanacaklarını sordum. Oradaki şahıs bana toplanma zamanını söyledi. “Tamam” dedim. Sonra bir veya iki gün sonra oraya geri gittim. Gerçekten camii doluydu. Fakat, onların önce hutbe okuyacaklarını ve sonra namaz kılacaklarını bildiğimi hatırlıyorum. Orada iri yarı bir adam konuşuyordu fakat sadece Arapça konuşuyordu. Orada insanların çoğunun Arapçayı iyi anladığını biliyordum. Yaptığım şey etrafa bakmak oldu. Bir köşede bir adamın tercüme yaptığını fark ettim. Etrafında bir grup adam toplanmıştı. Onlara doğru gittim, yanlarına oturdum ve dinleyeme başladım. Hutbenin ne hakkında olduğunu hatırlamıyorum belki de tercüme çok iyi değildi.
Daha sonra onlar namaza başladı fakat ben namaz kılmadım çünkü henüz Müslüman olmamıştım. Salonun gerisinde oturarak onların namazlarını bitirmelerini bekledim. Namazdan sonra orada bazı insanlarla tanıştım. Onlar da Venezüellalıydı. İslam dinini seçmişlerdi. Camide ne yaptıklarını bana anlattılar. Bana cumadan sonra bir araya gelip kendi hayatları hakkında konuşacaklarını söylediler. Bir araya gelip bir halka oluşturacak şekilde oturuyorlardı. Yaşadıkları problemler hakkında fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Bana çok ilginç gelmişti, düşünün bir grup arkadaş olarak bir camide oturuyorsunuz ve “Benim bir sorunum var” diyorsunuz. Sanki bir şura oluşturuyorsunuz ve soruna bir çözüm yolu bulmaya çalışıyorsunuz. Bana bunu her cuma yaptıklarını söylediler.
Bana İslam’ı nasıl seçtiklerini ve İslam’ı nasıl yaşamaya çalıştıklarını anlattılar. Bana bazı broşürler ve bazı kitaplar verdiler sonra o şehirde belki iki ay kaldığımı hatırlıyorum. 2-3 defa daha cuma günlerinde camiye gittim. Aynı şeyler oldu. Oraya gidiyordum, dinlemeye çalışıyordum, onlarla biraz konuşup geri gidiyordum. Bu benim için bir tür ilk deneyimdi. Tabi çok güzeldi. Biliyorsunuz dama internet üzerinde İslam hakkındaki kaynakları okuyordum fakat şimdi İslam’ı yaşayan insanları görme şansına sahip olmak olayı daha gerçekçi bir hale getirmişti. Çünkü daha önce bu sadece ekranda, makalelerde ve videolarda gördüğüm bir şeydi fakat gidip bunu yaşayan insanları görmek “Oooo! Bu gerçek ve insanlar bunu yaşıyor” demek gibiydi. Bu daha fazla güven vericiydi ve gerçekten çok yararlı oldu.
O zaman henüz Müslüman olmamıştın peki ne zaman Müslüman oldun?
Müslüman olmam 2015 yılının Eylül ayında oldu. O zaman 22 yaşındaydım. Yine İslam’la ilgili konularla ilgilendiğim bir zamandı. Daha önce söylediğin gibi ilk başta yaklaşık 1 yıl kadar bu konuyla ilgilenmiştim. Daha sonra 1-2 yıl kadar bu konuyu unutup geri çekilmiştim. Camiye gittiğim zaman tekrar bu konuyla ilgilenmeye başladım fakat daha sonra tekrar konuya biraz uzak kaldım. Yani geri döndüm. Fakat İslam’ı kabul ettiğim o dönemde gerçekten İslam’la çok ilgileniyordum. Her zaman olduğu gibi sürekli bu konu hakkında internet üzerinde okumaya çalışıyordum çünkü başka bir bilgi kaynağım yoktu. Gerçekten bu dönemde İslam’la ilgili konuları çok okuyordum ve İslam’ın Allah’a iman gibi konularda sunduğu çok şeyle aynı fikirde olduğumu gördüm. İslam’ın ahlaki yapısı ile aynı fikirdeydim.
Birçok konuda İslam’ın bakış açısını kabul ediyordum fakat tam olarak iman etmemiştim. İslam’la aynı fikirde olabiliyor, gerçekten İslam’ı seviyor fakat tam olarak Islama iman etmiyordum. Bir gece vaktiydi, sanırım 16 Eylüldü. Her zamanki gibi bilgisayarımda okuyordum. Kur’an-ı Kerim’de bulabileceğiniz farklı mucizeler hakkında online makaleler vardı. Kur’an’ı Kerim’de zikredilen ve daha sonra gerçekliği yıllar sonra ortaya çıkan ilginç konular ve mucizeler. Bilimsel gerçekler ve tarihi gerçekler konusunda. Deniz hakkındaki o bölümü gördüm. Farklı su kütlelerinin nasıl etkileşime girdiklerini anlatan bazı ayetler var biliyorsunuz. Hatırlıyorum deniz ile ilgili kısımda deniz suyu kütleri arasında büyük bir bariyer olduğu ve böylelikle birbirleriyle karışmadıkları zikrediliyordu. Bu muazzam bir şeydi. Onların arasında birbirleriyle karışmalarına müsaade etmeyen bir bariyerin olduğu gerçeğinin zikredilmesi tek başına çok önemli bir şey çünkü bu farkı o zamanlar nasıl söyleyebilirler, değil mi?
Kur’an-ı Kerim’de bu özelliklerin farklılığının zikredilmesi hakikati tek başına muhteşem bir şey diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ve çok şaşırdım. Kendi kendime “Aaaa buna bakın! bunu nasıl bilebildiler” dedim. Çünkü anlatılanlar çok netti. Bu kadar eski bir kitapta bu bilgiyi görmek gerçekten çok muhteşem bir şey, değil mi? Bu bilgi onlara nasıl geldi? O zamanlarda yaşayan kişiler için çok tuhaf bir şey. Bunu okudum ve çok şaşırdım.
Bundan daha büyük olan şey ise deniz suyu ve tatlı su ile aralarındaki bariyerden bahsediyorlardı, sadece bariyerden değil aynı zamanda aralarında bir ara bölümden de. Aralarında bir alan var. Bir su alanı var, burada ne deniz suyu var ne de nehir suyu. Kendi kendime “Bununla ne kast ediliyor” dedim. Sonra Google üzerinden bu yerlerle ilgili araştırma yaptım. Bu yerlerin bir adı var. İspanyolcada buna “Estuario” deriz. Biliyorsunuz nehirlerin denizlere döküldükleri yerler vardır. Bu alan ne deniz ne de nehirdir. Bir tür ikisinin karışımıdır. İkisinin arasında bir alandır. Bunu fark ettiğim zaman “Hayır olamaz bu nasıl olabilir” dedim. Şaşırdım ve aynı zamanda korktum. O gece çok gergin olduğumu hatırlıyorum. Titriyor gibiydim..
O gece yaşadıklarım olmadan önce sana bahsettiğim gibi çok konuda fikirlerim İslam’la uyuşuyordu. Fakat ona tam olarak inanmamıştım. Tam olarak ikna olmamıştım. Evet, tabii birçok nedenden dolayı tam olarak ikna olmamıştım. Her şeyden önce etrafımda hiç Müslüman yoktu. Bu dini nasıl yaşayabilirim? Bunu nasıl yapabilirim? Benim için gerçekten çok tuhaf geliyordu. Bununla nasıl baş edebilirim? Müslümanların olmadığı bir yerde Müslüman olmak mümkün mü? Vesaire… Vesaire… Bu nedenle İslam’ı yaşamaktan korkuyordum belki de “Eğer İslam’ı yaşarsam bir şey yapamam bu da mantıklı olmaz. Bunu yapmamalıyım” diyordum. Bunun gibi birçok korku ve güvensizlik. O gece bu olay olduğun zaman korktum. Çünkü bunu okuduğum o anda zihnim işlemeye başladı ve kendi kendime “Hayır, ben şimdi inanıyorum. Bu normal bir insandan gelen bir şey olamaz” dediğimi fark ettim. Bu farklı bir kaynaktan gelmiş olmalı. Ve bu kaynak Allah olmalı. O anda kendimi çok gergin hissettim çünkü “Tamam şimdi inanıyorum. Fakat şimdi ne yapabilirim.” dedim.
Eğer bu doğruysa geriye kalan da doğrudur, değil mi? Eğer bu doğruysa din hakkındaki diğerler şeyler de doğrudur. Kur’an-ı Kerim, vahiy, Peygamber ve diğer her şey… Bu nedenle önümde iki seçenek vardı. Ya bunların doğru olduğuna inanacak ya da görmezden gelip inkâr edecektim. Bu iyi olmazdı çünkü Kur’an Kerim’de “Eğer size hakikat gelirse ve siz inkâr ederseniz sizin için iyi olmaz” gibi uyarıları okuduğumu hatırlıyordum. Ve inanıyordum ki şimdi kitap “sizin için iyi olmaz dediğinde” eğer bunu görmezden gelirsem benim için iyi olmayacaktı. Çünkü daha önce söylediğim gibi şimdi eğer bu doğruysa geri kalanında doğru olduğuna inanıyordum. Bu iki seçenek arasındaydım. Şimdi inanabilir veya görmezden gelebilirdim.
Çok seçme şansım yoktu. İkinci seçeneği tercih etmek istemedim çünkü ikiyüzlü bir insan gibi olmak istemedim. Çünkü eğer bir şeye inanıyorsanız ve onun gerektirdiği gibi hareket etmiyorsanız bu iyi bir şey olmaz. İyi bir ahlaki özellik de olamaz. “Evet elimden geleni yapacağım” dedim. Korktuğumu hatırlıyorum fakat kendimi duygusal yönden iyi hissediyordum. Yerimde duramadım ve gidip o gece biraz dua etmeye çalıştım. Ertesi gün, belki bundan bir gün belki de iki veya üç gün sonra -tam olarak kaç gün geçtiği konusunda çok emin değilim- biliyorsunuz benim bulunduğum çevrede hiç camii yoktu. Seyahat etmek için gereken parayı bulmak için beklemeyecektim çünkü o zamana kadar ölüp ölmeyeceğimi bilmiyordum. Bu nedenle çok sevdiğim bir yer vardı oraya gideyim dedim. Yaşadığım şehir dağlık bir yer. Çok sayıda dağ var. Dağlar çok sakin olur biliyorsunuz, gerçekten çok güzel. “Tamam en sevdiğim bu yere gideyim” dedim. Böylece dağa gittim. Biraz yürüdüm. Güzel bir yerdeydim. Güzel bir manzarası vardı, sevdiğim bir yerdeydim. Burası kendimi iyi hissettiğim önemli bir yerdi.
“Evet, bunu yapacağım” dedim. Böylece tek başıma Kelime-i Şehadet getirdim. Yanımda buna şahit olacak bir Müslüman yoktu. Müslüman bir şahit olmadan Kelime-i Şehadet getirdim. İnternetten bunu yapmam gerektiğini okumuştum. “Evet, bundan sonra artık Müslümanım” dedim. Elimden geleni bu şekilde yaptım. Tabi ki kendimi çok mutlu hissediyordum çünkü hayatımın şu ana kadar ki en önemli şeyine sahip olmuştum. O günden beri İslam’ı yaşamaya, araştırmaya ve elimden gelinceye kadar çok namaz kılmaya çalıştım. Ramazan’ı idrak etmeye çalıştım. Elhamdülillah ertesi yıl Ramazan orucunu tam tuttum. İlginçti, fakat tuttum.
İlk yıl kesinlikle adaptasyon yılıydı. Kendimi adapte etmek tabi ki zordu çünkü etrafımda bana şunu yap diyen kimse yoktu. Tek başıma idim. Fakat güzeldi. O yılın özel bir yıl olduğunu düşünüyorum. Daha sonra, Venezüella’nın ekonomik ve siyasi krizleri nedeniyle oradan taşınmak zorunda kaldım ve Kolombiya’ya geçtim. Kolombiya’da, Bogota ve diğer bazı şehirlerde küçük cemaatlerle tanıştım. Elhamdülillah o günden sonra Müslüman arkadaşlar edinme, Cuma namazına gitme, namazlarımı camide cemaatle kılma, bazı aktivitelere katılma ve bazı davet çalışmalarına başlama fırsatını buldum. O zamandan beri her şey daha güzel, daha güzel ve çok daha güzel oldu.
İslam öncesi alışkanlıklarını terk etmek zor oldu mu?
Evet zordu, gerçekten zordu. Bunun temele bağlı bir şey olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz eğer bir işin temeli iyiyse sonuçta işe yarar. Arkadaşlarla bir araya gelme, alkol tüketme - biliyorsunuz bu ülkelerde alkol kullanımı oldukça yaygındır- gibi birçok küçük detayı değiştirmenin zor olduğuna inanıyordum. Bu zordu fakat çok fazla bir zorluğu yoktu. Zor dediğim zaman aslında hemen olmadığını ifade etmek istiyorum. Biraz zaman aldı. İşlerin yoluna girmesi belki bir- bir buçuk yıl gibi bir zaman aldı. Burada kilit nokta iyi bir arkadaş çevresine sahip olmaktır ve yapmaya çalıştığınız şey konusunda kalbinize güvenmenizdir. Eğer bir hata yaparsanız ve yaptığınız şeyin iyi bir şey olmadığının farkındaysanız sonunda değişirsiniz. Fakat kötü şeyler yaparsanız ve bunların kötü bir şey olduğuna inanmazsanız değiştiremezsiniz.
Namaz ve diğer ibadetlerini nasıl yapıyordun?
Sanırım bu da aşamalı bir şekilde oldu. İlk başlarda her gün beş vakit namaz kılmıyordum. Bazen bazı namazları kılamıyordum. Çok kere namazı kaçırdım. Çünkü yeni Müslüman olmuş birisiniz bu nedenle çekingenlik duyuyorsunuz. Türkiye’de olduğu gibi her köşe başında bir camii yok veya cami olmasa bile dışarda bir parkta da bile olsa kılabilirsiniz ve bu durum çok yadırganmaz. En azından insanlar namaz kıldığınızı bilir. Fakat orada bunu yaparsanız hiç kimse ne yaptığınızı bilmez ve tuhaf karşılanır. Yaptığınız hareketlerin ne anlama geldiğini ve ne olduğunu bilemez.
Bu yüzden genellikle namazlarımı evde kılmak zorunda kaldım veya eğer kendimi rahat hissettiğim ve benim bu dini yaşadığımı bilen bir arkadaşın evindeysem orada bir odada namaz kılıyordum. Eğer bir alışveriş merkezinde olsaydım bu gerçekten çok zor oluyordu. Bir seferinde Kolombiya’da bir alışveriş merkezinde namaz kılarken bir güvenlik görevlisi namazımı yarıda kesip “Burada ne yapıyorsun” dedi. Çünkü yaptığım şeyin ne olduğunu bilmiyordu, ona açıklama yapınca ne yaptığımı anlayabildi. Haliyle bu nedelerden dolayı ibadetlerimi istediğim şekilde yerine getirmekte zorlanıyordum. Evet, ibadetlerimi yerine getirmem aşamalı bir şekilde oldu. Bir alışkanlık kazanmak gibiydi. Biliyorsunuz bir alışkanlık edinmeye çalıştığınız zaman bunu azar azar yaparsınız. Benimde biraz öyle oldu, ibadetlerimi azar azar yaparak düzene koydum.
Son olarak, Müslüman bir toplumda yaşamalarına rağmen İslami bir yaşamı olmayan veya eksik olan gençler için ne söylemek istersiniz?
Biz insanız ve bir ruhumuz var. Bu ruh ölüm sonrası hayat ile bağlantılıdır. Bunun ötesinde bir güç var. Allah bizi yarattı. Bunların hepsi bizim kendi içimizde. Bu nedenle bunu keşfetme ve bununla bağlantıya geçme şekli herkes için farklı olabilir. Aynı şekilde ben de cevapları bulmaya çalışıyordum. İnanıyorum ki herkes cevapları bulabilir. Bu tür sorular herkesin duyabileceği kaygılar ki herkes bu tür kaygıları duyabilir. “Niçin bunu yapıyorum?”, “Bu doğru bir şey mi?”, “Bu iyi bir şey mi?”, “Niçin üzüntülüyüm?”, “Niçin acı çekiyorum?”, “Neyi yanlış yapıyorum?” gibi kaygılar. Sıkıntıda olduğumuz veya üzgün olduğu zamanlarda her insanın hayatında bu düşünceler vardır. “Niçin bu benim başıma geliyor?”, “Niçin hayat bu kadar zor?” gibi sorular sorarız. Bu durumlarda ünlüler ve sosyal medya fenomenleri, para ve buna benzer yerlere yönelmek yerine, başka kaynaklara gitmeliler. İyi arkadaşlar edinmek, biraz Kur’an-ı Kerim okumak, dini sohbetleri dinlemek gibi. Gerçekten şu anda çok güzel konuşma tarzına sahip birçok insan var. Problemlerinizin çözümünü bulmak için mal, mülk para gibi dışarıda olan şeylere bakmak yerine, kendinize doğrudan iç dünyanıza bakma şansı verin. Bir şeye, kendinizce verdiğiniz değere göre bakmayın, çünkü bu durumda “evet, ihtiyacım olan tek şey para” diye düşünebilirsiniz. Nihayetinde eğer kendi iç dünyanıza bakarsanız, sonunda öleceğinizi anlarsınız. “Bu para benim için ne sağlayacak?” diye soracaksınız. Bu, Müslüman ülkelerde yaşamakta olan insanların düşünce odağını değiştirmeye çalışmak gibi bir şeydir. “Kendi problemlerimin çözümünü dışarıda aramayacağım. İç dünyama bakmalıyım. Kuranı kerim okumalıyım, dini sohbetlere katılmalıyım” demeye çalışın. Kendi çözüm yolunuzu keşfedin. Bu süreç herkes için aynı şekilde işlemiyor olabilir. Ama inanıyorum ki kendi çözüm tarzınızı bulursunuz.
Vakit ayırdığın için çok teşekkür ediyorum Marcos.
Rica ederim.